USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Acar  Baltaş

YAZARLAR

5.01.2017 16:23:00

İş-özel yaşam dengesi ve mutluluk

Yaşam doyumu, çevre koşullarından etkilenir. Ancak, sadece çalışma alanlarında yapılacak fiziki düzenlemelerle insanları mutlu etmeye çalışmak, bugünün bilimsel gerçekleriyle bağdaşmaz

[email protected] / twitter: @acarbaltas

 

İş-özel yaşam dengesi, yaşam doyumu ile yakından ilgilidir. Çalışanların zamanlarının büyük bölümünü geçirdikleri iş ortamında olumsuz duygular yaşamaları, yaşam doyumlarını düşürmekte, bu durum özel hayatlarını da olumsuz etkilemektedir. Böylelikle iş-özel yaşam dengesi, iş-özel yaşam çatışmasına dönüşüp mutluluğu gölgelemektedir.

 

 

İstanbul’da çalışanları içine alan bir araştırmada(1), iş hayatlarını 1-10 arasındaki bir ölçekte değerlendirmeleri istenmiştir. Katılımcılar, kısa zamanda fazla iş yüküyle meşgul olduklarını (6,41) ve işlerinin çok stresli olduğunu (6,27) bildirmişlerdir. “İşimi severek yapıyorum” ifadesi 5,50 ortalamayla alt sıralarda yer almıştır. Bu sebeple, yaşam doyumu kavramı çalışanları mutlu edecek bir iş ortamını düşündürmektedir. Dan Buettner tarafından National Geographic’in dünya çapında yürüttüğü araştırmada(2) mutluluğu etkileyen altı alan ortaya çıkmıştır.

 

Bu alanların neredeyse tamamı aşağıda görüleceği gibi doğrudan veya dolaylı olarak çalışma hayatı ile ilgilidir:

 

> İçinde yaşanılan toplum

> İş ortamı

> Sosyal hayat

> Finansal koşullar

> Ev (barınma koşulları)

> Benlik algısı

 

Çalışma hayatı birçok açıdan insanın yaşam doyumu üzerinde etkilidir. İş ortamı bir yandan sunduğu sosyal çevre ile doyumu etkilerken, diğer taraftan sağladığı finansal koşullar da barınma koşullarını (kişinin içinde yaşayacağı evin niteliği ve sosyal çevresini) belirler. Bütün bunlar da doğrudan veya dolaylı olarak benlik algısı üzerinde etkisini hissettirir. Yaşam doyumu, çevre koşullarından etkilenir. Ancak, sadece çalışma alanlarında yapılacak fiziki düzenlemelerle insanları mutlu etmeye çalışmak, bugünün bilimsel gerçekleriyle bağdaşmaz. Çünkü son yıllarda mutluluk konusunda yapılan araştırmalar, mutluluğun kaynağını daha çok beyinden ve buna bağlı düşünce biçiminden aldığını göstermektedir. Sonja Lyubomirsky, ‘Nasıl Mutlu Olunur?’ adlı kitabında da bu durumu şöyle dile getirmektedir(3). Mutluluk duygusunun yüzde kırkı düşünceler, davranışlar ve karakter tarafından belirlenir. Yüzde 50’si de kişiliği şekillendiren genetik yatkınlıkla ilgilidir. Çevre ve dış koşulların etkisi ancak yüzde 10 dolayındadır. Bu görüşü destekleyen farklı bulgular da vardır. Çok az sayıda insanın başına gelebilecek, piyangodan büyük ikramiye çıkması gibi olumlu ya da kol-bacak kaybı gibi olumsuz yaşantılardan yaklaşık altı ay sonra insanların, olay öncesi kendi yaşam doyum düzeyine geri döndükleri bilinmektedir.

 

 

CENNETİ DÜNYADA YAŞAMAK

 

İnsan beyni geleceği isabetli tahmin etmek konusunda yetersiz, geçmişi değerlendirmek konusunda da başarısızdır. Çünkü insan yaşadıklarını değil, yaşadıklarına yüklediği anlamı hatırlar. Bu konuda yaşamlarının sonuna gelmiş insanların değerlendirmeleri ışık tutabilir. Hastaların terminal dönemlerinde onlara bakıcılık yapan Avusturalyalı hemşire Bronnie Ware, ölüm döşeğindeki insanlarla yaptığı sohbetlerden derlediği anılarını ‘Ölüm Döşeğindeki Beş Büyük Pişmanlık’ adında bir kitapta toplamıştır. Ölüm döşeğindeki insanların pişmanlıkları olarak şunlar sıralanmıştır(4).

 

> Keşke başkalarının ne diyeceğine bu kadar çok değer vermeseydim.

> Keşke bu kadar çok çalışmasaydım.

> Keşke duygularımı dile getirseydim.

> Keşke arkadaşlarımdan kopmasaydım.

> Keşke daha çok mutlu olsaydım.

