
Rose&Cure markasının temelleri, Tıp Tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş'ın Osmanlı tıbbı üzerine yaptığı araştırmalar sırasında gülün şifa verici özellikleriyle tanışmasıyla atıldı. Akademik hayatı boyunca gül üzerine 40'tan fazla makale, 7 Türkçe ve 1 İngilizce kitap kaleme alan Prof. Dr. Ayten Altıntaş, bu alandaki engin bilgi birikimini kızı Gülce Altıntaş'a aktardı. 2018'den itibaren annesinin danışmanlığında 'organik gül yetiştiriciliği' çalışmalarına başlayan Gülce Altıntaş, 2019 yılında Rose&Cure markasını kurumsallaştırarak girişimcilik yolculuğunu başlattı. Bugün marka; gül suyu, gül yağı, krem, maske ve serum gibi doğal cilt bakım ürünleri üretiyor. Rose & Cure, kuruluş hikâyesinden 2026 vizyonuna uzanan süreçte üretim modelini, pazar hedeflerini ve büyüme planlarını açıkladı.
"GÜL DOĞRU İŞLENDİĞİNDE HEM TEDAVİ HEM KALKINMA ARACI"
Rose&Cure markasının hikayesine değinen Tıp Tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Osmanlı tıbbı üzerine yaptığı araştırmalarda gülün sadece bir koku değil, bir şifa kaynağı olduğunu gördüğünü söyledi. Gülün, hem insan beyni hem de hücreler üzerindeki iyileştirici gücünün bedeni olduğu kadar ruhu da dengelediğini dile getirerek şöyle devam etti:
"Yüzyıllar önce hekim reçetelerinde yer alan bu bilgi, bugün bilimsel olarak da doğrulanıyor. Biz Rose & Cure'da bu bilgiyi doğallığını bozmadan günümüze taşıyoruz. Gülün frekans, enerjisi ve içeriğindeki aktif maddeler insan sağlığıyla çok uyumlu. Ancak bu etkiyi sadece genetiği ile oynanmamış saf Isparta gülünü pestisitsiz ve geleneksel yöntemlerle üreterek elde edebiliyoruz. Bu yüzden organik üretim bizim için bir tercih değil, bir zorunluluk. Gül, doğru işlendiğinde hem bir tedavi hem de bir kalkınma aracıdır."

"HEDEFİMİZ TÜRK GÜLÜNÜ DÜNYA RAFLARINA TAŞIMAK"
Gülün Türkiye'nin hem kültürel hem ekonomik hazinelerinden biri olduğuna değinen Rose&Cure kurucusu Gülce Altıntaş ise, "2024 yılında Türkiye gül ürünleri ihracatından 50 Milyon Euro gelir elde etti. Bu rakam gelişime çok açık. Ancak yıllarca bu potansiyel yeterince değerlendirilemedi. Biz Rose & Cure olarak gülün gerçek değerini yeniden kazandırmak istiyoruz" dedi. Gülce Altıntaş konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ürünlerimizin tamamı sentetik kimyasal içermeyen, izlenebilir üretim zincirinden geliyor. Saf olarak ürettiğimiz Gül suyu, gül mayası ve gül yağı dışında tüm ürünlerimizi kendi formülasyonumuzla üretiyoruz, Türkiye'de raflarda alınabilecek ilk organik gül markası olma sorumluluğunu taşıyoruz. Organik üretim pahalı bir yol ama uzun vadede kazandıran, toprağı ve ekosistemi koruyan tek model. Biz organik tarım sayesinde toprağın ömrünü uzatıyoruz. Konvansiyonel tarımla 20-25 yılda çoraklaşan toprak organik tarım sayesinde 50 yıl yaşayabiliyor. Ve tabi aynı şekilde üzerinde yaşayan canlıları da korumuş oluyoruz. 1990'lardan bu yana arı türlerinin yüzde 25'inin neslinin tükendiğini düşündüğümüzde pestisitsiz tarım artık sadece bir tarım metodu değil bir zorunluluk haline gelmiştir.
Biz 2018'den bu yana özkaynakla büyüyerek, her yıl ortalama yüzde 30 ciro artışı yakaladık. Kaliteden taviz vermeden ölçeklenmenin mümkün olduğunu kanıtladık. 2024 yılında 50 Milyon ciro elde ettik. Kısa vadede ise yüzde 10 EBITDA marjı, orta vadede ise yıllık yüzde 25–40 ciro büyümesi hedefliyoruz. İhracatta özellikle Avrupa ve Körfez ülkelerinde seçili kanallarda konumlanarak, Türk gülünü dünya raflarında hak ettiği noktaya taşımak istiyoruz. Bugün Dubai ve İsviçre'ye düzenli sevkiyatlarımız var; ABD'de ise niş kanallarda pilot satışlarımız başladı.
"20 DÖNÜM TOPRAKTA, HER YIL 6 TON YAŞAMI YENİDEN YEŞERTİYORUZ"
Konvansiyonel tarım yerine organik üretimi benimsediğimiz için, her yıl 20 dönümlük gül bahçemizde yaklaşık 80–320 kg sentetik gübrenin toprağa karışmasını önlüyor, 4–6 ton organik maddeyi toprağa geri kazandırıyor, mikrobiyal canlılığı yüzde 50'ye kadar artırıyor ve 2–6 ton karbonun doğada tutulmasına katkı sağlıyoruz. Böylece yalnızca güllerimizi değil, toprağın canlılığını, su kaynaklarını ve ekosistemin doğal dengesini de koruyor; her hasatta toprağın da bizimle birlikte nefes almasını sağlıyoruz.