USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Seyahat

13 Ekim 2022 14:43

Hazırlanın, güneye iniyoruz

Havalar serinledi, okullar açıldı. Tatilciler kenara çekildi. Şimdi yeni yerler keşfetme vakti! Bu sebeple güneye doğru iniyoruz. Gaziantep, Antakya ve Mersin'de leziz yemekler eşliğinde geziyoruz.

Hazırlanın, güneye iniyoruz

Bunaltıcı yaz sıcaklarını artık geride bıraktık. Ülkenin özellikle güneyine inmek için sonbahardan daha ideal bir mevsim olamaz. Bu sayımızda, sayfalarca anlatsak da bitiremeyeceğimiz, ülkemizin eşsiz coğrafyalarından birine gidiyoruz. Gaziantep'te leziz yemekler yiyip kahveler içeceğiz, Antakya'da Harbiye Şelaleleri'nde soluklanacağız, Mersin'de ise Yedi Uyurlar Mağarası'nı ziyaret edip, Yerköprü Şelalesi'ne uğrayıp gezimiz noktalayacağız. Hazırsanız başlayalım! Yola Gaziantep'ten çıkıyoruz. Antep'e giden herkesin tek amacı vardır aslında. UNESCO tescilli, birbirinden leziz yemekleri tatmak, kalan vakitte de şehri turlamak. Biz henüz tokuz, bu sebeple yemeklerden başlamıyoruz. Şehri daha yakından tanımak adına Zeugma Müzesi'ne yol alıyoruz. Dünyanın en büyük ikinci mozaik müzesi olan Zeugma'da 2 bin 500 metrekarelik alanda, tarihi iki bin yılı bulan çok etkileyici mozaikler sergileniyor. Bugüne dek mozaik müzesi gezmeyen herkesi eminim çok etkileyecek olan bu müzenin en meşhur parçası ise Çingene Kız. Müzede, Zeugma Antik Kenti'nden çıkarılan bu mozaiklerin yanı sıra Roma dönemine ait heykeller, sütunlar ve çeşmeler de sergileniyor.

BAKIRI İŞLEYEN ELLER HÂLA ÇALIŞIYOR

Antep'e gelmişken bu etkileyici mekânı mutlaka gezmek gerek diyoruz ve Antep Kalesi'ne doğru geçiyoruz. Günümüzde Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panoraması Müzesi olarak kullanılan kaleden şehre kuşbaşı baktıktan sonra Gaziantep›in meşhur çarşılarına inebiliriz. Bakırcılar Çarşısı›yla başlıyoruz. Şehre gelen herkesin mutlaka yolunu düşürdüğü bir çarşı burası. Bir el sanatının halen zorlukla da olsa yaşatıldığının canlı bir örneği... Bakırı işleyen zanaatkâr eller, günün her saati çalışmaya devam ediyor. Eğer Antep'ten hatıra götürmek istiyorsanız bu mutlaka, bir ustanın elinden çıkmış bakır bir eşya olmalı. Sahan, kaserol, ayran bardakları, çay demlikleri ve daha nicesi burada el emeğinin neticesinde satışa sunuluyor. Gaizantep'te yemenicilik de halen önemli bir yere sahip. Hollywood'a bile yemenilerin üretildiği dükkanlar, Bakırcılar Çarşısı etrafında halen hizmet vermeye devam ediyor. El yapımı bu 'ayakkabıları' denemekte fayda var.

HATRI 400 YILI AŞMIŞ

Artık yorulduk yemek molası verebiliriz. Gaziantep'te yemek çeşitleri bir hayli fazla. Önemli olan sizin ne istediğiniz. Eğer sabah erken saatlerde kendime geleyim derseniz 'beyran', leziz etleri denemeden gitmek olmaz derseniz; tabii ki kebap. Çarşı içerisinde tercih edebileceğiniz sayısız restoran bulunuyor. Fakat beyran çorbası için özellikle Metanet'i tavsiye edebiliriz. 'Üzerine baklava yok mu' diyenleri duyar gibiyim. Var elbette, üstelik yüzlerce seçenekle! Yemekleri yedik, tatlıları tattık. Sıra geldi kahveye. Yorgunluğu atmak ve Antep'e veda etmek için Tahmis Kahve'ye gidiyoruz. Tahmis'in kelime manası; kahvenin dövüldüğü yer. Burada hatrı 400 yıla ulaşmış bir kahvenin tadına bakabilirsiniz. Özellikle menengiçi mutlaka içmenizi tavsiye edebiliriz. Vakti zamanında Mevlevihane Tekkesi'ne ek gelir elde etmek için açılan Tahmis Kahve, şimdi Gaziantep'e gelen yerli yabancı binlerce turiste leziz kahveler ikram etmeye devam ediyor.

