USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Yaşam

06 Ağustos 2012 14:12

Onur Yanık

Onur Yanık

Onur Yanık

Satılık İstanbul


“Hayatta her şey satılık değildir” diyenlerdenseniz bu yazı size göre değil. Hayatta her şey satılıktır! Bu sabah zorla gözlerinizi açtığınız yatak, kendinize geldiğinizde içtiğiniz kahve, çocuğunuzu uğurladığınız okul, işe giderken kullandığınız araba, hatta elinizde tuttuğunuz dergi... Sahip olduğunuz, olmak istediğiniz her şeyin bir fiyatı var.
Aslında satmak son derece basit bir kavram: Bir ürün beğenir, onun parasını öder ve ona sahip olursunuz. Alışverişin karışık olmayan doğası böyle çalışır. Eylemin sonrası da kimseyi ilgilendirmez. Şu an dile getirdiğim ve İstanbul’un başına yerleştirdiğim satış olgusunun sözü geçen sıradan alma-verme işlemiyle ilgisi yok elbette. Satmak ile kastettiğim bütünleşik bir süreç olan pazarlamanın ta kendisi...

İstanbul’u pazarlamak...
32 yıl önce İstanbul’da doğdum. Bu şehirden başka bir yerde yaşamadım. Kentin dokusuna, tarihine, karşıtlıklarına, karmaşasına tutkuyla bağlıyım. İstanbul’a beslediğim sevginin profesyonel bir uzantısı da var: Uzun süredir bu şehir nasıl daha iyi pazarlanabilir diye kafa yoruyorum. Bir şehrin satılığa çıkması, yani reklam ve halkla ilişkiler aksiyonları ile pazarlanması son derece doğal bir durum. Bir semt, şehir hatta ülkenin tamamı, tıpkı iş ve iletişim hedefleri olan işletmeler gibi, tıpkı hedeflerine ulaşmak için farklı sosyal paydaşlarıyla sürekli, istikrarlı ve yaratıcı ilişkiler kuran bu işletmeler gibi, marka olmayı amaçlayabilir. New York, Londra, Sidney, Tokyo, Paris, ve Amsterdam gibi küresel kentler, ortak nicel özelliklerinin yanında, zaman içinde edindikleri, tarihi ve kültürel birikimlerinden ilham alan sosyal bir ilerleyişe de sahipler. Sosyo-ekonomik olarak birbirine sıkı sıkıya bağlı olan küresel kentler dünya çapında entegre bir sistemi temsil ediyor. Peki ya İstanbul bu sistemin neresinde? Ya da başka bir deyişle, yüzölçümü ve nüfusu pek çok dünya şehrinden fazla olan İstanbul bir küresel kent mi?
Bazen bir zarf, olumsuz bir cevaba olumlu bir duruş katabilir. İstanbul’unki de öyle bir durum: “Henüz” değil! İstanbul’un küresel bir kent olmaya en yakın durduğu dönemin 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi olduğu söylenebilir. Birkaç yıla yayılan bu zaman diliminin eksiksiz bir şekilde değerlendirildiğini söylemek güç. Ancak bu dönemde atılan adımların İstanbul’u iyi kötü global bir bilinirlik trendine soktuğu açık.
New York merkezli Luxury Council, dünyanın lüks trendlerini yöneten, yarı kapalı bir seçkinler topluluğu. Bu ayrıcalıklı kuruluş yakın zaman önce Paris’te gerçekleşen senelik toplantısında, İstanbul’u 2013’ün ilham verici destinasyonlarından biri ilan etti. Şehirdeki global turizm, gayrimenkul ve eğlence yatırımlarından övgüyle söz eden organizasyon İstanbul’u keşfedin çağrısında bulundu.

Keşfin neresindesiniz?
Yeni lüks kavramının özünde ilham ve deneyim yatıyor. İstanbul’un gerçek anlamda bir ilham kaynağı ve deneyim mozaiği olduğu söylenebilir. Ancak Luxury Council’ın şehri keşfedin çağrısı, İstanbul’un marka kent olduğu anlamına gelmiyor elbette. Kentin uzun yıllardır kendini doğru bir şekilde tanıtabildiğini söylemek güç. İstanbul tüm benliğiyle ortak bir hikaye anlatıp, belirgin bir imaj yaratmaktan uzak.
Dünyanın en değerli kenti New York, şehri 40 yıldır “I love New York” mottosu ile tanıtırken, İstanbul kendini hala mesajsız ve kalıplaşmış görüntülerle anlatmaya çalışıyor. Şehri yöneten bireyler, markalamayı Ayasofya, Kız Kulesi ya da Boğaz Köprüsü gibi lokasyonları gözler önüne sermek ile karıştırıyor.  
Açık olan bir şey var: Lokasyon pazarlamasında lokasyon göstermek bir amaç değil; sadece sonuca giden bir araç. Dolayısıyla İstanbul’a marka şehir olmaya giden yolda gereken ilk şey mekan görüntüleri ya da lale figürleri değil; şehrin büyüsünü hissettirecek etkili bir üst başlık.
Yazıyı sizinle bu üst başlığı paylaşarak tamamlamak isterdim; ancak henüz öyle bir mesaja sahip değilim. Fakat siz sahip olabilirsiniz. Birkaç dakika için de olsa bu kent nasıl daha iyi pazarlanır diye düşünüp, kendi İstanbul’unuzu keşfedebilirsiniz.

Zaten bütün mesele bu...

EN ÇOK OKUNANLAR