Anadolu... Bu kelimeyi her söylediğimde içimde bir titreşim hissederim. Sanki toprakla kalbim arasında görünmez bir bağ kurulur. Her vadisinde bir şiir, her tarlasında bir sır saklıdır. Bu topraklar sadece buğday değil; sabır, gelenek, aşk ve bilgelik de yeşertir. Bir şefin yolculuğu, yalnızca mutfakla sınırlı değildir. O, ateşin başında duran bir zanaatkâr değil; aynı zamanda bir seyyah, bir hikaye anlatıcısı, bir zaman yolcusudur. Her sabah uyandığımda aklımda hep aynı soru vardır: Bugün hangi ürünün hikayesine dokunacağım? Hatay'da ilk sıkım zeytinyağını tattığımda, o burukluğun içindeki umudu hissettim. Aydın'ın dağlarında olgunlaşan incirin tenime değen kokusunda çocukluğumu, eski bir sofranın sıcaklığını buldum. Antep'te güneşte kurutulmuş biber salçasının parmak uçlarımda bıraktığı his, bana bir annenin sabrını, bir büyükannenin duasını hatırlattı.
MENÜME GİREN HER COĞRAFİ İŞARETLİ ÜRÜN, ASLINDA BİR YOLCULUKTUR
Benim mutfağım bir harita gibidir. İçinde yollar, vadiler, geçitler vardır. Menüme giren her coğrafi işaretli ürün, aslında bir yolculuktur. Siirt'in fıstığıyla yaptığım bir kremalı makarna sadece bir tabak yemek değildir; o fıstığın gölgesinde büyümüş bir çocuğun hayalini taşır. Karacadağ pirinciyle pişirdiğim risotto, yüzyıllardır aynı usulle sulanan tarlaların sabrını anlatır. Milas'tan gelen zeytinyağı ise yemeğin son dokunuşu değil, Anadolu'nun ruhudur.
Ben ürünlerimi sadece satın almam, onları ararım. Dağ yollarında yürürüm, sabahın sessizliğinde köylülerin arasına karışırım. Pazarlarda ilk göz göze geldiğim üreticiyle kurduğum o anlık bağ, çoğu zaman menüdeki bir yemeğin çıkış noktası olur. Bir yörük kadınının bana fısıldadığı eski bir tarif, ya da bir çobanın sabaha karşı anlattığı toprak bilgisi, benim için bir akademik eğitimden daha değerlidir.
GERÇEK LEZZET SADECE DAMAKTA DEĞİL, KALPTE YANKI BULUR
Türkiye, sadece bir ülke değil; binlerce yıldır kurulmakta olan bir sofradır. Trakya'nın bereketi, Ege'nin huzuru, Karadeniz'in coşkusu, İç Anadolu'nun metaneti, Doğu'nun derinliği... Her biri başka bir tabak, başka bir hikaye... Ve ben, bu büyük sofranın ne sadece misafiri ne de sadece aşçısıyım. Ben onun anlatıcısıyım. Tadına varanlara, sadece lezzet değil; bir toprak, bir zaman, bir insan hikayesi sunan bir köprü kuruyorum. Çünkü inanırım ki, gerçek lezzet sadece damakta değil, kalpte yankı bulur.