USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Alkım Bağ Güllü

YAZARLAR

1.08.2025 10:27:00

TÜRKİYE, ENERJİ DÖNÜŞÜMÜNDE NEREYE GİDİYOR?

İklim krizinin etkileri her geçen gün daha belirgin hale gelirken, dünyada köklü bir enerji dönüşümü yaşanıyor. Bu dönüşüm yalnızca çevresel bir gereklilik değil; aynı zamanda ekonomik kalkınmayı, toplumsal refahı ve küresel rekabeti yeniden şekillendiren yapısal bir değişim süreci. Temiz enerji teknolojilerinin yükselişi, uluslararası ticaret kurallarındaki değişim ve iklim hedeflerine yönelik taahhütler, küresel rekabeti yeniden şekillendiriyor.

Enerji sektörü, küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 75'inden sorumlu. Fosil yakıtlar, hem iklim krizinin temel kaynağı hem de dışa bağımlılık ve fiyat oynaklığı gibi yapısal sorunların baş aktörü. Bu nedenle ülkeler, 2015 Paris Anlaşması gibi küresel mutabakatlarla sıfır emisyon hedeflerini benimsedi.

Amaç, küresel sıcaklık artışını ideal olarak 1,5°C ve en fazla 2°C ile sınırlamak. Enerji sistemlerinin karbonsuzlaşması, bu hedefin merkezinde yer alıyor. Enerji dönüşümü küresel bir zorunluluk olsa da, bu sürecin başını Avrupa Birliği (AB) çekiyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve 'Fit for 55' paketi, sadece AB iç pazarını değil, AB ile entegre ekonomileri de dönüştürüyor.

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), karbon içeriği yüksek ürünlere doğrudan maliyet getiriyor. Türkiye gibi ihracatçı ülkeler için bu, sadece çevresel değil ekonomik bir zorunluluk anlamına geliyor.

DÖNÜŞÜMÜN GERÇEK DİNAMİĞİ: TEKNOLOJİ VE EKONOMİ

Elbette enerji dönüşümünün sadece iklim politikaları ile tetiklendiğini söylemek yetersiz olur. Çok önemli bir gerçek var: Temiz enerji teknolojileri son yıllarda çarpıcı bir hızla ucuzluyor. Son 10 yılda güneş, rüzgar ve batarya teknolojilerinin maliyetleri yüzde 60 ila 90 oranında düştü. Bu gelişme, temiz enerji yatırımlarının ekonomik olarak da cazip hale gelmesini sağladı.

2018 itibarıyla küresel temiz enerji yatırımları, fosil yakıt yatırımlarını geçti ve bu fark her yıl artmaya devam ediyor. 2021 itibarıyla enerji sektöründe istihdamın yarısından fazlası temiz enerji alanlarında gerçekleşti. Dönüşüm, istihdam ve büyüme için bir kaldıraç haline geldi.

Temiz enerji yatırımlarının ölçeği büyüdükçe, finansal çözümlere duyulan ihtiyaç da artıyor. Geleneksel finansman modellerine ek olarak yeşil tahviller, uzun vadeli enerji tedarik anlaşmaları (PPA), banka dışı finansal araçlar ve tüketici odaklı finansman paketleri öne çıkıyor. Kamu otoritelerinin yatırım ortamını iyileştirici düzenlemeleri, özel sektörün bu fırsatlardan daha etkin şekilde yararlanmasını sağlayacak kritik adımlar arasında yer alıyor.

TÜRKİYE'DE ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ: MEVCUT DURUM VE GELECEK PERSPEKTİFLERİ

Artan bir nüfus ve büyüyen bir ekonomiyle sahip Türkiye'nin enerji dönüşümü süreci, enerji arz güvenliğini sağlama, dışa bağımlılığı azaltma ve 2053 net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda şekilleniyor. 2010-2023 döneminde birincil enerji arzı yüzde 49 artarken, yenilenebilir enerjinin payı yüzde 11'den 18'e yükseldi. Ancak fosil yakıtlara bağımlılık hâlâ yüksek; tüketilen fosil yakıtların yüzde 79'u ithal ediliyor. Bu durum Türkiye'nin süregelen dış ticaret ve cari açığında da önemli rol oynuyor.

Kurulu gücün yüzde 59'u ve elektrik üretiminin yüzde 46'sı yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor. Ancak dönüşümün başarısı, yalnızca arz tarafında değil, tüketim tarafında da karbonsuzlaşmanın gerçekleşmesine bağlı. Sanayi sektörü, nihai enerji tüketiminin yüzde 30'unu gerçekleştirerek başlıca hedef alan olarak öne çıkıyor. Enerji verimliliği, elektrifikasyon ve yeşil hidrojen gibi teknolojiler bu sürecin temelini oluşturuyor.

