
Otomotiv dünyası, artık sadece motor gücü ve tasarımla değil, yazılım, veri ve kullanıcı deneyimiyle rekabet edilen bir ekosisteme evriliyor. Geçen ay Münih'te düzenlenen IAA Mobility 2025, sektörün geçidiği dönüşümün tam anlamıyla bir aynası oldu. Çinlilerin geliştirdiği 1 milyon km ömürlü bataryadan, Togg ve Microsoft iş birliği ile hayata geçirilen yapay zeka platformu Can.ai'ye, hibrit modellerden kablosuz şarj özelliğine kadar pek çok yeni teknoloji artık otomobilin sadece bir araç olmadığını, teknoloji ile birlikte hayatımızın vazgeçilemeyecek bir parçası olduğunu da gösterdi. KPMG'nin son Küresel Otomotiv Yöneticileri Anketi'ne göre, sektördeki her üç yöneticiden biri önümüzdeki üç yıl içinde iş modellerinin tamamen değişeceğini öngörüyor. Bu değişim rüzgarı, maliyet baskıları, jeopolitik belirsizlikler, tedarik zincirindeki kırılganlıklar ve hızla değişen müşteri beklentileri gibi çok sayıda zorlukla aynı anda yaşanıyor. KPMG'nin anketine göre sektördeki şirketlerin yüzde 86'sı yapay zeka ve yeni teknolojilere ciddi yatırımlar yaparken, yüzde 68'i tedarik zincirlerini aktif olarak yeniden yapılandırıyor. Geleneksel üreticiler (OEM'ler) artık sadece birer mühendis değil, aynı zamanda yazılım geliştiricisi kimliğine bürünüyor. Bu yeni denklemde Türkiye, Togg gibi stratejik bir başlangıçla yerini alsa da başarının devamı için batarya üretimi, şarj altyapısı, yazılım geliştirme ve ihracat odaklı bir modelin benimsenmesi kritik önem taşıyor.
GELECEĞİN KODLARI: YAPAY ZEKA VE YAZILIM TABANLI ARAÇLAR
Otomotiv sektöründe artık rekabetin adı teknoloji. Araçlar, 'tekerlekli bilgisayarlara' dönüşürken, yapay zeka; tasarım, mühendislik, üretim ve satış süreçlerinin merkezine yerleşiyor. KPMG anketine göre, otomotiv şirketlerinin yüzde 86'sı yapay zekaya ve gelişen teknolojilere yoğun yatırım yapıyor. Bu yatırımlarla verimlilik artışı, tedarik zinciri optimizasyonu ve daha akıllı Ar-Ge süreçleri hedefleniyor. Ancak büyük bir 'hazırlık açığı' da dikkat çekiyor. Teknolojik dönüşümü en büyük tehdit olarak gören yöneticilerin sadece yüzde 20'si bu sürece tam anlamıyla hazır olduğunu belirtiyor. Bu durum; siber güvenlikten veri gizliliğine, sistem uyumsuzluğundan marka kontrolünün kaybına kadar bir dizi riski beraberinde getiriyor.
Yazılım tabanlı araçlar (SDV'ler), bu dönüşümün en somut çıktısı olarak öne çıkıyor. Sürekli güncellemeler, uygulama benzeri özellikler ve abonelik tabanlı yeni iş modelleri sunan bu araçlar, üreticileri de daha önce aşina olmadıkları risklerle karşı karşıya bırakıyor. Artık hangi teknolojinin şirket içinde geliştirileceği, hangisinin ortaklaşa üretileceği ve hangisinin dışarıdan tedarik edileceği stratejik bir karar haline gelmiş durumda. Özellikle güvenlik, uzaktan güncelleme ve sürüş destek sistemleri gibi müşteri güveniyle doğrudan ilişkili kritik sistemlerin kontrolünün üreticilerde kalması bekleniyor.
BÜYÜME DEVAM EDİYOR ANCAK YÖN DEĞİŞTİRİYOR
Küresel otomotiv sektörü, elektrikli araçların (EV) öncülüğünde tarihinin en hızlı ve köklü dönüşümlerinden birini yaşıyor. Uluslararası Enerji Ajansı'nın hazırladığı Global EV Outlook Raporuna göre 2024 yılında dünya genelinde 17 milyonu aşan elektrikli otomobil satışı, toplam satışların yüzde 20'sinden fazlasını oluşturarak yeni bir rekor kırdı. Bu rakam, sadece 2020'de satılan toplam elektrikli araç sayısının, 2024'teki yıllık artıştan (3.5 milyon adet) daha az olmasıyla, pazarın ne denli hızlandığını gözler önüne seriyor. Büyüme ivmesi 2025'in ilk çeyreğinde de devam ederek, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 35'lik bir artışla 4 milyon adedin üzerinde satış gerçekleşti. Bu dinamik tabloya rağmen, bölgesel farklılıklar, değişen tüketici tercihleri ve yeni sanayi politikaları, pazarın geleceğini şekillendiren temel unsurlar olarak öne çıkıyor.
