
Yeşil hidrojenin kalbinde basit bir kimya süreci var: Suyun atomlarına ayrılması. Ancak bu basit işlem, geleceğin enerji sistemlerini dönüştürme potansiyeli taşıyor. Su (H2O) elektroliz yöntemiyle atomlarına ayrıştırılıyor. Hidrojen ve oksijen açığa çıkıyor. Oksijen; sağlık ya da sanayide kullanılabiliyor ya da havaya salınıyor. Hidrojen yakalanıyor. Sıvı ya da gaz olarak depolanıyor. Enerji deposu olarak da işlev görebiliyor. Türevleri de kullanılabiliyor. Amonyak, methanol dönüşümleri, fuel cell (yakıt hücresi) kullanımına uygun. Dünya enerji sistemleri yeniden şekillenirken, yeşil hidrojen yalnızca bir alternatif yakıt değil; ihracattan sanayiye, ulaşımdan enerji güvenliğine kadar geniş bir alanın temel yapı taşı olarak yükseliyor. 2024 ve 2025 yıllarında yayımlanan McKinsey, PwC, BCG ve IEA gibi kuruluşların analizlerine göre; yeşil hidrojen, maliyet avantajları, yeni iş alanları ve iklim hedeflerine doğrudan katkısı sayesinde artık yalnızca geleceğin değil, bugünün de stratejik yatırımı olarak değerlendiriliyor.
MALİYETLER HIZLA DÜŞÜYOR, REKABET AVANTAJI YAKLAŞIYOR
PwC'nin 2024 tarihli 'Green Hydrogen Cost Trajectory' raporuna göre, elektroliz teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde yeşil hidrojenin üretim maliyeti 2030'a kadar yüzde 50 oranında azalacak. Kilogram başına maliyetin bazı bölgelerde 1.2-1.5 Euro'ya kadar gerilemesi bekleniyor. Bu durum, yeşil hidrojenin gri hidrojenle maliyet paritesine ulaşmasına zemin hazırlıyor.
PAZARIN BÜYÜKLÜĞÜ TRİLYON DOLARA ULAŞABİLİR
BCG'nin 2024 'Global Hydrogen Market Outlook' çalışmasına göre, yeşil hidrojenin küresel pazardaki hacmi 2030 itibarıyla 600 milyar doları aşacak; 2050 yılına gelindiğinde ise bu değer 1.4 trilyon dolara kadar çıkabilecek. Bu genişleme; başta güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklara sahip ülkeler için büyük bir ihracat potansiyeli yaratıyor.
KÜRESEL ALTYAPI YATIRIMI 12 TRİLYON DOLARI BULABİLİR
International Energy Agency'nin (IAE) 2023 sonunda yayımladığı 'Hydrogen Projects Database' güncellemesine göre, dünya genelinde hidrojen üretim altyapısı için 2050'ye kadar 6 ila 12 trilyon dolar arasında yatırım gerekecek. Bu yatırım; üretim tesisleri, boru hatları, liman lojistik merkezleri ve amonyak dönüşüm altyapılarını kapsıyor.
PLANLANAN İHRACAT PROJELERİNİN YALNIZCA BİR BÖLÜMÜ HAYATA GEÇEBİLİR
McKinsey'nin 2025 yılı için öngördüğü 'Clean Hydrogen Trade Flow Model' analizine göre, dünyada şu anda planlanan yeşil hidrojen ihracat projelerinin yalnızca yüzde 35-40'ı gerçeğe dönüşebilecek. En büyük engel ise finansal sürdürülebilirlik, altyapı eksiklikleri ve regülasyonlarda yaşanan uyumsuzluklar olarak gösteriliyor.
SANAYİ, ULAŞIM VE KİMYA SEKTÖRLERİ DÖNÜŞÜMÜN ÖNCÜSÜ OLACAK
Deloitte'un 2025 'Hydrogen Economy Outlook' raporuna göre, yeşil hidrojen en çok demir-çelik, çimento, petrokimya, rafineri ve gübre sektörlerinde etkili olacak. Özellikle Avrupa Birliği'nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) sonrası bu sektörlerde karbon ayak izinin düşürülmesi zorunluluk haline geldi.
YENİLENEBİLİR ENERJİ BÜYÜDÜKÇE HİDROJEN ÖLÇEKLENİYOR
IEA'nin 2024 'Renewables and Electrolysis Coupling Report' verilerine göre, dünyadaki güneş ve rüzgar kurulu gücünün artışı, elektrolizörlerin çalışabilirliğini doğrudan etkiliyor. Bu, hidrojenin yalnızca enerji taşıyıcısı değil, aynı zamanda bir şebeke dengeleyicisi olarak da rol oynamasını sağlıyor.
YEŞİL HİDROJEN ARTIK GELECEK VİZYONU DEĞİL, BUGÜNÜN TERCİHİ
Tüm bu analizler ve veriler, yeşil hidrojenin yalnızca çevresel değil aynı zamanda ekonomik ve jeopolitik bir değer hâline geldiğini gösteriyor. Türkiye gibi enerji ithalatına bağımlı, fakat yüksek yenilenebilir potansiyele sahip ülkeler için bu dönüşüm, aynı anda hem risk hem de büyük bir kalkınma fırsatı yaratıyor.