* Markanızın bugünlere ulaşmasını sağlayan değerlerinizi özetler misiniz?
1836'da Balat'ta poğaça, börek, çörek fırını olarak başlayan serüvenimizin bugünlere kadar gelmesindeki en büyük etkenlerin başında, aileden gelen 'ürüne saygı' ilkesiyle, iyi ürün üretmeye devam etme gayreti geliyor. Bir aile markası olan Beyaz Fırın, iki asırlık hayatı boyunca sürekli kendini yenileyen, dönüştüren ve nicelik olarak değil, nitelik olarak büyümeyi tercih eden bir marka. Aile şirketi kültüründen kurum kültürüne evrilen bir yapıyız. Nesillerdir bu marka, içinde bulunduğu şartları her daim iyi gözlemleme ve günceli hızlı bir şekilde dönüştürme gayreti içindeydi. Bu da bizi zorlu koşullarda bile dinamik ve yenilikçi bir marka haline getirdi.
"TOPLUMUN İHTİYAÇLARINI İYİ ANLAMAYA ODAKLANDIM"
* Beşinci kuşak olarak markanızın yeni nesillere aktarılması konusunda nasıl bir misyon üstleniyorsunuz?
Bir markanın varlığını sürdürebilmesinin en önemli koşullarından biri, toplumun sosyolojik ve psikolojik ortamını iyi analiz edip, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını doğru anlaması. 5 nesildir devam eden aile işimizde, toplumun ihtiyaçlarını ve gideceği yönü iyi algılayarak yola devam etmeye odaklandım. Markanın ihtiyaçları ile yeni neslin ihtiyaçlarının nasıl birbiri ile örtüştüreceğimi düşünürken; bir taraftan da topluma bu markanın nasıl bir fayda sağlayacağı sorusuna da hâlâ kafa yoruyorum. Temel misyonumuz, her zaman Beyaz Fırın'ın 'faydalı marka' olması... Misafirlerimizle buluşturduğumuz ürünlerimize, bu ürünleri hazırlarken kullandığımız hammaddeyi üreten çözüm ortaklarımıza, hizmeti veren çalışanlarımıza ve yönetim kararlarımıza kadar her hareketimizde 'fayda'yı gözetiyoruz. Marka olarak yaptığımız tüm hamlelerin merkezinde "Tüketiciye, çalışanlarımıza ne faydası olacak, onlara nasıl bir katma değer sağlayacağız?" soruları oluyor. Markanın yeni nesillere uyumlanmasını sağlarken, bu soruların cevaplarını da doğru vermeye çalışıyoruz.
"3'üncü kuşak dedem ve 4'üncü kuşak babam ile bir arada olma fırsatını yakaladım. Dedemden aldığım en değerli öğretiyi 'işini tutkuyla yapmak' olarak özetleyebilirim. Babamdan aldığım en önemli öğreti ise kalite ve lezzetten asla ödün vermemek"
* Yeni neslin yönetime dahil olmasıyla birlikte marka işleyişinde özellikle hangi konularda değişim yaşandı?
Aslında markanın değişim süreci, yönetimin başına geçtiğim 2000 yılından itibaren başladı. Öncelikle kurumsallaşmaya yönelik süreci başlattım, yeni departmanlar kurdum. İlk kurulan departman ise insan kaynakları oldu. Marka kimliğine yönelik yatırımlar yaptık. Profesyonel bir reklam ve basın ajansı ile çalışmaya başladık. 2008'de Suadiye mağazasında brasserrie konseptine başladık. Ardından 2011'de Ataşehir mağazamızın açılışı ile Beyaz Fırın, brasserie dönüşüm sürecini tamamen benimsedi ve sürdürebilir hale getirdi. Hem geleneksel hem geleceksel bir markayı 'dönüştürmek', sıfır bir marka kurmaktan çok daha zor. İkna etmeniz gereken insanlar ve ekipler oluyor.