Habibi Neccar Camii/Antakya

SIRADA ANTAKYA VAR

Kilikya oldukça geniş bir bölge. O sebeple yol haritasını çıkarırken dikkatli olmak gerekiyor. Gaziantep'ten ayrılıp, Antakya'ya doğru yola çıkıyoruz. Antakya, tarihiyle olduğu kadar günümüzdeki kozmopolit yapısıyla da dikkat çeken bir şehir. Hristiyanlık ve Müslümanlık için önemli tarihi yapılara ev sahipliği yapan Antakya'yı içerisinden geçen ve tersine aktığı için Asi adını alan nehriyle selamlıyoruz. Merkezde, öncelikle Anadolu'da kurulan ilk cami olarak bilinen Habibi Neccar'a uğruyoruz. Hz. İsa döneminde halkı putperest olan Antakya'ta tebliğ için gönderilen Yuhanna, Pavlus ve Petrus'un kabirleri de bu caminin altında yer alıyor. Bir diğer rivayet ise; Kuran-ı Kerim'de Yasin Suresi'nde bahsedilen "Şehrin en uzak kesiminden bir adam koşarak geldi" ayetinde bahsedilen kişinin Habibi Neccar olduğudur. Turistler tarafından yoğun ilgi gören bu caminin, kardeşliğin merkezi ve şehrin hoşgörüsünün bir yansıması olduğu ifade ediliyor. Antakya sokaklarında kiliseler ve camiler bir arada. Portakal ve mandalina ağaçlarının gölgesindeki bu sokakları haritasız, plansız gezmek size birçok farklı kapı açacaktır. Burada yine Hristiyanların ilk kilisesi sayılan St. Pierre'i mutlaka ziyaret etmek gerekiyor. Dünyanın farklı noktalarından Hristiyanların 'hacı' olmak için ziyaret ettiği bu kilise bir mağarada inşa edilmiş. Her yıl 29 Haziran'da Katolik Kilisesi tarafından ayin düzenlenen kilise, 1983 yılında Papa VI. Paul tarafından Hıristiyanlar için Hac yeri ilan edilmiş.

Harbiye Şelaleleri

İPEĞİN BÜYÜLEYİCİ YOLCULUĞU

Buradan, Antakya'nın biraz da doğal güzelliklerini görmek için Harbiye Şelaleleri'ne doğru yola çıkıyoruz. Merkeze yaklaşık 8 kilometre uzaklıktaki Defne ilçesinde yer alan şelale, ziyaret edenlere tam bir görsel şölen sunuyor. Fakat burada düzensizce açılan kafe ve restoranlar, malesef bu güzelliği gölgede bırakıyor ve doyasıya gezmemize engel oluyor. Şelale civarında ayrıca ipek dokumacılığı yapan birçok dükkân bulunuyor. Bu dükkânlara uğrayıp, ipek böceğinin ördüğü kozadan bir mucize gibi işlenen ipek iplikleri de inceleyebilirsiniz. Antakya'da daha gezilecek çok yer var. Bu sebeple şehre iki gün ayırmak ideal olacaktır. İlk günü böylece bitirirken ikinci gün sabah kahvaltısını etmeden yola düşüyoruz. Samandağ ilçesinde Hıdırbey Musa Ağacı'nın gölgesinde enfes bir yöresel kahvaltı masasına oturuyoruz. Rivayet odur ki, Hz. Hızır ile Hz. Musa burada bulunmuşlardır. Yöresel ürünlerin satıldığı standların da bulunduğu bölge, çok fazla turiste ev sahipliği yapıyor.

