USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Turizmin geleceği doğada, dengede ve insanla şekillenecek

Uluslararası Sürdürülebilir Turizm Derneği (USTUD) Başkanı Adviye Bergemann, sürdürülebilir turizmin artık bir seçenek değil, zorunluluk olduğunu vurgularken; Türkiye'nin bu alandaki potansiyeline, uluslararası modellerin yerelleştirilmesine ve 2040'a uzanan vizyoner yolculuğa dair çarpıcı öngörülerde bulunuyor.

Turizmin geleceği doğada, dengede ve insanla şekillenecek

Sürdürülebilirlik kavramı artık yalnızca çevreci bir duruş değil, ekonomik kalkınmayı, kültürel korumayı ve toplumsal adaleti içinde barındıran bütünsel bir yaklaşımı temsil ediyor. Özellikle turizm sektöründe bu dönüşüm, pandemiden iklim krizine, değişen gezgin profilinden yeni regülasyonlara kadar birçok etkiyle hız kazanmış durumda. İşte tam bu kırılma noktasında, USTUD Başkanı Adviye Bergemann ile Türkiye'nin sürdürülebilir turizm yolculuğunu, küresel eğilimlerle harmanlanan stratejilerini ve geleceğin turizm anlayışını konuştuk. Bergemann, yalnızca doğayı görmek isteyen değil, ona katkı sunmak isteyen gezginlerin çağında olduğumuzu hatırlatırken; "Artık doğayı satmak değil, koruyarak yaşatmak istiyoruz" diyerek sektörün dönüşümünde yol gösterici bir vizyon sunuyor.

*Sürdürülebilir turizm artık bir tercih değil, zorunluluk. Türkiye'de bu dönüşüm sizce ne kadar güçlü ilerliyor? Küresel trendlerle karşılaştırıldığında, ülke olarak bu süreçte nerede duruyoruz?

Sürdürülebilirlik, bugünkü hayatımızı gelecek nesillerin aynı nimetlerden yararlanma hakkını elinden almadan sürdürebilme iradesine sahip olmaktır. Dolayısı ile sürdürülebilir turizm artık bir seçenek değil, sektörümüzün devamlılığı için temel bir şart. Türkiye olarak bu alanda geç kalmış değiliz ama dünya ile yarışacak bir hızda da değiliz. Özellikle son birkaç yılda atılan adımlar-Bakanlık düzeyinde başlatılan Sürdürülebilir Turizm Sertifikası gibi umut verici. Ancak sürdürülebilirlik yalnızca belge almakla olmaz; çevresel, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla bütüncül bir sürdürebilirlik eylem planıyla hareket edilmeli ve bu işin kalbinde insan olduğunu unutmadan: yerel halk, çalışanlarımız ve bilinçli gezginler herkesin farkındalığını artırmalıyız. Küresel ölçekte baktığımızda Kosta Rika gibi doğayla bütünleşmiş, Slovenya gibi kent ölçeğinde sürdürülebilirliği benimsemiş örnekler bize ilham veriyor. Türkiye olarak bu potansiyele fazlasıyla sahibiz. Biz de firma olarak sadece doğal güzellikleri satmıyoruz; onları korumayı, bulunduğumuz bölgede ekonomik dengeyi gözetmeyi ve kültürel değerleri yaşatmayı öncelik kabul ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki sürdürülebilir turizm sadece doğayı değil, turizmin geleceğini de korur.

*Pandemi sonrası ortaya çıkan bilinçli ve doğaya duyarlı gezgin profili destinasyon tasarımlarını nasıl etkiliyor? Türkiye bu yeni beklentilere nasıl yanıt vermeli?

Pandemi sonrası insanlar artık sadece seyahat etmek değil, gittikleri yerle anlamlı bir bağ kurmak istiyor. Bilinçli ve doğaya duyarlı gezgin profili, turizmi dönüştürüyor. Karbon ayak izini önemseyen, yerelle etkileşim arayan bu yeni gezginler sayesinde yüzeysel turizm anlayışından uzaklaşıyoruz. Türkiye, doğal ve kültürel zenginliğiyle bu dönüşüme güçlü bir yanıt verebilir. Ancak bu zenginliği sürdürülebilirlikle desteklemek şart. Küçük ölçekli ekolojik konaklamalar, yerel üreticilerle iş birlikleri ve doğa temelli deneyimler ön plana çıkmalı. Bizim görevimiz sadece tur düzenlemek değil; bilinçli gezginlere, doğayı koruyan ve yerel kültürü yaşatan bir zemin sunmak. Bu modelle hem ülkemizi güçlendiririz hem de dünyaya ilham veririz.

*USTUD olarak sürdürülebilir turizm vizyonunuzu oluştururken hangi uluslararası modellerden ilham alıyor, bu modelleri Türkiye'ye nasıl uyarlıyorsunuz?

Vizyonumuzu oluştururken Küresel Sürdürülebilir Turizm Konseyi kriterleri başta olmak üzere, UNWTO'nun hedefleri, Slow Tourism yaklaşımı ve İskandinav ülkelerinin doğa odaklı politikalarından ilham alıyoruz. Ama bu modelleri birebir uygulamak yerine, Türkiye'nin kültürel yapısına ve yerel potansiyeline göre uyarlıyoruz. Örneğin, İtalya'daki agriturismo modelini yerli üreticiyle deneyim odaklı turizme dönüştürüyor, karbon nötr ulaşımı yerel koşullara uygun hale getirmek için çözümler üretiyoruz. Amacımız teoride kalan bir vizyon değil; sahada uygulanabilir, halkın benimseyebileceği, misafirin içselleştirebileceği bir sistem kurmak. Bu da sadece model almakla değil, onu Türkiye toprağına adapte etmekle mümkün. Biz, USTUD olarak bunun sorumluluğunu ciddiyetle taşıyoruz.

