USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Ahmet  Akyıldız

YAZARLAR

1.11.2021 12:28:00

Kalkınma bankacılığı nedir, ne değildir?

Yüksek nüfus, düşük arz ve kısıtlı hammadde döngüsünde yaşanan kalkınma sorunu sadece G-8 ülkelerinin değil, her devletin öncelik listesine aldığı önemli bir olgu.

Global enflasyonist döneme girdiğimiz bugünlerde kalkınma bankacılığının önemi bir kez daha ortaya çıkmaya başladı. Yüksek nüfus, düşük arz ve kısıtlı hammadde döngüsünde yaşanan kalkınma sorunu sadece G-8 ülkelerinin değil, her devletin öncelik listesine aldığı önemli bir olgu. Bu konuyu en iyi özetleyen kişilerin başında gelen Texas State Üniversitesi'nden Robert Flammang'ın; ekonomik büyüme ve kalkınma yazısı, ihtiyacın ne olduğunu bizlere anlatan en iyi özet aslında... Flammang'e göre ekonomik kalkınma kavramı, niteliksel değişme yolunda olan gelişmeye işaret ediyor. Flammang, daha fazla çıktı ihtiyacını betimlerken; kurumsal yapıdaki değişmeleri de kapsayan bir ekonomik kalkınmanın mecburiyetinin altını çizmişti. Bu hususun temeli, 2. Dünya Savaşı sonrasında başta Almanya ve İngiltere'nin uygulamış olduğu iktisadi kalkınma modelini destekleyen kavramlar.

ALMAN KALKINMA MUCİZESİ

Sovyetler Birliği'nin 22 Haziran 1941'de Almanya'yı işgal etmesi, küresel olarak tüm enerji kaynaklarının kullanım haklarının değişimine ve ticaret rotalarının yeniden düzenlenmesine vesile olmuştu. ABD'nin dış stratejik planlarını tamamen sekteye uğratacak bu duruma karşı, Amerikan Hazine Bakanı Henry Morgenthau'nun hazırladığı ekonomik kalkınma planı, Almanya'nın 3'üncü sınıf bir ülkeye dönüşmesi için yeterli bir hareketti. 2. Dünya Savaşı›ndan mağlup çıkan Almanya'nın sanayi ülkesi olmaktan çıkarılarak, bir tarım ülkesi haline getirilmesini amaçlayan bu plan, fazlasıyla Alman halkını fakirleştirmiş ve ülkeyi çıkmaz bir sokağa sokmuştu. Alman hükümeti tüm olumsuzluklara rağmen kalkınma bankacılığı temellerini Keynesçi politikalarla harmanlayarak sadece 12 yıl içinde yeni bir sanayi devi oluşturdu. Bu süreçten sonra sözlüklere, 'Wirtschaftswunder; Alman ekonomik devinimi', en bilinen adıyla iktisadi Alman kalkınma mucizesi kavramı eklendi. Ardından Almanya, dünyanın temelleri en güçlü sanayi ülkesine dönüştü.

KALKINMA BANKACILIĞI TABANA NASIL YAYILDI?

