USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Yaşam

13 Şubat 2014 13:04

SİYASİ GERİLİM VE EKONOMİK GİDİŞAT!

SİYASİ GERİLİM VE EKONOMİK GİDİŞAT!

SİYASİ GERİLİM VE EKONOMİK GİDİŞAT!
Bugün artık bazı şeyleri açık şekilde tartışma zamanı. Ama önce geçmişe bakalım... 
Türkiye, 2012 yılında artan ve 77 milyar dolara ulaşan cari denge açığını küçültmek için freni çekmişti. Ancak fren aşırı tuttu ve 2012 büyümesi yüzde 2.2 olarak, yani planlanandan daha düşük gerçekleşti. Freni bırakıp gaz vermek gerekti. 2013 yılında kamu yatırımı ve kamu tüketimi arttı, yani kamu ekonomiye gaz verdi. Özel tüketim de toparlandı, ama özel yatırım negatif büyüme yaşamaya devam etti, ekonominin zayıf noktası oldu. Özel yatırım ancak 2013 yılı üçüncü çeyreğinde nihayet pozitif artışa geçince, kamu da tüketim ve yatırımı kıstı. Cari açık varken de bütçe açığını artırmamak gerekliydi. Yine de 2013 yılı sonunda, 2013 yılı dördüncü çeyreğinde sıfır büyüme bile gerçekleşse de 2013 yılı büyümesi yüzde 4 olarak gerçekleşir.
Ancak 2013 yılında Mayıs ayında ABD kökenli FED paniği ve sonra da 2013 Aralık ayında da kendi aramızda siyasi kavga, ekonomik gidişatı kötü etkiledi. Fakat 2013 yılının Aralık ayına kadar olan verilerde Mayıs ayında başlayan paramızın devalüasyonunun (kurun  TL aleyhine gidişinin) reel sektöre etkisi çok az, yani minimal şekilde gözlemlendi. Aralık 17 kavgası gündeme gelmeden evvel, 2014 yılının büyümesinin de 2013 gibi yüzde 4 civarında olacağı bile düşünülebilirdi. Ancak 17 Aralık tarihinden sonra iç siyasi gerilimin artışı ile hızlanan TL devalüsyonu beklentileri değiştirdi. 
Kur dörtnala giderken, Merkez Bankası üzerinde aynen Brezilya'nın yaptığı gibi faizi yükseltmemiz baskısı gündeme geldi. Merkez, son para politikası toplantısında politika faizini ve alt ve üstü koridor limitlerini değiştirmedi. Zaten faiz yükseltme neye yarayacaktı? Dövizi talep edenler büyük çapta yabancılar değil, Türk vatandaşlarıydı. Piyasadan ve bankalardan dövizi alıp yine bankaya koyuyorlardı. Kaldı ki faiz artışı, aşırı doz siyasi gerilim varken ne fayda sağlayacaktı ki? Zaten faiz artışı, 2014 yılı reel büyümesini önemli ölçüde düşürürdü. 
Merkez Bankası, daha önceki yıllarda kullandığı silahlarını kullanma yolunu seçti. Sağladığı gecelik finansman faizini koridorunun üst limitine kadar yükseltti. Böylece bankaların ortalama gecelik borçlanma faizini önce yüzde 7.75 ve sonra da gerektiğinde yüzde 9 düzeyine yükseltme kararını aldı. Bu faizler bankaları ilgilendirdiğinden kredi artışını kontrola da yarıyordu. Ayrıca Merkez, döviz satma silahını da çok daha fazla ve daha kuvvetle kullanmaya başladı.
İlginçtir ki Ocak ayının son günlerinde İsviçre’nin Davos kasabasında WEF (Dünya Ekonomik Forumu) toplantılarına gelen Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, katıldığı oturumda moderatörün sorularına cevap verirken ülkenin ekonomik gidişatı hakkında önemli açıklamalar yaptı. Açıklamaları oldukça gerçekçi ve bizim gözlemlerimizden de çok farklı değil. Bu nedenle kendi yorumumuza ek olarak Babacan’ın değerlendirmesini de buraya aktarıyoruz. 
Babacan, döviz kuru hareketleri konusunda sorulan bir soruya dalgalanmanın sadece ABD Merkez Bankası'nın attığı veya atacağı adımlardan kaynaklanmadığını, iç siyasi nedenlerin de piyasadaki volatiliteyi tetiklediğini ifade etti. 
