USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Dr. Haktan Sevsay

YAZARLAR

1.12.2022 11:20:00

PATENTLESEK DE Mİ SAKLASAK PATENTLEMESEK DE Mİ SAKLASAK?

Maliyet liderliğini esas alan rekabet stratejilerinin yerine farklılaşma merkezli rekabet stratejilerinin ön plana çıkması Ar-Ge faaliyetlerinin gerek ulusal gerekse firma düzeyinde verilen önemi arttırıyor. İşletmelerde yeni ürün ve süreçlerin ortaya çıkarılmasına yönelik sistemli ve yaratıcı çalışmalar olan Ar-Ge faaliyetlerinin artarak devamı ise bu faaliyetlerden getiri elde edilmesine bağlı. Zaman, emek ve sermaye harcanarak ortaya çıkarılmış bir buluşun yeterince ekonomik getiriri elde etmeden buluşun sahibi firma dışındaki firmalar tarafından kopyalanarak ticarileştirilmesi gerek işletmeleri gerekse akademik kurumları Ar-Ge faaliyetlerinin maliyetine katlanmaktan caydırıcı bir durum. Bu nedenle hem patent başvurusu yapmak hem de başvuru yapılan ülkedeki bir ülkedeki patent sisteminin etkin çalışması Ar-Ge faaliyetleri üzerinde belirleyici bir etkiye sahip. Bu boyutuyla patent çalışmaları bilhassa küçük işletmelerin sermaye yetersizliğinden kaynaklanan piyasaya giriş engellerinin azaltılmasına katkı veriyor.

MAKRO VE FİRMA DÜZEYİNDE REKABET STRATEJİLERİNİN OLUŞTURULULMASINDA PATENT VERİ TABANLARININ ÖNEMİ

Fikri mülkiyet haklarının korunmasının patent çalışmaları ile korunması zamanla bir teknolojik yenilik veri tabanı oluşmasını sağlar. Patentlerin sayısı ve sektörel ve dağılımını inceleyerek yeni ekonomik trendleri olduğunu ve ne tür teknolojik ürünlerin piyasada görülebileceğini analiz etmek mümkündür. Patent çalışmalarının yoğunlaştığı alanlar öne çıkacak sektörlerin işaretini verirken firma düzeyindeki patent başvuru sayısı bir firmanın katma değeri yüksek ürünler çıkarma potansiyeli hakkında bilgi verir. Bu şekilde patent veri tabanları firmaların teknoloji istihbaratı faaliyetleri için sektörün, rakiplerin ve teknik gelişmelerin izlenerek rekabet stratejisi oluşturmaları için önem arz eder.

Ülke ölçeğinde bakıldığında ise patent veri tabanları teknolojik alanlar üzerinde uluslararası olarak karşılaştırılabilir bilgi sunarak ulusal rekabet politikalarının oluşturulması ve değerlendirilmesi için elverişli bir araçtır.

TÜRKİYE PATENT BAŞVURUSU ARTIŞ ORANINDA DÜNYA İKİNCİSİ

Türkiye'nin patent başvuru sayısı son on yılda katlanarak artmış durumda. Rakamlar gurur verici. 2021 yılında yapılan Avrupa patent başvurularının sayısına göre oluşan global performans tablosunda ülkemiz 23. Sırada yer alırken 2020-2021 yıllarında patent başvuru sayısındaki artış oranına göre ise Türkiye %21 artışla Çin'den sonra ikinci sırada geliyor. Patent başvuru sayısındaki artış sadece özel sektör firmalarından değil üniversitelerden de kaynaklanıyor. 2010 yılından önce üniversitelerin yıllık ortalama patent başvuru sayısı 10'un altında iken sadece geçen yıl 855 patent başvurusu yapılmış. Bilhassa 2011 de üniversitelerin girişimcilik ve yenilikçilik endeksinin yayınlanmaya başlanması ve 2013'te TÜBİTAK Teknoloji Transfer Ofisleri için destek programı başlatmasının sonrasında artışın ivme kazandığı görünüyor.

