1777 yılında Kastamonu'nun Araç ilçesinden Eminönü-Bahçekapı'ya gelen Bekir Efendi'nin kurduğu Şekerci Hacı Bekir'in bu ilk dükkânı hala faaliyetini sürdürürken adı da dünyaya yayıldı. O dönemde gıda alanındaki gelişmeleri takip eden Bekir Efendi, yeni icat edilen mısır nişastası ve rafine şekeri geleneksel lokum reçetesine uyarlayıp bugün yediğimiz doku ve görüntüdeki lokumu üretmeye başlıyor. Şirketin yönetim kurulu üyesi olan Leyla Celalyan, büyük dedesi Bekir Efendi'nin Osmanlı Sarayı tarafından Şekercibaşı Nişanı ile ödüllendirildiğini, ardından da oğlu Mehmet Muhiddin ve torunu Ali Muhiddin'in Avrupa'daki fuarlara yollandığını anlatıyor. Celalyan, "Daha sonrasında Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda da genç Cumhuriyet'i dünyaya tanıtmak için Hacı Bekir lokumu uluslararası tanıtımlarda yerini alıyor. Bunlardan en önemlisi Mustafa Kemal Atatürk'ün projesi olan Karadeniz Vapuru'dur" diyor.
BEŞ VE ALTINCI KUŞAKLAR İŞİN BAŞINDA
Markanın şu anda beş ve altıncı kuşaklar tarafından yönetildiğinin bilgisini veren Celalyan, Türkiye'de sekiz perakende mağaza ve e-ticaret platformuna ek olarak, yurt dışında da özel marka ve iş birlikleri ile ürünlerinin lokum severler ile buluştuğunu söylüyor. Celalyan, markanın sürdürülebilir başarısındaki sır için "Geleneği çağın gereklilikleri ve trendler ile doğru oranda harmanlayıp sunmak" ifadelerini kullanıyor. Bundan sonrası için de hedeflerinin markanın özündeki değerleri koruyarak yeni kitlelere ulaşmak için çağa uygun üretimi adapte etmek, geleneksel kitleyi koruyarak başka kitlelere ulaşmak ve bu lezzeti sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada bilinir kılmak olduğunu söylüyor.
TÜRKİYE'NİN İLK LOGOSU
Celalyan, markanın kilometre taşları hakkında da şu bilgileri veriyor:
- Bekir Efendi'nin geleneksel lokum reçetesinde bulunan bal ve pekmezi rafine şeker ile, unu ise mısır nişastasıyla değiştirmesi sonucu yarattığı inovasyon Bekir Efendi ve şekerlerinin ününün saraya ulaşmasını sağladı.
- Hacı Bekir aile üyelerinin 'Şekercibaşı' göreviyle Avrupa'daki fuarlara katılması, oradaki gıda sektörünü ve markalaşma çalışmalarını incelemelerine fırsat verdi.
- Fuarlarda kazandıkları madalyaları kullanarak Osmanlı'nın ilk tescilli logolarından birinin temellerini attılar. Her gelen madalya, aile içi ve coğrafyadaki değişiklikler ile logoyu güncelleyip bugünkü haline getirdiler.
- Türkiye Cumhuriyeti'nin de ilk logosu olan bu logo, tarihteki markalaşma serüveni için de büyük öneme sahip.
"Markanın özündeki değerleri koruyarak yeni kitlelere ulaşmak için çağa uygun üretim gerçekleştirecek, geleneksel kitleyi koruyarak farklı kitlelere ulaşacak ve bu lezzeti sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada bilinir kılmaya odaklanacağız"