PAZARIN LİDERİ ÇİN
Çin, küresel EV pazarının hem üretim hem de satış merkezi konumunu pekiştiriyor. 2024'te satılan 11 milyondan fazla elektrikli araçla Çin, tek başına küresel satışların neredeyse üçte ikisini gerçekleştirdi. Ülkedeki otomobil satışlarının neredeyse yarısı elektrikli modellerden oluşurken, Çin yollarındaki her 10 araçtan biri artık elektrikli hale geldi. Bu başarının arkasında, içten yanmalı motorlu (ICE) araçlara kıyasla artan fiyat rekabeti ve hükümetin uyguladığı takas teşvikleri gibi güçlü politikalar yatıyor.
Çin aynı zamanda küresel EV üretiminin yüzde 70'inden fazlasını ve küresel ihracatın yüzde 40'ını tek başına karşılıyor. Ülkedeki yoğun rekabet ve tedarik zinciri entegrasyonu, batarya fiyatlarının 2024'te yaklaşık yüzde 30 düşmesini sağlayarak Çinli üreticilere önemli bir maliyet avantajı kazandırdı.
AVRUPA VE ABD'DE YAVAŞLAMA
Avrupa'da elektrikli araç satışları 2024'te durağan bir seyir izleyerek toplam satışlardaki yüzde 20'lik payını korudu. Almanya ve Fransa gibi büyük pazarlarda devlet teşviklerinin azaltılması veya sona ermesi, bu yavaşlamanın temel nedenlerinden biri olarak görülüyor. Ancak, 2025 yılında devreye girecek olan daha sıkı CO2 emisyon hedefleri, üreticileri daha fazla EV satmaya teşvik edeceği için pazarın yeniden canlanması bekleniyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde ise EV satışları 2024'te yüzde 10'luk bir artışla toplam pazarın yüzde 10'undan fazlasını oluşturdu. Ancak bu büyüme hızı, bir önceki yıla göre belirgin bir yavaşlamaya işaret ediyor. ABD'de bataryalı elektrikli araçların (BEV) konvansiyonel emsallerine göre ortalama yüzde 30 daha pahalı olması, büyümenin önündeki en büyük engellerden biri olarak duruyor. Mevcut vergi teşviklerinin geleceğine yönelik politik belirsizlikler de 2030 yılına dair satış tahminlerinin, önceki yıla kıyasla yarıdan fazla düşmesine neden oldu.
YENİ BÜYÜME MERKEZLERİ
Çin, Avrupa ve ABD dışındaki yükselen piyasalar, küresel EV pazarının yeni ve dinamik büyüme merkezleri olarak dikkat çekiyor. Asya ve Latin Amerika'daki gelişmekte olan ekonomilerde elektrikli araç satışları 2024'te yüzde 60'ın üzerinde artarak yaklaşık 600 bin adede ulaştı.
* Güneydoğu Asya: Özellikle Tayland ve Vietnam'daki güçlü satışlar sayesinde bölgedeki elektrikli araç satışları yüzde 50 artarak toplam satışların yüzde 9'una ulaştı.
* Latin Amerika: Brezilya'da satışlar ikiye katlanarak 125 bin adede çıktı ve pazar payı yüzde 6'yı aştı.
* Afrika: Satışlar iki katına çıksa da pazar payı henüz yüzde 1'in altında kalıyor.
Bu büyümede, Çin'den ithal edilen uygun fiyatlı elektrikli araçların rolü büyük. Brezilya ve Tayland gibi pazarlarda satılan elektrikli araçların yüzde 85'i Çin menşeliydi. Bu durum, Çinli üreticilerin Brezilya, Meksika ve Güneydoğu Asya'da yeni pazarlara yöneldiğini gösteriyor.
TÜKETİCİ BEKLENTİLERİ VE TEKNOLOJİK TRENDLER
Küresel olarak tüketiciler, bir sonraki araçlarını seçerken benzinli/dizel motorlara hâlâ önemli bir ilgi gösterse de elektrikli araçlara olan yönelimin arkasındaki en büyük motivasyon daha düşük yakıt maliyeti beklentisidir. Ancak şarj altyapısının yetersizliği, uzun şarj süreleri ve menzil kaygısı, EV'lere geçişin önündeki en büyük engeller olmaya devam ediyor.