Özel sektör tarafında patent başvuru sayısındaki artışın ise iki faktörle ilişkilendiriyoruz. Ortalama geliri artışına paralel olarak firmalarımız fiyat rekabeti yerine kalite ve farklılaşma merkezli rekabet stratejileri izlemek durumunda. Bu nedenle firmaların Ar-Ge harcamaları ve bunun doğal sonucu olarak patent başvuru sayıları artıyor. Özel sektörün patent performansında artışın bir diğer nedeni ise Ar-Ge çalışmalarına yönelik vergisel teşvikler ile geri ödemesiz hibe ve düşük faizli kredi seçeneklerini içeren destek programları. Ar-Ge harcamaları diğer yatırım harcamalarından farklı olarak firmaya gelir oluşturması bakımından daha riski ve daha uzun zaman gerektiriyor. Bu noktada kamu kesimince sağlanan teşvikler söz konusu riski firmalar açısından daha kabul edilebilir düzeye düşürüp onları Ar-Ge harcaması yapmalarını kolaylaştırıyor.

Global olarak bakıldığında Türkiye hali hazırda G. Kore İsviçre Hollanda gibi ülkelerden patent başvuru sayısında geri olmakla birlikte 2010 yılında 479 olan uluslararası patent başvuru sayımızın 2021'de 1829 adede çıktığını görüyoruz. Bu performansın devamı halinde gelişmiş ülkelerle aramızdaki fark on-on beş yıl içerisinde kapanacak gibi görünüyor. Patent performansımızın artışı için ise ülkemizde iki alanda ilerleme sağlanmasının faydalı olacağını değerlendiriyoruz: Birincisi nokta fikri mülkiyet hakları konusunda uzmanlaşmış mahkemelerin sayısının ve uzmanlık düzeylerinin artması yani ulusal patent sisteminin etkinliğinin arttırılması. İkinci alan ise kamu teşvik programlarının bütçelerinin arttırılması ve söz konusu teşvik programlarına firmaların erişiminin kolaylaştırılması

BÜYÜK ÖLÇEKLİ FİRMALARDA PATENTLEME ÇALIŞMALARI

Büyük ölçekli ve ciddi Ar-Ge harcaması yapan firmaların Ar-Ge sonuçlarının patentlenmesi tartışmasız çok önemli. Orta ölçekten büyük firma ölçeğine geçiş yapma yolundaki firmaların da Ar-ge çalışmaları ile geliştirdikleri ürünler üzerindeki fikri mülkiyet haklarını korumak için profesyonel çözüm ortakları ile birlikte çalışmaları zamanla şirket içinde fikri ve sınai haklar birimi oluşturmaları gerekli. Özellikle günümüzde patentin rekabette savunma amacıyla kullanılmasına ilave olarak agresif rekabet politikaları izleyen büyük firmaların olarak tehdit etme ve lisanslama yoluyla gelir elde etme aracı olarak da kullanılması dikkatlerden kaçmamalı.

KOBİ'LER VE START-UP'LAR PATENTLEME SÜRECİNE NASIL YAKLAŞMALI

Dikkat çekmek için seçtiğimiz yazı başlığının ilgili olduğu kısım burası. KOBİ ölçeğindeki firmalar ve start-up'lara geldiğimizde durum hacimli firmalara göre biraz farklılaşıyor. Burada patentlemeye gidip gitmeme konusundaki kararların kişisel tecrübem ve önem verdiğim start-up mentörlerinin görüşleri ışığında üç katmanlı bir süreç içerisinde ele alınması gerektiğini değerlendiriyoruz.

Birinci olarak değerlendirilmesi gereken konu ürünümüzün patentlenebilmek için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı Sahada birçok firmamızın patentlemeye teşebbüs ettiği ürünlerin aslında patent şartlarına haiz olmadığını görüyoruz. İkinci katmanda (bilhassa teknolojik tabanlı akademik çalışmaya dayanan ürünler için) buluşumuz ticarileşebilir mi sorusunu sormak gerekiyor. Eğer ürün hızla ticarileşemeyecekse start-up'ların kısıtlı finansal kaynaklarını ve zamanlarını patent çalışmalarına yoğunlaştırmaları doğru bir önceliklendirme değil.