Titus Tüneli

PORTAKAL AĞAÇLARININ GÖLGESİNDE

Samandağ'da mutlaka görülmesi gereken bir diğer nokta ise; Titus Tüneli. Babadan oğula miras bir yapım öyküsü olan Titus Tüneli, Roma İmparatorluğu döneminde şehri ve limanı sel tehdidinden korumak için yaptırılmış. Baba Vespasian döneminde inşaası başlayan tünel, iki yıl sonra oğul Titus döneminde tamamlanmış. Tünelin uzunluğu bin 380 metre, yüksekliği 7 metre genişliği ise 6 metre olarak biliniyor. Tünel; 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi›ne eklenmiş. Burada tünele 100 metre uzaklıktaki bir kaya mezarlığı olan Beşikli Mağara da ziyaret edilebilir. Antakya'ya vedamızı tarihi bir köyle, sırtını Musa Dağı'na yaslamış olan Vakıflı'yla yapıyoruz. Türkiye'de halen Ermenilerin yaşadığı son köy burası. Mis kokulu portakal ağaçlarının çerçevelediği köyde her yıl ağustos ayında Meryem Ana Yortusu gerçekleştiriliyor. Tüm nüfusu Ermenilerden oluşan Vakıflı'da yaş ortalaması oldukça yüksek. Antakya'da ayrıca dileyenler Uzun Çarşı'yı da ziyaret edebilirler. Burada hem kasap hem de fırın hizmeti veren lokantalardan birinde tepsi kebabı yiyerek gezi, enfes bir tatla noktalanabilir.

YERİN 30 KAT ALTINDAYIZ

Kilikya rotasında son durağımızdayız artık. Mersin'i gezeceğiz. İlk olarak Mersin denince hemen akla gelen Kız Kalesi'ne yöneliyoruz. Heredotos'un yerleşim yeri olan bir ada üzerine kurulu bu kalenin Kız Kulesi'ne benzer bir hikâyesi olduğu söyleniyor. Şimdi ise yerin 30 kat altına iniyoruz. Cennet ve Cehennem Obrukları'nı ziyaret edeceğiz. Cennet Obruğu, 70 metre derinliğe sahip doğal ortamı ile bir cenneti andırırken, 128 metre derinliği olan Cehennem Obruğu görüntüsüyle bizleri biraz korkutuyor. Cehennem Obruğu doğal bir oluşum. 452 basamak inerek ulaşılan Cennet Obruğu ise 200 metre uzunluğunda ve en derin noktası 135 metre. Tabanında bir de mağara bulunuyor, mağaranın giriş kısmında ise Meryem Ana Kilisesi. Tüm basamaklar inildiğinde yer altı pınarına ulaşılıyor.

ÇÖLDE BİR VAHA

Mersin'in bir diğer doğal güzelliğine geliyor sıra. Dağların çevrelediği bir kanyonda Ermenek Çayı üzerinde yer alan Yerköprü Şelalesi'ne kanyon üzerine kurulan köprüden geçerek ulaşıyoruz. 29 metreden dökülen şelale, Mersin sıcaklarının düşününce çölde bir vaha gibi geliyor bizlere. Kurulan seyir terasları gelen turistlere şelaleyi izlemek için iyi bir açı sunuyor. Mersin'e vedayı, Kuran-ı Kerim'de Kehf Suresi'nde sözü edilen Yedi Uyurlar'ın uyuduğuna inanılan mağara ile yapıyoruz. Müslüman ve Hristiyanlarca kutsal sayılan mağaraya 15-20 merdivenle iniliyor. İçerisinde üç ayrı tünel bulunan Yedi Uyurlar Mağarası, Mersin'in Tarsus ilçesinde yer alıyor. Mersin'e kadar gelmişken tantuni yememek olmaz. Bunun için merkezde birçok alternatif yer alıyor. Yemeğin üzerine ise yine Mersin'in meşhur tatlısı kerebiç denenebilir.

BU DENEYİMLERİ YAŞAMADAN DÖNMEYİN!

* Zeugma Müzesi'ni görmeden,

* Beyran çorbası içmeden,

* Bakırcılarla sohbet etmeden,

* Antakya'da Asi Nehri'ni görmeden,

* Hıdırbey Musa Ağacı'nın altında gölgelenmeden,

* Mersin'de Kız Kalesi'ni görmeden dönmeyin.

EN ÇOK OKUNANLAR