USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

“Asırlık işletme olmak inovasyondan alıkoymamalı”

Yüzyıllık markaların da inovasyondan beslenmesi gerektiğini belirten 'Yüzyıllık Hikayeler' kitabının araştırma yöneticisi ve yazarı Prof. Dr. Serkan Yazıcı; sürdürülebilir başarı için “Yeni ürünlere yönelmek, klasik olanla moderni birleştirmek, güncel ihtiyaç ve beklentiyi karşılamaya çalışmak önem taşıyor” diyor.

“Asırlık işletme olmak inovasyondan alıkoymamalı”

Prof. Dr. Serkan Yazıcı, 'Yüzyıllık Hikayeler' kitabı ile Türkiye'nin köklü markalarının tarihlerine ışık tuttu. Toplamda 27 markanın tarihini araştırdı ve yazdı. Yayınlanmış çalışmalarının yanı sıra tamamlanmış, kitaplaşmayı bekleyen 'Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Marka Kültürünün Analizi' başlıklı bir TÜBİTAK projesi de var. Markalarla görüşmeleri ve gözlemleri üzerine sohbet ettiğimiz Yazıcı; sürdürülebilir başarının işini aşkla yapmak, tutkuyla tarihine sahip çıkan yeni nesiller ve bu tarihi inovasyonla geliştirmekle mümkün olduğunu söylüyor.

* Yüzyıllık Hikayeler kitabının hazırlanmasına nasıl karar verildi?

Serüven, Tarih Vakfı projelerinde görev aldığım dönemde başladı. O vesileyle Kültür ve Marka Danışmanı Asude Alkaylı ile tanıştık. Onun koordinasyonunda hem 'Yüzyıllık Hikayeler' kitabı hem de 'Sultanın Saatçisi' kitabı çıktı. Zaten Saatçi Meyer de bu asırlık markalardan biriydi. Yüzyıllık Hikayeler, Tarih Vakfı ve Yüzyıllık Markalar Derneği öncülüğünde bir projeydi.

* Çalışmanın araştırma ve yazma süreci ne kadar sürdü? Toplamda kaç şirket ile görüştünüz?

Başta bir katalog çalışması olarak planladığımız bu çalışma, araştırma ilerledikçe bir bilimsel kitaba dönüştü ve öyle basıldı. Araştırmacı dostlarım Akın Öge ve Ayhan Han ile işin araştırma tarafını birlikte yürüttük. Bir yıl gibi bir sürede araştırma tamamlandı ve metin yazımı ile birlikte sanırım 1.5 yılımız bu proje ile geçti. Bu markaların hepsiyle sözlü tarih görüşmeleri yaptık. Kayıt altına alındı ve deşifre edildi. Her birini ziyaret ettik.

"OSMANLI BELGELERİNİ TARIYORUZ"

* Çalışma süresince sizi en çok ne zorladı ya da şaşırttı?

Bir firmanın tarihini araştırmadan önce de çoğunlukla onların çeşitli kaynaklardan derledikleri kendilerince bir tarihçesi oluyor. Kimi aileden kimi bazı açık kaynaklardan edindikleri verilere dayanarak firmalarının doğum yılını ve tarihi serüvenini kendilerince tespit etmiş oluyor. Ancak bizim yöntemimiz doğal olarak akademik... Belge ve kayıtlara dayalı bir araştırma-yazım süreci yürütüyoruz. Başta Osmanlı Arşivi ve Basın koleksiyonları olmak üzere Salname dediğimiz yıllıklardan bilimsel araştırma eserlerine geniş bir kaynak yelpazesiyle çalışıyoruz. Böyle olunca markaların bilinen doğum yılları ve hikayeleri hiç beklemedikleri bir hal alabiliyor. Kimi zaman marka sahiplerinin bildiğinden daha derin tarih ortaya çıkabiliyor. Kimi zaman da iddia edilen tarihte markanın küçük işletme de olsa herhangi bir formda var olduğunu kanıtlayamayabiliyorsunuz. Bu noktada sözlü tarih görüşmeleri daha değerli bir duruma geliyor. Bazen bir marka sahibine 'Sizin markanız tabelanızda yazan tarihten daha eski' dediğinizde 'Aman onu hiç karıştırmayalım' diyebiliyor. Çünkü bu marka açısından belki onlarca tabela ve binlerce basılı materyalin değiştirilmesi yani masraf demek oluyor. Kimi de mutlu oluyor.