 

İş hayatı ve çalışmak, insanın para kazanmak ve hayatını sürdürmek için katlandığı bir şey olmamalıdır. Çalışmak insana kimlik kazandırır, işe yaradığını hissettirir ve gücünün sınırlarının nereden geçtiği konusunda fikir verir. Kurumlar kar etmek için, insanlar mutlu olmak için yaşar. Bu durum geçen yüzyılda bir çelişki gibi algılanmıştır. Hiç şüphesiz günümüz dünyasında ve vardığımız bilinç düzeyinde, çalışanlara hayatlarının sadece işten ibaret olduğunu düşündürmek ve onlardan yaşamları pahasına performans beklemek insani ve ahlaki değildir. İş hayatı hem günün büyük kısmını, hem de en dinamik ve enerjik bölümünü kapsar. Sevdiğimiz insanlara ve seçtiğimiz etkinliklere en yorgun olduğumuz dönem kalır. Kişi anlam duygusu yaşadığı bir işte çalışıyor ve akşam eve döndüğünde uzlaştığı ve bağdaştığı biri tarafından karşılanıyorsa cenneti dünyada yaşıyor demektir.

 

 

İŞ DOYUMU VE ANLAM DUYGUSU

 

İnsan davranışlarının bütününe, hayat boyunca üç temel güdü yön verir. İnsanlar tarih sahnesinde yer aldıkları günden bu yana toplu yaşamışlardır. Bu nedenle iyi geçinmek önem taşır. Her topluluğun bir hiyerarşisi olduğu için herkes bu hiyerarşide öne geçmek çabasındadır. En sonunda da her insan hayatında anlam bulmak ister. İşte bu noktada iş-özel yaşam dengesi önem kazanır. Çünkü iş hayatı insanların anlam duygusunu bulmaları için önemli bir fırsat verir. Ekonominin sıkıştığı dönemlerde, herhangi bir işte çalışmak bile memnuniyet verici olabilir. Ancak bir işin uzun dönemde verdiği doyumun elde edilen gelirle doğru orantıda olmadığını herkes bilir. Yapılan araştırmalar kişinin sınırlarını zorlayan, ancak yeteneklerini ortaya koymasına imkan veren ve başarı duygusu yaşatan bir işin insanların mutluluğu üzerinde etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. Uzun dönemde kişinin anlam bulduğu ve değerleriyle uyumlu bir iş; iyi bir ücret, gösterişli bir çalışma odası ve kartvizitteki parlak bir unvandan çok daha fazla doyum vermektedir. Bir başka önemli nokta kişinin iş ortamında uyum içinde çalıştığı arkadaşlarının varlığıdır. İyi arkadaşlık ilişkileri, iş doyumu üzerinde doğrudan etkilidir. İşinizin mutluluğunuz ve yaşattığı anlam duygusu üzerinde nasıl bir etkisi olduğu konusunda fikir sahibi olmak için şu sorulara vereceğiniz cevaplardan yola çıkabilirsiniz:

 

> Bu iş benim için neden önemli?

> Ortaya çıkacak sonuçlara benim katkım ne?

> Burada beni heyecanlandıran bir şey var mı?

> Bu iş beni geliştiriyor mu?

> Bu iş bir ölçüde de olsa hayattaki varlık nedenimle bağlantılı mı?

> Çalışmadığım veya işte olmadığım zamanda işi düşünüyor muyum?

> Bu iş bana gurur veriyor mu?

> Çalıştığım yerde en iyi arkadaşım diyebileceğim bir veya iki kişi var mı?

 

 

Bu sorulardan en az dört tanesine gönül rahatlığıyla doyurucu cevaplar veremiyorsanız, büyük ihtimalle sadece ‘ekmek parası’ için çalışıyorsunuz demektir. Bu da gün içinde çalışma saatlerinin bitmesini beklediğiniz, pazartesi gününden başlayarak hafta sonunu gözlediğiniz sonucunu doğurur. Bu durum ruh sağlığı açısından olduğu kadar, yaşam doyumu açısından da yıkıcıdır ve istenmeyen birçok sonuç için zemin hazırlar.

 

Her topluluğun bir hiyerarşisi olduğu için herkes bu hiyerarşide öne geçme çabasındadır. En sonunda da her insan hayatında anlam bulmak ister. İşte bu noktada iş-özel yaşam dengesi önem kazanır

 

SONUÇ

 

Kişi hayattaki varlık nedeni ile yaptığı iş arasında köprü kurabiliyorsa anlamlı bir hayat yaşıyor demektir. Bunu sağlayacak olan ve iş ve özel yaşam dengesi kurmaya imkan verecek diğer koşullar gelecek yazımızın konusu olacak. Bütün okuyucularımıza 2017 yılının, bütün güçlüklerine rağmen, iş ve özel yaşamları arasında denge kurdukları,  potansiyellerini hayata yansıttıkları ve kendilerini hayat amaçlarına yaklaştırmak için yatırım yaptıkları bir yıl olmasını dilerim. Çünkü potansiyel, baskı altında ortaya çıkar ve bu yılın sadece kişileri de değil aynı zamanda Türkiye’yi de test edeceği görülmektedir.

 

KAYNAKLAR:

 

1. Şeker M. İstanbul’da yaşam kalitesi araştırması. İstanbul; 2011.

2. Buettnerd.Thrive: finding happiness the bluezone way. National Geographic Society, Washington, DC; 2010.

3. Lyubomirsky S. The how of happiness: a new approach to getting the life you want. Penguin Books; 2008.

4. Ware B. The top five regrets of the dying: a life transformed by the dearly departing. Hay House; 2009.

DİĞER YAZILARI