
Rekabet Zirvesi'nin bu yılki teması 'Küresel Rekabet Gücümüz İçin Yeni Rotalar'. Küresel rekabetin hangi stratejik temalar üzerinden ilerlediğini konuşmak üzere bir araya geldiğimiz SEDEFED (Sektörel Dernekler Federasyonu) Başkanı Emine Erdem bu dönemi 'rekabetin yeniden tanımlandığı çağ' olarak nitelendiriyor. Türk iş dünyasının güçlü kalabilmesi için üç kritik alana eş zamanlı odaklanmasının şart olduğunu söyleyen Erdem, dijitalleşmenin sadece teknoloji yatırımı anlamına gelmediğini aynı zamanda zihniyet dönüşümünü de içerdiğini vurguluyor.
Bu yılki kongrenin teması 'Küresel Rekabet Gücümüz İçin Yeni Rotalar'. Bu yeni rotalarda Türk iş dünyasının hangi temel stratejik yaklaşımları benimsemesi gerekiyor?
Bu yılki temamız aslında içinde bulunduğumuz dönemin tam bir özetini yansıtıyor. Artık küresel rekabet sadece fiyat ve kaliteyle sınırlı değil; süreçlerin sürdürülebilirliği, dijital altyapının gücü ve kurumların insan kaynağına yaklaşımı da bu yarışın belirleyici unsurları. Biz bu dönemi 'rekabetin yeniden tanımlandığı çağ' olarak görüyoruz.
Türk iş dünyasının önümüzdeki yıllarda güçlü kalabilmesi için üç temel dönüşüm alanına aynı anda odaklanması gerekiyor: dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm ve toplumsal dönüşüm. Dijital dönüşüm, şirketlerin iş yapış biçimlerini yeniden tasarlamalarını, teknolojiyi üretimin ve yönetimin merkezine koymalarını zorunlu kılıyor. Yeşil dönüşüm ise artık bir tercih değil, bir zorunluluk. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve küresel çevre standartları, özellikle ihracat yapan firmalar için yeni bir rekabet çıtası oluşturdu.
Bir diğer kritik alan da toplumsal dönüşüm. Kadınların ve gençlerin iş gücündeki etkin rolü, kapsayıcılık ve çeşitlilik, sadece sosyal değil, aynı zamanda ekonomik bir gereklilik. Sürdürülebilir büyüme ancak insan kaynağının potansiyelini tam olarak kullanabildiğinizde mümkün. Biz SEDEFED olarak tüm bu alanlarda sektörel dönüşümü hızlandırmak, farkındalık oluşturmak ve politika önerileri geliştirmek için çalışıyoruz. Şirketler teknoloji, sürdürülebilirlik ve insan kaynağı üçgeninde konumlandıkları sürece geleceğin kazananları olacaklar.
Türkiye iş dünyasının genel rekabet gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz? İş dünyasının en çok zorlandığı rekabetçi başlıklar neler?
2025'in üçüncü çeyreği iş dünyamız için temkinli ama dirençli bir tabloyla kapandı. Küresel belirsizlikler, bölgesel jeopolitik riskler ve yüksek finansman maliyetleri şirketlerimizin öngörü kabiliyetini zorladı; ancak iç pazarın dinamikleri ve ihracat fırsatları iş dünyasını ayakta tuttu. Genel anlamda baktığımızda, Türk sanayisi yüksek adaptasyon gücüyle krizleri fırsata çevirmede deneyimli. Fakat sürdürülebilir rekabet için yapısal bazı alanlarda atılması gereken adımlar var.
Bugün şirketlerimizi en çok zorlayan konuların başında finansmana erişimin yanı sıra maliyetlerin artması ve nitelikli iş gücü eksikliği geliyor. Özellikle yüksek faiz ortamı yatırımların ertelenmesine yol açan bir etki yaratıyor. Enerji maliyetleri ve tedarik zincirindeki dalgalanmalar da üretim planlamasını zorlaştırıyor. Bunun yanında, dijital dönüşümle birlikte iş gücünde yeni becerilere ihtiyaç artıyor. Kodlama, veri analitiği, yapay zeka, sürdürülebilir üretim gibi alanlarda uzmanlaşmış iş gücü talebi çok yüksek; fakat arz bu hızda gelişemiyor.
Buna rağmen şunu da vurgulamak isterim: Türkiye hala bölgesinin üretim üssü olma potansiyeline sahip. Coğrafi konum, girişimcilik kültürü ve özel sektörün dinamizmi çok değerli avantajlar. Bu potansiyeli korumak için temel hedefimiz, dönüşümü hızlandıran, riskleri azaltan, iş birliği temelli bir ekonomik yapı oluşturmak olmalı. SEDEFED olarak sektör temsilcileriyle yaptığımız toplantılarda, yılın kapanışına dair daha iyimser bir beklenti olduğunu görüyoruz. Yeter ki bu dayanıklılığı stratejik planlamayla destekleyelim.
