Moda dünyasında uzun süredir yalnızca estetik kaygılarla şekillenen anlayış, yerini çok katmanlı ve teknolojik bir dönüşüme bırakıyor. İnsan İnovasyon Tasarımcısı Arzu Kaprol, hazır giyim sektörünün bu dönüşümünde Türkiye'nin nasıl bir rol üstlenebileceğini, giyilebilir teknolojilerin gelecekte nasıl bir anlam kazanacağını ve modanın artık sadece bir ürün değil, bir sistem olduğuna dair vizyonunu Platin'e değerlendiriyor. Kaprol'e göre, inovasyon yalnızca teknoloji kullanmak değil; kültürel mirasla geleceği birleştiren, insanı merkeze alan yeni bir düşünce biçimi.
KÜLTÜREL MİRAS İLE TEKNOLOJİYİ BULUŞTURMAK
*Giyilebilir teknolojiler artık sadece estetik değil, işlevsellik de talep eden bir moda dünyasının kapısını aralıyor. Sizce giyilebilir teknolojide moda dünyasının geldiği konum nedir?
Giyilebilir teknoloji artık sadece bir yenilik değil, moda tasarımında yeni bir ifade dili haline geldi. Estetik ile işlevselliğin iç içe geçtiği bir çağdayız. Artık bir kıyafet yalnızca görünmek için değil, yaşamak için de tasarlanıyor. Bedenin ihtiyaçlarına cevap veren, çevreyle iletişim kuran, veri toplayan ya da hatta duygulara eşlik eden parçalarla karşı karşıyayız. Moda dünyasında bu alan oldukça hızlı gelişiyor. Özellikle sensör teknolojileri, akıllı kumaşlar, veri işleyen tekstiller ve 3D baskı gibi teknolojiler artık moda tasarım süreçlerinin bir parçası. Benim için moda, insanın teknolojiyle olan ilişkisini beden üzerinden yeniden tanımlama fırsatı. Bu yüzden bu entegrasyon sadece teknik değil, aynı zamanda felsefi bir boyuta da sahip. Gelecekte kumaşın ötesine geçen teknolojiler belirleyici olacak: Yapay zeka ile kişiselleştirme, artırılmış gerçeklikle dijital deneme deneyimleri, enerji üreten veya çevre koşullarına göre kendini adapte eden materyaller gibi yenilikler moda dünyasının yeni standardını oluşturacak. Türkiye'ye gelince... Bizim en güçlü kaslarımızdan biri tekstil ve üretim bilgisi. Ancak bu dönüşümde sadece üretici değil, yaratıcı ve stratejik aktör olmamız şart. Üniversiteler, teknoloji firmaları ve moda tasarımcıları arasında daha çok köprü kurulmalı. Eğer bu alanı sadece teknik değil; kültürel, duygusal ve insani bir platform olarak ele alırsak, Türkiye bu dönüşümde yalnızca takip eden değil, yön veren ülkelerden biri olabilir.
*Hazır giyim sektöründe inovasyon tarafında sizce neredeyiz?
Dünya genelinde dijitalleşme, sürdürülebilirlik ve teknolojik tekstiller gibi alanlarda ciddi adımlar atılıyor. Türkiye ise bu dönüşüme güçlü bir potansiyelle dahil olmuş durumda, ancak hala yapısal dönüşüme ihtiyaç var. İnovasyon sadece teknoloji kullanmakla sınırlı değil; düşünme biçimini, üretim şeklini ve tasarım anlayışını değiştirmekle başlıyor. Bizim gibi zanaatkârlık kökleri güçlü olan ülkelerde inovasyonun çok kıymetli bir katmanı da kültürel mirasla teknolojiyi buluşturmak. Kendi çalışmalarımda bunu bir çıkış noktası olarak görüyorum. Ayrıca inovasyonu sürdürülebilirlikle birlikte düşünmek çok önemli. Çünkü geleceğin modası sadece şık değil, aynı zamanda sorumlu olmak zorunda. Kumaş seçiminden üretim yöntemine, lojistikten satış sonrası sürece kadar tüm sistem yeniden tasarlanmalı. Tüm bunlar ise ancak insani bir bakış açısıyla, dünyaya zarar vermeyen, etik değerlerle üretilen ve aynı zamanda giyim ihtiyaç kodlarını sorguladığımız bir yerde, giyilebilir teknolojiler ile daha anlamlı hale geliyor. Türkiye'nin genç yaratıcı gücü, üretim kabiliyeti ve coğrafi konumu bu dönüşümde büyük avantaj. Ancak bu potansiyeli gerçekleştirmek için teknolojiye yatırım, çok disiplinli bakış açıları ve vizyoner iş birlikleri şart. Sadece üretimde değil, zihniyette de inovasyon gerekiyor. Su anda bunu disiplinler arası oluşturacak zihinlere ve yatırımcılara anlatmak sürecindeyiz.
