Bir metafordan yola çıkacak olursak, enerjiyi medeniyetin kanı olarak görecek olursak, artık bu kanı taşıyan damarların bir çoğu daralmış, eskimiş ya da ihtiyacı karşılayamaz hale gelmiş durumda. Buna karşılık, artık eski kan pompalarının yetmediği bir dönem içinde yaşamaya başlamış durumdayız. Dünya enerji talebi her geçen gün hızlı bir şekilde artarken, iklim krizi de doğal olarak günümüz dünyasının en acil sorunu olarak karşımıza çıkmış durumda. Kaynakların kıtlığıyla birlikte karbon emisyonlarının yıkıcı etkisi, enerji sektörünü kökten dönüştürme potansiyeline sahip bir paradigma değişimini zorunlu kılıyor. Bu dönüşümün ve değişimin merkezinde üç anahtar kavram yer alıyor: İnovasyon, inovasyon odaklı dijital dönüşüm ve girişimcilik.
İNOVASYONLA SINIRLARI ZORLAMAK
Enerji alanında inovasyon, artık yalnızca yeni üretim tekniklerini değil, tüm değer zincirinde devrim niteliğindeki değişim ve dönüşümleri de kapsıyor. Üretimde, güneş enerjisinde yüzde 50 verimlilik sağlayan tandem hücreler ve rüzgar türbinlerinde yapay zeka tabanlı tasarımlar dikkat çekiyor. Depolama alanında, katı hal bataryalar, hidrojen hücreleri ve yeraltı enerji depolama tesisleri, enerji sürekliliğini sağlama yolunda oyun değiştirici teknolojiler olarak karşımıza çıkıyor. Dağıtım noktasındaysa, akıllı şebekeler sayesinde arz-talep dengesizliklerinin milisaniyeler içinde giderilebildiğini görüyoruz.
GİRİŞİMCİLİK: SEKTÖRÜN YENİ DİNAMOSU
Enerji, artık sadece birkaç yerleşik şirketin tekelinde değil. Elektrikli araç şarj istasyonları kuran startuplardan, atık ısıdan enerji üretimi sağlayan çevreci startuplara ve 'Enerji-as-a-Service' konseptiyle abonelik temelli çözümler sunan startuplara kadar, sektöre geniş bir değer önermesi yelpazesi sunabilen startuplardan yani yeni nesil şirketlerden bahsedebiliyoruz. Dolayısıyla, startuplar esnek yapılarıyla ve inovatif iş modelleriyle, diğer bir ifadeyle de yaratıcı yıkım (disruptive) yaratabilecek potansiyelleriyle, sektördeki mevcuttaki en kritik boşlukları doldurabiliyorlar. Girişimcilik, bu bağlamda yalnızca ekonomik bir kaldıraç değil, NATO gibi uluslararası güvenlik mimarisi kurumlarının da benimsediği İkili Kullanım (Dual-Use) odaklı inovasyonların katalizörü haline geliyor. Artık, enerji krizlerini fırsata dönüştürebilmek, sivil ve askeri ihtiyaçları birlikte gözeten ikili kullanıma uygun teknoloji inovasyonlarına imza atan bir inovasyon ve girişimcilik ekosistemi inşa etmekten geçiyor diyebiliriz.
ENERJİ, KÜRESEL GÜVENLİK MİMARİSİNİN DE MERKEZİNDE
Sınırları zorlayan bu inovasyon dalgası, yalnızca enerji sektörünün değil, aynı zamanda küresel güvenlik mimarisinin de merkezinde yer alıyor. Örneğin, enerji dönüşümünü küresel ölçekte güvenlik meselesi haline getiren önemli programlardan biri NATO'nun DIANA (Defence Innovation Accelerator for the North Atlantic) Programı. İkili Kullanım (Dual-Use) odaklı bu programın 'Energy and Power' başlığı, artan enerji talebi, yaşlanarak yıpranan altyapılar ve iklim krizinin dayattığı kısıtlar karşısında inovasyonun zorunluluğuna işaret ediyor. NATO DIANA programının bu yaklaşımı, yenilenebilir enerji teknolojilerinin, modüler güç sistemlerinin ve akıllı mikro şebekelerin, hem toplumların hem de askeri operasyonların enerji dayanıklılığı için kritik hale geldiğinin kabulüne dayanıyor. Bu kabul de beraberinde, enerji krizlerine karşı hem sivil hem de askeri bağlamda yani İkili Kullanımlı (Dual-Use) çözümler geliştirilmesini teşvik ediyor. NATO'nun bu vizyonu, enerji sektöründeki girişimcilere / startuplara ve inovasyonu merkeze alan teknoloji yoğun SME'lere benzersiz fırsatlar sunuyor. Örneğin, geleneksel merkezi şebekelerden dağıtık ve esnek yapılara geçişle, enerji arzını yalnızca daha verimli değil, aynı zamanda daha güvenli kılmak hedefleniyor. NATO DIANA Programı tarafından vurgulanan dağıtık enerji çözümleri ve gelişmiş depolama teknolojileri, yapay zeka destekli yönetim sistemleri ile birleştiğinde, yalnızca maliyetleri düşürmekle kalmayacak, aynı zamanda iklim değişikliği ile mücadelede stratejik bir avantaj sağlayacak.
