USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan  Aygören

YAZARLAR

1.04.2017 16:48:00

Girişimcilik neye benzer?

Dünya ekonomik forumu, yayınladığı raporda büyük şirketlerin daha fazla bireysel girişimciler (freelance) ve start-up olarak tanımlanan yenilikçi şirketler ile çalışma trendinden bahsediyor

 

Girişimcilik terimi bir süredir gündemimizin en önemli maddesini oluşturuyor. Birçok öğrenci ve yeni mezun, girişimciliği kendisine kariyer yolu olarak çizerken birçok şirket de geleneksel iş yapış yöntemlerini girişimcilik yönünde nasıl değiştirebileceğini ve nasıl pazarla alakalı kalabileceğini anlamaya ve öğrenmeye çalışıyor. Dünya Ekonomik Forumu da yayınladığı raporda büyük şirketlerin daha fazla bireysel girişimciler (freelance) ve start-up olarak tanımlanan yenilikçi şirketler ile çalışma trendinden bahsediyor. Sık kullanılan her terimde olduğu gibi girişimcilik kelimesinin de içinin boşalmasını önlemek adına bu kavramla neyi kastetmemiz gerektiğinden bahsetmek ve girişimciyi tanımlamak istiyorum.

 

EN SEVDİĞİM GİRİŞİMCİLİK TANIMI STEVENSON’A AİT

Geleneksel olarak girişimcilik bir şirket kuran, kendi işinin sahibi olan ve risk alan kimse olarak görülse de benim en sevdiğim tanım, bu süreci en kapsayıcı ve ilham verici şekilde tarif eden Harvard Business School Öğretim Üyesi Hovard Stevenson’a ait. Stevenson’a göre girişimcilik; “Kontrol edebildiğimiz kaynakların ötesinde bir fırsat arayışıdır.” Bu tanımda dikkate değer dört konu var. Birincisi, girişimcilik için bir fırsatı keşfetmelisiniz. Fırsat, çeşitli şekillerde kendini gösterebilir. Kendi ihtiyacınızdan veya sıkıntınızdan doğan bir problem çözme isteği ya da hayallerinizin ürünü olan müthiş bir vizyon, zihninizde bir ışık yanmasına sebep olabilir. Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’ün okul yönetiminden öğrencilerin listesini istemesi ve okulun olumsuz cevap vermesi sonrasında bu sorunu bir fırsata çevirmesi ve thefacebook.com adı altında bir site yaparak insanların bu bilgileri kendilerinin doldurmasını istemesi gibi...

 

SANATÇIYA BENZETİYORUM

Bir sonraki adımsa bu ışığın peşinden koşmak… Dolayısıyla girişimcilik bir süreçten oluşuyor. Zihninizde oluşan bu ışık yavaş yavaş muazzam bir resme dönüşüyor. İşte bunun için arayışı sebat ve azimle sürdürmek gerekiyor. Tam da bu noktada girişimciyi bir sanatçıya benzetiyorum. Bir ressamın resmini yapması ya da bir yazarın romanını yazması gibi girişimci de vizyonunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Picasso da şaheserini bir denemede yapmadı. Bunun için defalarca eskizler çizmesi ve denemeler yapması gerekti.

 

HUZURLU RAHATSIZLIK

Tanımdaki diğer önemli nokta ise girişimcinin sahip olduğu kaynaklar. Bu kaynaklar ikiye ayrılıyor. Kontrol ettiklerimiz ve kontrol edemediklerimiz. Tanımın en güzel yanı da burası... Hayatta mutlaka kontrol edemediğimiz ve karşımıza şans gibi görünen güzel tesadüfler veya içinden sıyrılamadığımız olumsuzluklar karşımıza çıkıyor ve çıkacak da... Bunu baştan kabul etmek ve arayışımızı kontrol edebildiğimiz kaynaklara odaklanarak gerçekleştirmek herhalde bizi bütün stresli süreçlerde sakinleştiren yöntem olsa gerek. Bunu kültürümüzdeki tevekkül anlayışına benzetmek de mümkün. Tevekkül, elimizden gelen her şeyi yaptıktan sonra elde ettiğimiz sonuçtan bir anlam çıkarma ve davranışlarımızı değiştirme adına bir öğrenme uğraşıdır. Bu arayışa ve uğraşa bir hayat felsefesi olarak 'huzurlu rahatsızlık' adını vermek de mümkün. Bu sayede kişi sürekli çabasını ve arayışını, vizyonunu gerçekleştirmek ve daha iyi bir çözüm bulmak için sürdürür. Ancak bunu yaparken stresini belli bir seviyede tutar ve kendisine zarar verecek boyuta gelmesine izin vermez.

 