TASARIMCILAR VE SANAYİ ARASINDA YENİ KÖPRÜLER
*Moda-teknoloji entegrasyonunda Türkiye'nin global rekabetteki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu alanda çalışan biri olarak şunu çok net görüyorum: Türkiye'de hem genç tasarımcılar hem de sanayi tarafında teknolojiye ilgi çok yüksek. Giyilebilir teknolojiler, akıllı kumaşlar, dijital moda deneyimleri gibi başlıklarda denemeler başladı. Ancak bunların dünya sahnesinde sürdürülebilir bir yer edinebilmesi için tasarım odaklı düşüncenin teknolojiyle erken evrede bütünleşmesi gerekiyor. Moda artık sadece fiziksel bir ürün değil; dijital kimlik, deneyim, veri ve sürdürülebilirlik katmanları olan bir ekosistem. Türkiye'nin bu dönüşümde global rekabete dahil olabilmesi için modayı sadece estetik bir alan olarak değil, teknolojiyle beraber gelişen stratejik bir alan olarak görmesi şart. Doğru strateji, nitelikli eğitim ve çok disiplinli yaratıcı ekiplerle Türkiye bu alanda öncü olabilir. Çünkü bizde geçmişin ustalığı, bugünün üretim gücü ve geleceğin potansiyeli aynı anda var.
GİYİLEBİLİR TEKNOLOJİLER: YENİ BİR İFADE DİLİ
*Gelecekte giydiğimiz giysiler neleri bilecek, nasıl davranacak, bizi nasıl yansıtacak?
Gelecekte giysiler, bedenimizle olduğu kadar ruh halimizle, çevremizle ve dijital kimliğimizle de iletişim kuran varlıklara dönüşecek. Artık 'giysi' dediğimiz şey sadece dokuma bir yüzey değil; bilgi işleyen, duygu okuyan, tepki veren bir arayüz olacak. Mesela bir kıyafet vücut ısınızı, stres seviyenizi, hatta duygusal durumunuzu okuyarak size konfor sunabilir. UV ışınlarına göre renk değiştiren kumaşlardan, kalp ritmini takip eden elbiselere, hatta giyenin sosyal etkileşimlerini analiz edip önerilerde bulunan yapay zeka destekli giysilere kadar çok geniş bir alan var önümüzde. Ama daha derin bir yerden bakarsak, bu teknolojiler aracılığıyla giysiler artık sadece bizi giydiren değil, temsil eden, yansıtan, hatta bizim adımıza konuşan varlıklara dönüşecek. Giydiğiniz şey, sizin hangi değerleri önemsediğinizi, nasıl bir çevresel duruşunuz olduğunu, hangi duyguda olduğunuzu gösterebilecek. Moda bu anlamda çok kişisel ama aynı zamanda çok evrensel bir dile dönüşüyor. Kendi iç dünyamızı ve kolektif geleceğimizi aynı anda ifade eden bir sistem haline geliyor. Bence geleceğin giysisi, teknolojiyi sadece 'taşıyan' değil, insanla birlikte düşünen bir tasarım nesnesi olacak.
TASARIMCILARIN YENİ ROLÜ: SİSTEM YARATICILARI
*Arzu Kaprol'un gözünden geleceğin modasına dair bir öngörü alabilir miyiz?
Şu anda giysilerle ilişkimiz tek yönlü, yani sadece nasıl göründüğümüzle ilgili tercihlerde bulunuyoruz. Biraz daha ilerletelim; bedenimizle ilgili, ne yediğimize az da olsa dikkat etmeye çalışıyoruz, oysa en büyük organımız olan cildimizin bedenimizi saran giysiler aracılığıyla bizimle nasıl bir ilişki kurduğunu hiç ama hiç önemsemiyoruz. Mikro plastikler cildimiz üzerinden bize ne yapıyor, cep telefonları ve baz istasyonlar üzerinden yayılan elektro manyetik alanlar bizim bedenimize ne yapıyor, bunların etkilerini önümüzdeki yıllarda göreceğiz. Tüm bunları düşünüp, üzerinde çalışıp farklı çözümler üretmemiz insanlığın geleceği için çok önemli olacak. Geleceğin modası; sadece ne giydiğimizin değil, nasıl yaşadığımızın, neye inandığımızın ve dünyayla nasıl bir ilişki kurduğumuzun ifadesi olacak. Moda artık sadece estetik değil; etik, teknolojik, kişisel ve kolektif bir deneyim alanı. Modanın geleceğini üç temel eksende görüyorum: Sürdürülebilirlik, teknoloji ve anlam. Birincisi, doğaya zarar vermeyen ve döngüsel sistemleri benimseyen bir moda anlayışı. İkincisi, teknolojiyle birlikte insan bedenine entegre olan, veriyle çalışan, fonksiyonel ve zeki kumaşlar. Üçüncüsü ise en önemlisi: Anlam. Artık insanlar sadece güzel olanı değil, hikayesi olanı, bir duruşu temsil edeni giymek istiyor.
Gelecekte moda, kim olduğumuzun değil, kim olmak istediğimizin de bir yansıması olacak. Giysiler bizi koruyan, destekleyen, anlatan ve dönüştüren araçlara dönüşecek. Ve bu dönüşümde tasarımcılar artık yalnızca estetik yaratıcılar değil, aynı zamanda sistem tasarımcıları olacak.