Üçüncü ve son katmanda yani buluşun patentlemeye uygun ve hızla ticarileştirebilir olması durumunda ise ürünü patentlemek mi yoksa hızla pazara girip ilk oyuncu olmanın avantajını kullanarak ölçek ekonomisi ve pazar hakimiyeti avantajını kullanarak korumamı sağlanmalı sorusuna cevap vermek gerekiyor. Elbette bu sorunun cevabı ürünün katma değerine ve taklit edilebilme kolaylığına göre değişiyor. Üçüncü katmandaki ikinci soru ise patent konusu ürünümüzün taklidini zorlaştıracak bazı teknik önlemler alabilir miyiz? Mümkünse taklidi imkânsız kılmak, mümkün değil ise en azından taklit sürecini zorlaştırmak zaman kazanmak ve bu meyanda pazar hakimiyetini sağlayabilmek açısından önemli. Ürün kolay taklit edilebilir ise patentlenmenin önemi artıyor. Kopyalamanın önüne teknik bazı bariyerler koyabiliyorsak o zaman küçük-mikro düzeyindeki firmalar kıt kaynaklarını ticarileşmeye öncelik vererek kullanmaları daha önemli görünüyor.

PATENTLEME KARARI FİRMA ÖLÇEĞİNE VE ÜRÜNE GÖRE DEĞİŞİR

Patentleme sürecine gidilip gidilmemesi ile ilgili alınacak kararların sonuçları ile ilgili iki deneyimimi paylaşmak isterim. Birincisi kendi ürünümüz ile ilgili. Toz deterjan üretimi ile ilgili yeni bir üretim prosesi geliştirdik ve patent konusunda acele etmiyoruz. Kopyalanması ürünümüzün yapısı nedeniyle zor, alıcı sayısı bir yatırım malı olması nedeniyle sınırlı . Bizim önceliğimiz hızla ticarileşerek pazarda hakim pozisyon almak. Patentin hedef pazarlarımızda ne kadar bizi koruyacağı muğlak olmakla birlikte patent süreci başlatacağız. İkinci örnek birlikte iş yaptığımız bir arkadaşımın ürünü. Büyük hacimli içecek kaplarının taşınmasına yönelik bir platform geliştiren arkadaşımın ürünü oldukça yenilikçi idi. Türkiye de patent koruması sağlayacak şekilde başvurusunu yaptı. Çok karlı ve pazarlaması kolay ürününün ülkemizde hemen taklidi yapılsa da elindeki patentle ürününü koruyarak önemli getiriler sağladı. Ancak patent başvurusunu uluslararası düzeyde yapmadığı için Amerika ve Avrupa da iç pazardan en az on kat büyük önemli bir pazar payını Çin'de ürünü birebir kopyalayan rakiplerine kaptırdı.

Elbette buluşların patentlenmesi son derece önemli. Yapılan araştırmalar patent sahibi start-up'ların büyük firmalarla işbirliği geliştirme sürecinde patent sahibi olmayanlara göre daha başarılı olduğunu gösteriyor. Ancak patent alma başlı başına bir amaç olmayıp Ar-Ge sonuçlarımızın korunması pazar payı ve karlılık düzeyimizin kopyalama ile gelecek haksız rekabetten zarar görmemesi için bir araç. İnsan kaynakları ve finansal kaynakları sınırlı olan yeni girişimlerin aracı amaç haline getirerek sınırlı kaynaklarını ve dikkatlerini patent sürecine tahsis etme kararının iyi değerlendirilmesi ve ticarileşme hedefinin ıskalanmaması için KOBİ/Start-up düzeyindeki firmaların yukarıdaki üç katmanlı analizi yapılmasında fayda var.

DİĞER YAZILARI