Enerji verimliliğinde önemli ilerlemeler kaydedildi. 2024'te yayımlanan strateji belgeleri, 2030'a kadar enerji yoğunluğunun yüzde 15 azaltılmasını hedefliyor. Elektrifikasyonda ise 2053'e kadar nihai tüketimde elektriğin payının yüzde 56'ya çıkması planlanıyor. Elektrikli araçlara yönelik politikalar ve altyapı yatırımları bu dönüşümü destekliyor. 2035'e kadar güneş ve rüzgâr kapasitesinin dört katına çıkarılması planlanıyor. Bu hedefin gerçekleştirilmesi için 80 milyar dolarlık yenilenebilir enerji yatırımı, 28 milyar dolarlık şebeke yatırımı ve 10 GW batarya kapasitesi öngörülüyor. Ayrıca 2053'e kadar 70 GW'lık elektrolizör kapasitesi ile yeşil hidrojen alanında ciddi bir sıçrama hedefleniyor. Dönüşümün finansmanı için yılda ortalama 15 milyar dolarlık yatırım gerekiyor. Türkiye, yeşil finansman araçlarına erişimi artırarak düşük karbonlu üretim modeline geçişi hızlandırabilir. Enerji dönüşümünün başarısı; yeni teknolojilere, ekonominin tüm bileşenlerini kapsayan bütüncül politikalara ve güçlü iş birliklerine bağlı olacak.

TÜRK ŞİRKETLERİ ENERJİ DÖNÜŞÜMÜNDE NASIL İLERLEMELİ?

İklim krizi ve enerji dönüşümü, küresel düzeyde iş yapma biçimlerini köklü şekilde yeniden şekillendiriyor. Bu değişim, Türk şirketleri için sadece bir çevre sorunu değil; aynı zamanda rekabet gücü, finansmana erişim, yeni pazar olanakları ve sürdürülebilir büyüme açısından kritik bir dönüm noktası anlamına geliyor. Karbon nötr bir ekonomiye geçiş süreci, sürdürülebilir ürün ve hizmetlere olan talebi artırırken, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, elektrifikasyon, dijital çözümler ve yeşil altyapı gibi alanlarda yatırım yapan şirketlere güçlü fırsatlar sunuyor. Bu yatırımlar sadece çevresel etkiyi azaltmakla kalmıyor; aynı zamanda operasyonel maliyetleri düşürüyor, enerji fiyatlarını öngörülebilir kılıyor ve yeşil finansman kaynaklarına erişimi kolaylaştırıyor.

Ancak bu dönüşümün göz ardı edilmesi, özellikle karbon yoğun sektörlerde faaliyet gösteren şirketler için ciddi riskler barındırıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı ve SKDM gibi uygulamalar, iklim politikalarına uyum sağlamayan şirketler için artan maliyetler ve pazar kayıpları anlamına gelebilir.

Ayrıca teknolojiye geç adapte olan, sürdürülebilir tedarik zincirlerine entegre olamayan ya da yatırımcıların çevresel-sosyal yönetişim (ESG) beklentilerini karşılayamayan şirketler, küresel rekabetin gerisinde kalma riskiyle karşı karşıya. Dönüşüm sürecinde başarılı olmak için şirketlerin sadece uyum sağlamakla yetinmeyip, bu sürece liderlik edecek stratejiler geliştirmesi hayati önem taşıyor.İklim değişikliğinin yol açtığı aşırı hava olayları, arz zinciri kesintileri ve fiziksel riskler göz önüne alındığında, şirketlerin bu risklere karşı dayanıklı hale gelmeleri de artık kaçınılmaz bir gereklilik. Dirençli altyapı yatırımları, risk analizleri ve sigorta çözümleri gibi araçlar, iş sürekliliği açısından stratejik öneme sahip.

Türkiye'de faaliyet gösteren şirketlerin bu büyük dönüşümde yalnızca takip eden değil, yön veren aktörler haline gelmeleri gerekiyor. Küresel tedarik zincirlerinin karbonsuzlaştığı ve sürdürülebilirlik kriterlerinin rekabetin merkezine oturduğu yeni düzende, dönüşüme öncülük eden şirketler hem pazarlarını genişletecek, hem yatırım çekecek hem de küresel ölçekte itibarlarını artırarak geleceğin kazananları arasında yer alacak.

ENTEGRE ENERJİ POLİTİKALARI: ARZ GÜVENLİĞİNDEN VERİMLİLİĞE

Bugünün enerji politikalarının merkezinde üç temel hedef yer alıyor: arz güvenliği, ekonomik erişilebilirlik ve emisyon azaltımı. Bu hedeflere aynı anda ulaşmak, ancak entegre çözümlerle mümkün

*Enerji verimliliği, ekonomik büyümeyi enerji tüketiminden ayırmanın anahtarı.

*Elektrifikasyon, ulaşım ve sanayi gibi sektörlerde fosil bağımlılığını azaltıyor.

*Yenilenebilir enerji, yerli ve sürdürülebilir kaynaklara dayalı üretim sağlıyor.

*Dijitalleşme, enerji sistemlerinin esnekliğini ve verimliliğini artırıyor.