Dijitalleşme ve ihracat konusunda SEDEFED'in KOBİ'lere yönelik önerileri neler?
Bugün artık ihracatçılarımız sadece ürün kalitesiyle değil, aynı zamanda süreç yönetimiyle değerlendiriliyor. Düşük karbon salımı, dijital altyapı yeterliliği, çevresel standartlara uyum gibi unsurlar, uluslararası pazarlarda rekabet edebilmenin ön koşulu haline geldi. Bu nedenle biz KOBİ'ler için 'dijitalleşme ve sürdürülebilirlik' temelli çok boyutlu bir destek yaklaşımını savunuyoruz.
KOBİ'lerin öncelikle karbon ayak izi ölçümü, sürdürülebilir raporlama ve yeşil mutabakata uyum gibi teknik alanlarda bilgiye erişimini artırmaları gerekiyor. Bu alanlarda mentorluk ve eğitim programları kritik. Finansman tarafında ise özellikle yeşil kredi paketleri büyük önem taşıyor. KOBİ'ler için özel olarak tasarlanmış, dijital ve çevreci yatırımları destekleyen finansal teşviklerin yaygınlaşması gerekiyor. Ayrıca ihracat pazarlarına erişimi kolaylaştırmak adına regülasyon, sertifikasyon ve lojistik süreçlerinde danışmanlık desteği verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bütün bunların yanı sıra, dijitalleşme sadece teknoloji yatırımı anlamına gelmiyor; aynı zamanda zihniyet dönüşümünü de içeriyor. KOBİ'lerin veriyle karar verme, dijital pazarlama, yapay zeka destekli süreç yönetimi gibi alanlarda yetkinleşmesi, onları küresel rekabette daha dayanıklı kılacaktır. Bizim önerimiz, bu dönüşümün sadece büyük ölçekli şirketlere değil, KOBİ ekosisteminin tamamına yayılmasıdır.
Küresel rekabet gücümüzü artırmak için kritik öneme sahip Ar-Ge ve inovasyon yatırımları yeterli düzeyde mi? Bu yatırımların finansmanına erişimdeki en büyük engeller neler?
Ar-Ge ve inovasyon yatırımları, küresel rekabetin olmazsa olmazı. Türkiye'de bu alanda son yıllarda önemli adımlar atıldı, fakat hala gidecek yolumuz var. Şirketlerin Ar-Ge harcamalarının milli gelir içindeki payı gelişmiş ülkelere kıyasla düşük. Bu farkı kapatmak için yalnızca finansman değil, ekosistem yaklaşımını da güçlendirmemiz gerekiyor. Üniversite–sanayi iş birliği, teknoparkların etkin kullanımı, start-up ekosisteminin sanayiyle entegrasyonu gibi alanlarda daha koordineli bir yapı şart.
Finansman tarafında en büyük engel, uzun vadeli ve uygun maliyetli kaynaklara erişim eksikliği. Ar-Ge projeleri kısa vadede nakit akışı yaratmadığı için geleneksel kredi mekanizmaları bu yatırımları yeterince desteklemiyor. Bu noktada risk sermayesi fonlarının ve kamu desteklerinin çeşitlenmesi gerekiyor. Biz SEDEFED olarak, özellikle KOBİ'lerin Ar-Ge projelerine erişimini kolaylaştıracak yeni finansal araçların devreye alınmasını savunuyoruz.
Türkiye'nin gelecekteki rekabet gücü, bu dönüşümü ne kadar hızlı hayata geçireceğimize bağlı. Ar-Ge'yi bir maliyet kalemi değil, bir büyüme motoru olarak görmemiz gerekiyor. Şirketlerimiz bu anlayışı içselleştirdikçe, küresel pazarlarda 'takip eden' değil, 'öncülük eden' konumuna yükselecektir.
Özetle bugün rekabet, artık 'daha düşük maliyetle üretmekten' ibaret değil. Teknolojiye, insana ve sürdürülebilirliğe yatırım yapanlar fark yaratıyor. Türk iş dünyasının bu yeni rotalarda yol alabilmesi için, dönüşümü bir tercih değil, zorunluluk olarak görmesi gerekiyor. Biz SEDEFED olarak, bu dönüşümün hem yönünü hem hızını belirleyecek projeler ve iş birlikleriyle iş dünyamıza rehberlik etmeye devam edeceğiz.