* Bu şirketlerin bu kadar zaman ayakta kalabilmelerini, sürdürülebilir başarılarını neye bağlıyorsunuz?

Kimi holding kimi ise butik bir işletme boyutunda. Ancak bu sürdürülebilir başarılarında ortak yön olarak dikkatimi çeken aile ya da işletme içinde her kuşakta bazen bir bazen birkaç kişinin firmanın tarihi kimliğine tutku derecesinde bağlanması oldu. Şekerci Cemilzade'de Barış Bey, Meyer Saatçilik'te Nazım Onur Bayındır gibi isimler. Bu tür kişilikler tarihi bir rol oynuyor. Asırlık bir marka iseniz siz bazen bir kentin bazen bir semtin hatta ülke tarihinin önemli bir parçası oluyorsunuz. Orada yaşayan insanların belleklerinde bir yeriniz var. Bunun kültür olarak farkında olan firmalar çalışanlarına müşterilerine de bambaşka bir mesaj veriyor. Yani tabelanızda doğru tarihi verilerle tescil edilmiş asırlık bir tarih varsa mealen 'Hop dur bakalım, biz buraya yeni gelmedik' demiş oluyorsunuz. Dolayısıyla tutku derecesinde tarihine bağlanan işletmeciler aynı zamanda oradaki ürünlerin kalitesine, lezzetine, müşteri memnuniyetine, doğallığına da aynı tutkuyla bağlanıyor ve onu sürdürmek istiyor.

"GÜÇLÜ YASALARA İHTİYAÇ VAR"

* Böylesine kabul, beraberinde markaların sahtelerini de doğuruyor. Bu konuda ne gibi sıkıntılar yaşıyorlar?

Tarihi süreçte karşılaştıkları birçok sahtecilik sorunu karşımıza çıktı. Arşiv belgeleri ve mahkeme kayıtlarında da gördük. Aslında bizde 1871'den itibaren marka tescili yapılıyor. Büyük firmalar bu kayıt sisteminin erken dönemden itibaren bir parçası olduklarından hukuki süreçlerle daha kolay başa çıkabiliyor. Ama yine de hep bir arka kapı var sanırım. Hatta asırlık bir marka kendisini sonradan ortaya çıkandan ayrıştırmak için yüzyıllık logosunu dönüştürmüştü. Güçlü yasalara ihtiyaç var.

* Sizce, yeni nesil yönetim için hevesli ve istekliler mi yoksa mecburiyet mi?

Mecburiyete dönüştüğü haller elbette hoş değil. Ancak ben çoğunlukla Karaköy Güllüoğlu'nun idarecilerinden Murat Bey gibi enerjik yeni kuşak temsilcileri ile karşılaştım. Enerjilerini, markaya duydukları tutkuyu sevdim. Araştırmamda gözlemlediğim; iyi gelir getiren bir işletmenin sırf maddi kaygılarla başa geçen gençler tarafından değil; babalarının, dedelerinin hikayelerini devam ettirmek isteyen gençlerce yönetilmesiydi. Çünkü onlar hikayenin içinde doğmuş, işletmenin geleneğini bilen kimseler...

* Markalaşma yolunda ne gibi tavsiyeleriniz olur?

Markalaşma günümüzde teknoloji ile de bütünleşmiş komplike bir mesele. Tarihi markalar özelinde şunu söyleyebilirim. Asırlık bir işletme olmak markaları inovasyondan alıkoymamalı. Yeni ürünlere yönelmek, klasik olanla moderni birleştirmek, güncel ihtiyaç ve beklentiyi karşılamaya çalışmak önem taşıyor.

EN ÇOK OKUNANLAR