Kur hareketlerinin aslında 'bir yeniden fiyatlandırma süreci' olduğunu ifade eden Babacan, ülkeden kuvvetli bir sermaye çıkışı olmadığını sözlerine eklerken, ülkenin global tahvil piyasalarında işlemlere devam ettiğinin de altını çizdi. Dış sermaye hareketlerinin ve yabancıların çıkışının sınırlı olmasının, Türkiye’ye yatırım yapanların yatırımlarını büyük çapta muhafaza ettiği anlamına geldiğini söyleyen Babacan, ”Bu durum, Türkiye ile diğer kur hareketi yaşayan ülkeler arasında önemli bir fark!" dedi. Türkiye’de güçlü bir kamu finansmanı ve bankacılık sistemi olduğunun da altını çizen Babacan, 2014 yılında ülkede seçimler yaşanacağını, bu nedenle bazı sorunların beklenebileceğini ifade ederken, net kamu borcunun sadece TL cinsinden olduğunu, faiz ve kur hareketlerine karşı da bankaların bilançolarının dengeli yapıları nedeni ile güçlü durumda olduklarını vurguladı. Tüketici ve konut kredilerinin de TL cinsinden verildiğini de belirten Babacan, ülke içinde dolar ve euro satın alanların çoğunun dış borcu olan Türk şirketleri veya özel kişiler olduğunu ve yerel siyasi olaylar nedeni ile beklemek yerine, şimdiden döviz alarak kur riskini azaltmaya çalıştıklarını, kur üzerindeki baskının ülkeden çıkan yabancılardan değil, içeriden gelen döviz talebi vasıtası ile gerçekleştiğini tekrarladı.
Ülkenin yapısal sorunu olan cari açık problemine karşı yapısal reformlar yapılmaya çalışıldığını da söyleyen Babacan, ülkemizdeki kısa vadeci yabancı yatırımcıların (sıcak paracılardan bahsediyor) tabii ki kur hareketlerinden rahatsız olduğunu açıklarken, dönemin onlar için 'ürkütücü bir dönem' olduğunu da ifade etti. Merkez Bankası'nın uyguladığı para politikasının ve faiz koridoru yaklaşımının çok kısa vadeli sermaye hareketleri açısından ülkenin cazibesini azalttığını da ekleyen Babacan, “İçeride kalan sermaye büyük çapta uzun vadeli yatırımcı!” dedi.
Türkiye’de hisse senetlerinin, bono ve tahvillerin, ülke parasının yeniden değerlendirme sürecinin ve faizlerin de yeni bir denge aramasının gerçekleştiğini belirten Babacan, iç döviz talebi olduğunu, ama önemli boyutta bir dış sermaye çıkışı olmadığını tekrar gündeme getirdi. 
Babacan, ülke üzerinde halen FED politikaları konusundaki beklentilerin etkili olduğunu, geçen hafta sonunda gerçekleşen son piyasa hareketlerinin de dış konjonktür nedeni ile gerçekleştiğini söylerken, örneğin Arjantin parası pesonun bir günde yüzde 10-15 değer kaybettiğini, bizim piyasanın da bundan ve diğer dış faktörlerden etkilendiğini, döviz borcu olan veya ithalat yapan şirketlerin de döviz satın alma takvimini değiştirdiğini gördüklerini söyledi.
Babacan, yılın hemen başında olduğumuzu, bu yıl için büyümenin yüzde 4 civarında gerçekleşmesini ve cari denge açığının da biraz aşağıya gelmesini beklediklerini dile getirirken, Orta Vadeli Program'da bir revizyon yapmak için henüz erken olduğunu, piyasa göstergelerinin nerede denge bulacağının beklenmesi gerektiğini, kurdaki hareketlenmenin varacağı noktayı ve kurdan enflasyona geçişin boyutunu görmeden ekonomi politikası kararları verilemeyeceğini, hedef ve tahminlerin değiştirilemeyeceğini de ekledi.
EN ÇOK OKUNANLAR