Whole Foods Market, ‘sürdürülebilir gelişim’ dendiğinde akla ilk gelen şirketlerden. 1980 yılında Austin-Texas’ta küçük bir market ile işe başlayan şirket bugün Birleşik Devletler, Birleşik Krallık ve Kanada’da ve 400’e yakın süpermarketin sahibi. Kendi misyonunu paylaşan, ağırlıklı olarak organik ve adil ticaret bayrağını taşıyan, görece küçük markalara raflarında yer veriyor. Coca-Cola satmayan bir zincir düşünün... İşte burası orası. Sunduğunu özenle seçen, zamanın ruhuna paralel mesajlar veren, değerlerini dile getirmek ile kalmayıp hayata geçiren şirket son yıllarda iki büyük kriz yaşadı. Her iki krize de verdiği cevap aynı: Özünden sapmak yerine daha da sıkı sıkıya sarılmak. Bu açıdan Whole Foods Market perakende sektörünün ötesinde, tüm iş liderleri için vaka niteliğini taşıyor.
SERTİFİKASYON SİSTEMİNE DUYULAN GÜVEN SARSILDI
Şirketin içinden geçtiği ilk krizden ilki malum; 2008 sonrasında büyüme dünya çapında yavaşladı. Duraklama döneminde yüksek fiyat biçen markaların ve perakende noktalarının işi daha da zorlaştı. Whole Foods marketleri açıldıkları günden itibaren kendi sağlığının çevre sağlığı ile ilişkili olduğunu bilen özel kitleyi hedefledi. Bu kitleye, tam aradığı seçenekleri, pazar ortalamasının üzerinde fiyatlara sundu. İkinci kriz Birleşik Devletler’deki organik pazara özgü. 2013 yılında Birleşik Devletler Tarım Bakanlığı’nın (USDA) ‘Sertifikalı Organik’ damgasını taşıyan gıda ürünlerinden bazılarının genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) içerdiği ortaya çıktı. Bu haber hassas tüketici kitlesini şok etti. Sertifikasyon sistemine duyulan güven sarsıldı. Whole Foods marketlerinden alışveriş yapmanın maliyeti daha fazla sorgulanır oldu.
365 MARKASININ PORTFÖYÜNÜ GENİŞLETTİ
Whole Foods Market söz konusu iki kriz karşısında ne yaptı? Öncelikle, 2008 sarsıntısından sonra kendi marketlerinde düzenlediği herkese açık eğitimleri genişletti. Lezzetli yemekler yapmaya ve sağlıklı beslenmeye odaklanan eğitimlerine yeni bir boyut ekledi: Mutfak bütçesinden tasarruf etmek. Aynı zamanda kendi markasının, organik ama görece makul fiyatlı ürünler sunan ‘365’ markasının portföyünü genişletti. Bugün yiyecek, kişisel bakım, ev temizliği dahil olmak üzere Whole Foods marketlerinin hemen hemen tüm reyonlarında 365 markalı seçenekleri bulmak mümkün. Whole Foods Market bu adımlar ile yetinmedi. Sattığı ürünlerin GDO içerip içermediklerini tek tek işaretlemeye başladı. Son bir yıl içinde yaklaşık 25 bin organik ürünün 8 bininin GDO içermediğini belirledi ve raf etiketlerine işledi. Hedef 2018 yılı itibariyle Birleşik Devletler ve Kanada’daki marketlerinde sattığı tüm ürünleri etiketlemek. Whole Foods Market böylesine iddialı bir hedefin sözünü veren ilk perakende şirketi. Whole Foods Market belli büyüklüğe ulaşmış şirketler için zor olanı başarıyor: Krizler karşısında prensiplerini esnetmek, özünü bulandırmak yerine ona sıkı sıkıya sarılmak. Yetkin ekiplerinin enerjisini ve zamanını strateji dansları yapmak yerine inandıklarını hayata geçirmek için kullanmak. Şirketin 1980 yılında çıktığı yolculuğu tek cümlede toparlayabiliriz: Tüketiciden sadakat bekleyen önce kendi özüne sadık kalmalı.