GİRİŞİMCİNİN BİR FELSEFESİ VARDIR…

Girişimci bir felsefesi olan insandır. Biraz deli, biraz çatlak, biraz çılgındır. Bunu da bir iltifat olarak almak gerekir. Endeavor girişimcilik derneğinin kurucusu Linda Rottenberg de kitabında, birinin size deli demesini bir iltifat olarak kabul edin diyor. Yine kültürümüzdeki "Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler” sözü de bu tavsiyeyi doğrulamıyor mu? Bu yüzden insanlar kendi yapamadıklarını, kavrayamadıklarını veya hayal edemediklerini başka insanların yaptığını görünce bunu delilikle eşdeğer gördükleri risk alma ve cesaret kavramları ile tanımlarlar. Halbuki cesaret dışarıdan bizlerin verdiği bir tanımlama. Gerçekten yapılması gerekeni yapan kişi, bunu cesaret olarak görmez. Onun için bu hakikattir, görülmesi gerekendir, yapılması gerekendir. Kimse bu gerçeği görmediği için inisiyatifi eline almıştır ve bu işi hayata geçirmiştir. Bu iş başkaları için deliliktir ve cesaret gerektirir. Ama yapan için bu bir sorumluluktur. Aynı süper kahramanlar gibi. Hiçbir kahraman kendisinin cesur olduğunu düşünmez. Riskler vardır ancak sorumluluk üstlenen kişi için bu risklerin altından kalkabilecek yegane kişi de o girişimcinin kendisinden başkası değildir. Dilerseniz siz de geçmişinizi düşünün ve başkalarının cesurca tabir ettiği davranışlarınızı gözünüzün önüne getirin. O zamanki davranışınız gerçekten yapılması gereken bir iş miydi yoksa bilgisizce giriştiğiniz bir iş mi? Cesaret, bilgisizlik ve belirsizlikle ilgiliyken, harekete geçmek özgüven, bilinç ve farkındalık gerektirir.

 

UZMANLIK ŞART

Bu noktada girişimcinin bir diğer özelliğinden bahsetmemiz gerek. Girişimci kişi, işinde uzman olan, sorun çözmek istediği alanı en iyi bilen kişidir. Bilmediği bir alana giriyorsa da bu alanı en iyi şekilde öğrenen ve gereklerini yerine getiren kişidir. Tesla ve Space X kurucusu Elon Musk, uzaya gönderilen roketleri tekrardan dünyaya indirmek üzere bir teknoloji geliştirmeyi kafasına koyduğunda fizik alanında çoktan doktora düzeyinde bilgi sahibi olmaya başlamış ve ardından roket bilimini daha detaylı incelemek için Rusya’ya eski bir roketi satın almaya gitmiştir. Özgüven ve bilincin en önemli bileşeni uzmanlıktır. Bununla beraber bir konuyu derinlemesine bilmek kadar önemli olan bir diğer özellik de geniş ilgi alanlarına sahip olmak ve farklı kavramlar hakkında bağ kurabilmektir. Bu sayede girişimci, sorunlara yaratıcı çözümler bulabilir, başka alanlarda benzer sorunları yaşamış olan kişilerden ders alabilir.

 

GİRİŞİMCİ BİR DERDİ OLAN VE BUNA ÇARE ARAYAN KİŞİDİR

Bir diğer önemli konu da neden girişimci olmak istediğinize ve girişimciliğin sizin için ne anlam ifade ettiğine karar vermek. Eğer, "Kendi işimin patronu olmak istiyorum, özgür olmak istiyorum, daha çok para kazanmak istiyorum" diyorsanız bir şirket kurmak sizin için en uygun seçenek olmayabilir. Çünkü fiziksel, psikolojik ve finansal olarak sıkıntılı zamanlarınızda sizi sağlıklı ve motive tutacak en önemli motivasyon, misyonunuz ve hayat amacınız olacak. Girişimci aynı zamanda bir derdi olan kişidir. Bu derde çare arar. Onun amacı kendinden ve kazanmak istediklerinden daha büyüktür. Bu noktada başarıya takıntılı bir toplum olarak Winston Churchill’in başarıyı, başarısızlıktan başarısızlığa heyecanı hiç kaybetmeden gitme becerisi olarak tanımlaması da hayatı bir öğrenme aracı olarak görme bakışını sunması bakımından önemlidir. Bu yüzden her şeyi bildiğini sananlardan olmak yerine sık sık ve ufak hatalar yapmak ve bunlardan öğrenerek kendimizi geliştirmek, tek bir tane ama tren kazası gibi büyük bir hata yapmaktan veya boks maçındaki gibi nakavt olmaktan daha iyidir.

 

“KAZANMAK DA YOK KAYBETMEK DE... YALNIZCA ÜRETMEK VAR”

Sonuç olarak girişimciliği hem bireysel hem de kurumsal bazda bir yaşam tarzı olarak görmek gerekiyor. Bu yaşam tarzının içinde farkında olmak, gözlem yapmak, denemek, yanılmak, hata yapmak, öğrenmek ve daha iyisini denemek var. Yaratıcılığı tetikleyen önemli merkezlerden biri olan Stanford Üniversitesi Design School da buna uygun olarak mottosunu şu şekilde belirlemiş: “Kazanmak da yok kaybetmek de. Yalnızca üretmek var.” Dolayısıyla girişimci yalnızca şirket kuran kişi değil, kafa yapısını bu düzlemde değiştirebilen ve her ne iş yapıyorsa, o işi bir fırsat arayışına çeviren kişidir. Şirketlerin de son dönemde yöneldiği kurumsal girişimcilik arayışı, dikkate alınması gereken önemli bir gelişmedir. Daha fazla girişimci çalışanın ortaya çıkması ve büyük şirketlerin işleri ufak parçalara bölerek yenilikçi start-up’lar ile çalışmaları olumlu muhtemel gelişmelerdir. Böylece hem şirketler daha fazla genç kalabilir hem de yeni ve yaratıcı fikirlerin önünü açacak ortamlar oluşmuş olur. Başarıya odaklı ve hata yapmaya tahammülü olmayan bir toplum için girişimciliğin sağlayacağı en büyük fayda ise verimlilik yerine deneme-yanılma-öğrenme üçlüsünün getireceği yaratıcılık ve canlılık olacaktır.