USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Abdulkadir Karagöz

YAZARLAR

2.02.2020 14:24:00

Toplumsal sorumluluğun çalışan bağlılığına etkisi

Toplumsal sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getiren şirketlerin ulusal ve uluslararası piyasalarda güven endeksinin arttığı, çalışan bağlılığı ve motivasyonun yüksek olduğu açık bir şekilde görülüyor.

Şirketlerin paydaşlarıyla kurduğu etkin iletişim süreci; işçiler, tüketiciler, tedarikçiler, kamu kurumları başta olmak üzere birçok farklı kesimi içerisine alıyor. Bu iletişim sürecini kurgularken sadece arz edilen ürün veya hizmetin kalitesi ve faydası değil, şirketin oluşturduğu toplumsal etki de üzerine önemle düşünülmesi gereken konuların başında geliyor. Günümüz piyasa koşullarında rekabet oldukça değişken ve asimetrik bir şekilde yürütülüyor. Teknolojik gelişmeler, talep dengesindeki değişiklikler, ürün çeşitliliği, şirketlerin etkin ve doğru planlama süreçlerinde belirleyici rol oynuyor. Piyasada tutunabilmek artık eskisi kadar kolay değil; geliştirdiğiniz ürün veya sunduğunuz hizmetin oluşturduğu fayda ne kadar çok olursa olsun, şirketin topluma karşı sorumluluğunu yerine getirip getirmemesi de tüketiciler açısından bir o kadar önemli. 

TOPLUMSAL SORUMLULUK BİLİNCİ GELİŞİYOR

Toplumsal sorumluluklarımızı inşa sürecinde sivil toplum, sosyal sorumluluk, vakıf ve inisiyatifler önemli ölçüde rol oynuyor. Bugün sivil toplumu güçlü olan ülkeler, sosyal adaletin ve sosyal refahın üst düzeyde yaşanmasına olanak sağlıyor. Bu gönüllü organizasyonların fayda merkezli çalışmalarına şirketlerin dahil olması ve bu kurumların hedeflerine ulaşması için çalışmalar yapması toplumsal sorumluluk bilincini geliştirmekle birlikte şirkete olan güveni de artırıyor. Tabii bu durum şirketlerin marka değerine, çalışan bağlılığına ve güvenilirliğine ciddi ölçüde katkı sağlıyor. Batı merkezli çalışmalarda filantropi olarak kavramsallaştıran olgu, Türkiye tarihinde ve kültüründe kadim bir geçmişi olan vakıf medeniyeti ile neredeyse birebir örtüşüyor. Hatta bu alanda İslamiyet’in ilk doğduğu zamanlarda topluma sunulan vaatler arasında önemli bir yer tutuyor. Bu sürecin toplumsal adaleti sağladığı, birey-toplum-devlet arasındaki etkin iletişimi ve hoşgörüyü artırdığı belirtiliyor. Nitekim Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin gittikleri her noktada yaptıkları köprüler, hanlar, külliyeler, medreseler de günümüz kamu diplomasisi adı altında filantropi kavramına denk düşüyor. 

HANGİ SÜREÇLERE DİKKAT EDİLMELİ?

Bugün şirketlerin yaptığı çalışmalarda sosyal sorumluluk faaliyetleri önemli bir yer tutuyor ancak bu süreçlerde dikkat edilmesi gereken birkaç hususu da atlamamak gerekiyor. Şöyle ki; Philip Kotler, “Hayırseverlik çalışmasına 60 bin dolar yatırıp, bunun tanıtımı için 600 bin dolara reklam kampanyası yapmak” şeklinde bir durum tespiti yapıyor. Bu durum, yapılan çalışmanın hayırseverlik faaliyetinden öte şirketin reklam çalışması olduğunu ve toplumsal karşılığının olmadığını gösteriyor. Eflatun’a göre “Bütün fiiller iyiye ulaşma amacıyla meydana gelen şeylerdir.” İnsan, deneyimleri sonucunda faydalı olanın bilgisine erişiyor ve bu bilgiyi vicdanına yerleştiriyor. Eğer yaptığınız çalışmada bu sorumluluğa ulaşma çabasını merkeze almayacaksanız, karşılaşacağınız tablo bir hüsran olacaktır. Toplumsal sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getiren şirketlerin ulusal ve uluslararası piyasalarda güven endeksinin arttığı, çalışan bağlılığı ve motivasyonun yüksek olduğu açık bir şekilde görülüyor. Toplumsal adaleti ve refahı geliştirecek bu hayırseverlik faaliyetlerinde toplumsal faydayı merkeze alan çalışmalar yapmanın sorumluluğunu daha derinden hissetmeliyiz. 

DİĞER YAZILARI