Peki, bu nasıl mümkün oldu? Almanya, ABD ve İngiltere kalkınma bankacılığıyla nasıl tabana yayıldılar ve en önemlisi 2022 yılına ramak kala gelişmekte olan ülkeler bu modelli kendilerine nasıl adapte edebilirler ona bakalım. Batı Almanya Şansölyesi Konrad Adenauer ve Ekonomi Bakanı Ludwig Erhard liderliğindeki hükümet, büyük savaş sonrasında temel olarak düşük enflasyon ve hızlı endüstriyel büyüme dönemi başlatmaya karar kıldılar. Bugün de faaliyette olan KfW Bankalar Grubu (Alman Kalkınma Bankası), federal birlik ve eyaletlerin sahip olduğu bir kalkınma bankası modeliyle faaliyete geçtiler. Özellikle orta ölçekli işletmeler, iş kurma, çevre koruma, konut ekonomisi, altyapı, eğitim teşviki, proje ile ihracat finansmanı ve kalkınma işbirliği alanında ekonomik, sosyal ve ekolojik hayat şartlarının sürdürülebilir olarak iyileştirilmesini öncelik haline getirdiler. Bu ekonomik büyüme döneminde Avusturya'da etkili çalışma yöntemleriyle benzer bir ekonomik kalkınma süreci yaşandığını biliyoruz. KfW'nin internet sitesini incelediğimizde, Alman Kalkınma Bankası'nın Federal Hükümet'in talimatıyla Türkiye ve benzer ülkelerle mali iş birliği çerçevesinde kullanıma sunulan kredi ve finansmanların uygulanmasından sorumlu olduğunu görmekteyiz. Alman Kalkınma Bankası, Türkiye gibi gelişmiş eşik ülkelerde kendi imkânlarını giderek daha fazla kullanıma sunmayı amaçlıyor. Türkiye'de 50 yılı aşkın başarılı mali işbirliği çerçevesinde ülkenin çeşitli belediyelerinde atık su arıtma tesislerinin iyileştirilmesine yönelik 20 proje altyapı yatırımının yanı sıra çok sayıda proje gerçekleştirilmiş durumda. KfW'nin AMB (Avrupa Merkez Bankası) stratejisi ve Paris İklim Anlaşması'nı da temel alan mali iş birliğini göz önünde bulundurduğumuzda, küçük ve orta ölçekli şirketlerin teşvik edilmesine ve yenilenebilir verimli enerji alanında yoğunlaşmasına odaklandığını görmek mümkün.

DÖNEMİN ŞARTLARINA GÖRE DEĞİŞEN DENGE

Konuyu global olarak kalkınma bankacılığının gidişatına döndürmeden önce iktisadi kalkınmanın dönemin şartlarına göre de betimlenmesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Almanya özelinde Kore Savaşı'nın neden olduğu küresel ölçekteki mal kıtlığı, Batı Alman ürünleri üzerindeki boykotun kalkmasına neden olmuştur. Susan Stern'in 'Marshall Planı 1947-1997 Alman Bakış Açısı' yazısı ve L Dergisi Almanya baskısı 1963 yılı sayılarını incelediğimizde, o yıllarda Batı Almanya›da çok büyük bir kalifiye iş gücüne sahip olduğunu, 16.5 milyon sürgünle gelmiş kişinin, Batı Almanya'nın ihracatını, ithalatının iki katının üzerine çıkarmasını sağladığı açıktır. Bu etkenlerin dışında; 1950'ler, 1960'lar ve 1970'lerin ilk yıllarındaki nüfusun uzun ve yoğun çalışma saatleriyle tam kapasite çalışması ve binlerce gelen misafir işçinin sağladığı fazladan iş gücü sayesinde ekonominin yukarı hareket devam ettiğini bilmekteyiz.

GELİŞMEKTE OLAN EKONOMİLER NASIL İLERLEMELİ?

Bu açıdan kalkınmanın nitelikli iş gücü, yüksek matematik, kimya ve fenni ilimlere yatkınlık, düzgün hukuki altyapıyla verimli hale gelebildiğini gözlemliyoruz. Gelişmekte olan ekonomilerde sadece mali yardımlarla ve kredi limitleriyle kalkınmanın sürdürülebilir olamayacağını kanıtlayan onlarca veri seti ile karşı karşıyayız. Bununla birlikte kalkınma bankacılığının en verimli dönemlerinin global büyümeye paralel hareket ettiğini söylememiz mümkün. Gelişmekte olan ekonomilerin iktisadi kalkınmayı kalkınma bankaları ile faaliyete almaları için ilk yapmaları gereken hareket, sermaye birikiminin ülke içinde kalmasını sağlatmak ve şirketlerin sermaye yeterliliğini en üst seviyeye çıkarmak olmalı. Kırılganlığı minimize etmeden ve ihtiyaçları net olarak öne çıkarmadan hiçbir kuruluşun bu noktada yararlı olamayacağını düşünenlerdenim. Bu noktadan yola çıkarak Platin'in aralık sayısında ise kalkınma bankacılığının bugünü ve geleceğini ele alacağız.