*Doğa temelli turizm yatırımları ile biyolojik çeşitliliğin korunması arasında nasıl bir denge kurulmalı? Bu noktada USTUD'un kamu ve özel sektöre sunduğu rehberlik neleri kapsıyor?

Doğa temelli turizmde asıl mesele, doğayı turizme açmak değil, turizmi doğaya saygılı hale getirmektir. USTUD olarak biz, biyolojik çeşitliliğin korunmasını turizm yatırımlarının ön şartı kabul ediyoruz. Bu noktada hem kamuya hem özel sektöre çevresel etki analizinden, yerel ekosistemlerin korunmasına, toplumun sürece katılımından sürdürülebilirlik eğitimlerine kadar kapsamlı rehberlik sunuyoruz. Amacımız; doğayla uyumlu, uzun ömürlü ve sorumlu bir turizm modeli inşa etmek.

*Sıfır karbon turizm vizyonu sizce Türkiye'de ne kadar gerçekçi? Karbon-nötr destinasyonlar için ne tür adımlar gerekiyor?

Bu vizyon kolay değil ama kesinlikle gerçekçi. Türkiye'nin doğası ve kültürü bu konuda büyük bir potansiyele sahip. Önemli olan, ulaşımda ve konaklamada daha çevreci tercihler yapabilmek, atıkları azaltmak ve enerjiyi verimli kullanmak. Ama en önemlisi, hem biz turizmciler hem de misafirler bu sürece gönülden dahil olmalı. Biz elimizden gelen her adımı çevreye duyarlı atmaya gayret ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu dönüşüm hepimizin sorumluluğu.

*Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın turizm sektörü üzerindeki etkilerini nasıl yorumluyorsunuz? Türkiye'nin bu sürece uyumu için neler yapılmalı?

Avrupa Yeşil Mutabakatı, turizmi çevre dostu bir hale getirmek için güçlü bir teşvik. Karbon salınımlarını azaltmak ve sürdürülebilir uygulamaları yaygınlaştırmak, sektörü dönüştürecek. Türkiye'nin bu sürece uyum sağlaması için yerel yönetimler ve turizm paydaşlarının iş birliği yaparak enerji verimliliği, yeşil altyapı ve sürdürülebilirlik standartlarına odaklanması önemli. Bizlerde bu süreçte üzerimize düşeni yapmak için çalışıyoruz.

*Sürdürülebilir turizm sadece çevre değil, kültürel mirasın korunmasıyla da ilgili. Türkiye bu alandaki potansiyelini yeterince değerlendirebiliyor mu?

Türkiye kültürel miras açısından muazzam bir zenginliğe sahip, ancak bu potansiyelin tam anlamıyla değerlendirildiğini söylemek zor. Pek çok değerli miras alanı hâlâ yeterince korunmuyor ya da doğru tanıtılamıyor. Sürdürülebilir turizm, sadece doğayı değil, kültürü de yaşatmayı gerektirir. Biz, yerel kültürü ön plana çıkaran ve ona zarar vermeyen turizm modellerine öncelik veriyoruz.

*Eko-turizm, agro-turizm, kırsal turizm gibi alanlar sizce Türkiye'de nasıl konumlandırılmalı? Bu potansiyel daha görünür hale nasıl getirilebilir?

Bu alanlar, Türkiye'nin turizm çeşitliliği ve sürdürülebilirliği açısından çok değerli. Ancak henüz hak ettiği ilgiyi göremiyor. Eko ve kırsal turizm bölgeleri doğru şekilde planlanmalı, yerel halk bu sürece aktif olarak dahil edilmeli. Ayrıca tanıtım stratejileri güçlendirilmeli; iç turizmde bu alternatiflere daha fazla yer verilmesi, görünürlük açısından kritik. Ve bu nedenle bizlerde, doğayla uyumlu ve yerelle bağlantılı turizm anlayışını destekliyoruz.

*USTUD olarak yürüttüğünüz sürdürülebilirlik projeleri, iş birlikleri ve örnek uygulamalardan bahsedebilir misiniz? Bu çalışmalar sektöre nasıl yön veriyor?

USTUD çatısı altında, doğaya ve kültüre duyarlı turizm anlayışını yaygınlaştırmak için çeşitli projeler yürütüyoruz. Yerel üreticilerle iş birliği içinde kırsal destinasyonları destekliyor, çevre dostu uygulamaları teşvik ediyoruz. Eğitim programları, sürdürülebilir turizm rehberliği ve yeşil sertifikasyon süreçleriyle sektöre örnek olmaya çalışıyoruz. Amacımız sadece bugünü değil, yarını da koruyan bir turizm anlayışını hep birlikte inşa etmek.

*2040 perspektifinden baktığınızda turizm sizce hangi yeni anlamlarla anılacak? Çevresel, kültürel ve ekonomik sürdürülebilirliği bütünsel ele almak neden kritik?

2040'ta turizm sadece gezmek değil, yaşamak, anlamak ve katkı sunmak üzerine kurulu olacak. Ziyaretçiler artık sadece doğayı görmekle yetinmeyecek; kültürü deneyimlemek, yerel ekonomiye destek olmak ve çevresel etkisini minimize etmek isteyecek. Bu nedenle sürdürülebilirliğe sadece çevresel değil, kültürel ve ekonomik açıdan da bütüncül yaklaşmak şart. Ancak bu şekilde gerçekten kalıcı ve dengeli bir turizm modeli oluşturabiliriz.

EN ÇOK OKUNANLAR