Buna karşılık, teknoloji bu sorunları hızla aşıyor. Özellikle Çinli batarya üreticileri CATL ve BYD, 5 dakikalık şarjla 300-400 km menzil sunabilen yeni nesil batarya ve şarj platformlarını tanıttı. Bu tür yenilikler, şarj süresini geleneksel yakıt dolum süreleriyle rekabet edebilir seviyelere yaklaştırarak tüketici algısını kökten değiştirme potansiyeline sahip. Aynı zamanda, batarya teknolojisinde Lityum Demir Fosfat (LFP) kimyasının yükselişi, maliyetleri düşürerek EV'lerin daha erişilebilir olmasına katkı sağlıyor. 2024'te küresel EV batarya pazarının yaklaşık yarısını oluşturan LFP bataryalar, özellikle Çin pazarında yüzde 75'in üzerinde bir paya sahip.
DİREKSİYONDAKİ YENİ GÜÇ: MÜŞTERİ
Marka sadakatinin zayıfladığı ve dijital rakiplerin arttığı günümüz pazarında, müşteri verilerini anlamak ve bu verileri kişiselleştirilmiş deneyimlere dönüştürmek, rekabette ayakta kalmanın anahtarı haline geldi. Araştırmalar, lider otomotiv şirketlerinin, müşteri memnuniyetini uzun vadeli karlılığın en kritik unsuru olarak gördüğünü gösteriyor; bu oran diğer sektörlere kıyasla beş kat daha fazla. Deloitte'un 2025 Küresel Otomotiv Tüketici Araştırması'na göre Türkiye'deki tüketicilerin de yüzde 80'i, yeni alacakları aracın akıllı telefonlarıyla (Apple CarPlay veya Android Auto üzerinden) bağlantı kurabilmesini 'önemli' veya 'çok önemli' buluyor. Ayrıca, acil durum yardımı, hırsızlık önleme takibi gibi güvenlik odaklı bağlantılı hizmetler için ek ücret ödemeye istekli olduklarını belirtiyorlar.
Buna rağmen, otomotiv şirketlerinin sadece yüzde 16'sı müşteri memnuniyetini karlılık için kritik bir faktör olarak görüyor ve operasyonel verimliliğe daha fazla öncelik veriyor. Bu durum, marka imajı ve müşteri sadakati açısından önemli bir risk taşıyor. Artık başarı, tek seferlik satış yapmak değil, müşteriyi anlayan, onun ihtiyaçlarına göre esnek hizmetler sunan ve bu yolla kalıcı ilişkiler kurabilen markaların olacak.
YENİ OYUN PLANI: YERELLEŞME VE İŞ BİRLİKLERİ
Covid-19 salgınıyla hızlanan yerelleşme eğilimi, jeopolitik gerilimler ve ticaret savaşları nedeniyle otomotiv sektörü için bir zorunluluk haline geldi. Küresel çapta optimize edilmiş, 'tam zamanında' lojistiğe dayalı tedarik zinciri modeli artık geçerliliğini yitiriyor. KPMG GAES Raporuna göre şirketlerin yüzde 68'i tedarik zincirlerini aktif olarak yeniden yapılandırarak 'yerel için yerel' üretim (local-for-local) gibi stratejilere yöneliyor. Bu yeni modelde coğrafya, stratejinin kendisi haline geliyor. Bu karmaşık ortamda tek başına hareket etmek neredeyse imkansız. Şirketlerin yüzde 77'si stratejik ittifakların ve ortaklıkların büyüme için kritik olduğunu belirtiyor. Geleceğin liderleri, sadece kendi tedarik zincirlerini kontrol edenler değil, teknoloji sağlayıcılarından enerji şirketlerine kadar farklı paydaşları bir araya getirerek ekosistemleri yönetenler olacak. Volkswagen'in otonom sürüş teknolojileri için Rivian ile yaptığı iş birliği veya Türkiye'de Togg'un batarya üretimi için Siro ile kurduğu ortaklık, bu yeni iş birliği çağının somut örnekleri olarak dikkat çekiyor. Türkiye, güçlü tedarik sanayisi, mühendislik gücü ve stratejik konumuyla bu yeni dönemde önemli bir oyuncu olma potansiyeline sahip. Togg hamlesi bu yolda atılmış önemli bir adım olsa da başarının sürdürülebilirliği; batarya üretiminde yerlileşme, ülke geneline yayılmış hızlı bir şarj altyapısı kurma, yazılım yetkinliklerini artırma ve küresel pazarlara açılma gibi alanlarda atılacak adımlara bağlı olacak.