Rekabet... İş yaşamının olmazsa olmazlarından. Konuşulması güç ama hemen hemen her gün iş yerinde bir şekilde yanı başımızda olan bir kavram. İkinci kitabım 'Kim Kazanır' da iş yerinde olan rekabet kavramını farklı karakterlerin gözünden anlatırken, ister istemez ben de kendi tecrübelerim, müşterilerimin anlattıkları üzerine düşünme fırsatı elde etmiştim. Rekabet, yaptığınız tanımlamaya göre iyi ya da nispeten daha kötü anlamlar içerebilecek bir olgu.
ÜÇ ÖNEMLİ AŞAMA
Eğer kendinizi başkalarına hizalayarak gelişmeye adıyorsanız, rekabet sizi ayakta ve diri tutan, içinde umut ve gelişme olan bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Ama kendimizi başkalarına kıyas ederek rekabeti yaşarsak; "Onlarda var, bende niye yok" cümleleri bizi için için kemirmeye başlar, bir süre sonra kendimizi ve tepkilerimizi tanıyamaz hale gelebiliriz. Bu zehirli yaklaşım, düşüncelerimizden başlayarak davranışlarımıza, sosyal profilimize etki etmeye başlar. Önce çevremizi sonra da kendimizi bizden uzaklaştırır. Al Pacino'nun Keanu Reeves'e 'Şeytanın Avukatı' adlı filmde söylediği unutulmaz replikte olduğu gibi "Kibir, en sevdiğim günah" etkisi yapar. Yani içimizdeki kibri tetikler, olguların gerçeklik algısını kaybettirir. Burada en önemli farkındalık şu olacaktır: "Rekabetin olumsuz etkilerinden sıyrılıp, olumlu etkilerini nasıl kariyer gelişimimize dahil ederiz?" İşte size tam da bu noktada rekabetin inceliklerini ve hayatımıza olumlu yönde etki bırakacak noktalarını üç aşamada aktarmak istedim...
REKABET ALGISI
Girişte bahsettiğimiz gibi rekabeti nasıl anladığımız çok önemli. Başkalarını alt etmek mi yoksa kendimizin en iyi versiyonu için elimizden gelen çabayı göstermek mi? Bu iki kavram arasında kıyastan kaçınarak kendimize dönerek çıkarımlar yapmak bize uzun kariyer maratonunda daha derin nefesler aldıracaktır.
TAKDİR ALIŞKANLIĞI
Rekabetle yükselen hırs, azim ve ego gibi ruhsal hallerimizi yerinde takdirler dengeleyecektir. Rekabet ilkel benliğimizden gelen ayakta kalma güdülerimizle tetiklendiği için onun görsel hale gelmesi, başkaları tarafından takdirle doyurulması önemli olacaktır. Bunun için duruşuna güvendiğimiz kişilerin olumlu katkıları rekabet duygularını yönetmek adına bize faydalı olacaktır. Her yaptığımız işte, üzerine çalıştığımız her alanda en mükemmel, en iyi olmamız gerekmiyor. Yetenekli olduğumuz alanları keşfedip, kendi potansiyelimize göre rekabet alanı oluşturmamız özgüven duygumuz için çok önemli. Becerikli olduğumuzu bildiğimiz bir işte hayal kırıklıklarını yönetmeye, baştan başlayabilmeye ve rekabet içerisinde özgüvende kalabilmeye daha yakınızdır. Tabii yeni alanları deneyip kendimizi geliştireceğiz ama bunun temposunu rekabet alanı içinde özgüvenimizi de destekleyerek yapmalıyız.
İş yaşamında yukarılara doğru çıkıldıkça rekabetin artması, ego dahil olmak üzere bizleri zorlayan ruhsal hallere girmek kaçınılmaz bir durum. Bunu çoğu profesyonel kariyerlerinin farklı aşamalarında deneyimliyor. Tam da bu alanlarda özgüveni sağlamlaştırmak, takdiri hissedebileceğimiz ortamları koklamak ve rekabetle ilgili algılarımızı yönetmek bize gelişim için fayda sağlayacak. Rekabetin bizi zenginleştirdiği, farklı yönlerimizi adeta bir boy aynası baştan aşağı bize gösterdiği ve ufak tefek rötuşlarla kendimizi daha çok sevdirdiği haller, profesyonel yaşam doyumu için kariyerimizin en güzel zamanları olacaktır.