Londra, Paris ve Roma ile karşılaştırıldığında bir başkent için oldukça küçük bir şehir olsa da Dublin; tarihi, mimarisi, kültürel özellikleri, müziği, edebiyatı ve doğasıyla keyifli bir seyahat rotası...
Hem çeşit çeşit mağazaların olduğu hem de restoran ve kafelerin buluştuğu Grafton Caddesi'nde gezmeye başlayabilirsiniz. Trafiğe kapalı bu caddede neredeyse şehrin kurulduğundan bu yana alışverişin merkezi...
Şehre gelenlerin ilk durağı, Dublin Kalesi oluyor. Öyle ki, şehri ve tarihini yakından tanımak için önemli bir yapı.
Kaleden çıkıp şehrin bir başka Gotik yapısı olan St. PatrickKatedrali'ne uğrayabilirsiniz. Şehrin koruyucusu olan St. Patrick'eadanan katedral, 1030 yılında inşa ediliyor.
İrlanda Kilisesi'nin ve Roma Başpiskoposluğu'nun İrlanda ikametgahı olarak kabul edilen katedral, şehrin en eski dini yapısı hem de benzerleri arasında ülkenin en büyüğü olma özelliğini taşıyor.
Caddeler, kaleler derken biraz soluklanmak için şehrin hemen merkezindeki St Stephen's Green çok uygun.
Dublin'de mutlaka şehrin en eski ve prestijli eğitim kurumu Trinity Üniversitesi ve Kütüphanesi'ne rahat bir zaman ayırın.
Bugün müze olarak hizmet veren tarihi KilmainhamHapishanesi de mutlaka görülmesi gereken yerlerden.
Dublin'in bir diğer parkı Phoenix, Avrupa'nın en büyük kapalı parkı unvanına sahip. Yürüyüş ve bisiklet parkurlarının yanı sıra parkta birde hayvanat bahçesi bulunuyor.
1857'de açılan Doğal Tarih Müzesi ziyaretçilerine sıradışı bir deneyim sunuyor.
Dublin Modern Sanat Müzesi de sanat tutkunlarına ilham veriyor.
Dublin'den yaklaşık bir saat uzaklıktaki Glendalough, doğası ile muhteşem bir köy.
Dublin'in kuzey sınırında bulunan Howth, şehre yarım saat uzaklıkta. Bu balıkçı köyü, ticaret limanıyla tarih boyunca hareketli dönemler yaşamış.