İNOVASYON ODAKLI DİJİTAL DÖNÜŞÜMLE ENERJİ SEKTÖRÜNÜN DNA'SI DEĞİŞİYOR
Enerji sektörü için, dijital teknolojilerin entegrasyonuyla adeta yeniden doğuyor diyebiliriz. Yapay zeka (AI) destekli sistemler, tüketim modelleri hakkında tahmine (forecast) değil kestirime (foresight) dayalı hareket edilerek enerji yönetiminin optimizasyonuna ilişkin yetkinlik kazandırıyor. Nesnelerin interneti (IoT: Internet of Things), gerçek zamanlı izleme ve kontrol imkanı sağlarken, blok zinciri (blockchain) tabanlı ticaret modelleri, bireylerin ve kurumların enerji üreticisi ve tüketicisi rollerini güçlendiriyor.Ancak, dijital dönüşümün asıl değeri birbirinden önemli iki hususa dayanıyor. İlk olarak veriyi ham bir kaynak olmaktan çıkarıp karar alma süreçlerinin merkezine yerleştiriyor olmasına dayanıyor. İkinci olarak ise şirketlerin/kurumların ana stratejileriyle hizalı kısa, orta ve uzun vadeli inovasyon stratejileriyle entegre olarak sadece verimliliği değil; radikal düzeyde verimlilikle birlikte yeni ciro getirebilecek yeni ürünlere, hizmetlere ve iş modeli inovasyonlarına imkan sağlıyor olmasına dayanıyor. Enerji şirketleri için inovasyon odaklı dijital dönüşüm, yalnızca bir teknoloji yatırımı değil, aynı zamanda kültürel bir yeniden yapılanmayı da beraberinde getiriyor.
SONUÇ: OYUNU DEĞİŞTİRME ZAMANI
Tüm bu dönüşümler ülkemiz için de benzersiz fırsatlar sunuyor. Güneş ve rüzgar potansiyeli yüksek olan bir ülke olarak, yenilenebilir kaynaklara yatırım yapmak tek başına yeterli değil. Bu yatırımları iş modeli inovasyonlarıyla, inovasyon odaklı dijital dönüşüm stratejileriyle ve girişimcilik ekosistemiyle desteklemek gerekiyor. Enerji krizlerini, sadece teknolojik yatırımlarla değil, aynı zamanda bu yatırımları yönetecek vizyoner insanlar ve kurumlarla fırsata çevirebiliriz. Bu hususlara ilişkin, güzel gelişmelerin olduğunu da belirtmek isterim. Enerji sektörü, artık eski oyun kurallarıyla yönetilemez. İnovasyonu kucaklayan, dijital dönüşümden güç alan ve girişimciliği itici güç haline getirebilen ülkeler, geleceğin enerji haritasını çizebilecekler. Bugün gecikmeden atılması gerekli adımlar, yalnızca karbon salımını değil, aynı zamanda ekonomik bağımsızlığı ve ülkelerin küresel seviyedeki dayanıklılığını da belirleyecek. Yarın kadar yakın olan geleceğin enerji krizlerini fırsata dönüştürebilmek için, yazımın başında da belirtmiş olduğum dönüşümün ve değişimin merkezinde yer alan üç anahtar kavram olan, inovasyonu, inovasyon odaklı dijital dönüşümü ve girişimciliği merkeze alarak harekete geçmenin tam zamanı. Hep söylediğim gibi, gelecek bugün başlıyor!