USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Sanat

11 Temmuz 2020 15:01

18. yüzyıl İstanbul ruhunu romanlarında yaşatan isim: Can Orhun

Osmanlı Sarayı’ndan çalınan bir el yazması, ağır bir beddua, kitaplara âşık bir mücellidin gizemli yolculuğu... Ex Libris ya da Pertev Efendi’nin Olağanüstü Yolculuğu ile okuyucularını tarihi ve gizemli bir yolculuğa çıkaran Can Orhun yazma süreci, roman ve tarih ilişkisi ile görüşlerini aktardı.

18. yüzyıl İstanbul ruhunu romanlarında yaşatan isim: Can Orhun

Ex Libris ya da Pertev Efendi’nin Olağanüstü Yolculuğu, okurlara yeni bir edebi deneyim sunuyor. Bir beddua ile başlayan eserde, kitabın ana kahramanı Pertev Efendi’nin yaşadığı maceralar, okuyucunun kitapla kendini özdeşleştirmesini sağlıyor.

Sadece bir disiplin üzerine yoğunlaşmak yeterli değil

Tarihe olan ilgim aslında kitap yazmaya başlamadan önceki zamanlara dayanıyor. Üniversitede bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun olduktan hemen sonra insanın sadece bir disiplin üzerine yoğunlaşmasının ve hayatını tek bir dal üzerinde uzmanlaşmaya adamasının yeterli olmadığını fark ettim. O dönemde yine üniversitede bilgisayar programcılığı alanında öğretim görevlisi olarak çalışırken arkeoloji alanında yüksek lisans eğitimi almaya başladım. Bu dönem bilgisayar mühendisliği gibi yoğun teknolojik bir iş yanında arkeoloji ve tarih gibi teknolojiden belli açılardan oldukça uzak iki alanda çalışmayı hayatın normali yapmaya kendimi alıştırdığım bir süreç oldu.

Sanki yarını göremeyecekmişim gibi büyük bir istekle okudum

Kitap yazma süreci ise bundan yıllarca sonraki bir döneme denk gelen zamanda oldu. Tarihe ve kitaplara her zaman büyük bir ilgi duydum. Özellikle kitap bir okuyucu olarak hayatımın her döneminde çok önemli bir yer tuttu. Zaman zaman sanki yarını göremeyecekmişim gibi büyük bir istekle kitap okuduğum dönemler oldu. Yazma süreci aslında tamamen bu kitap merakımdan başladı diyebilirim. Teknoloji alanında çalışmalarım devam ederken bile aklımın bir tarafında kitap yazmakla ilgili bir düşünce hep vardı. Sanırım bu düşüncenin insanın kendi içinde bir kuluçka süresi var. O dönem geldiğinde “bunu denemeliyim” dediğim bir an geldi ve yazmaya başladım. Ve gerçekten de çok yoğun iş temposu içerisinde bir de yoğun kitap yazma sürecine girdiğimde tahmin edilenin tam aksine ikisinde de çok daha yaratıcı ve yüksek istek ile çalışabildiğimi fark ettim. 

Dış motivasyon İstanbul

Yazmak için sanırım bir iç, bir de dış motivasyonum var. En büyük dış motivasyonum İstanbul’un kendisi. Dünyanın en güzel, en heyecan ve ilham veren şehri… Ne yazık ki son dönemde bu özelliğini el birliği ile bir daha hiçbir zaman geri gelmeyecek şekilde yok ediyoruz. Ama hâlâ büyüleyici. İstanbul benim için sadece boğaz, Beyoğlu ya da turistik yerleri değil, daha çok tarihi yarımadadaki ara sokakları, yaşantısı, evleri ve tarihi. Bu anlamda hep İstanbul’un merkezinde olduğu yazılar, kitaplar yazdım ve sanırım bundan sonra da içinde İstanbul olmayan bir roman yazmam çok kolay olmayacak. Kitap yazarken zaman zaman insanın devam edemediği, üretemediği anlar oluyor. Ama İstanbul’da bunun çaresini bulmak çok kolay. Beyazıt’ın arka sokaklarında küçük bir yürüyüş ya da bir kahvede oturup etrafa 18. yüzyıl İstanbul’unu seyredermiş gibi kafamda canlandırarak bakmak her şeyi yeniden başlatabilmek için yeterli.

Kitaplarda yaşayabilmek iç motivasyon, bir zaman yolculuğu yapar gibi…

İç motivasyon ise kitaplarda yaşayabilmek. Bir zaman yolculuğu yapar gibi… Hangi zamanı, dünyanın hangi şehrini yaşamak isterseniz kitap yazmak sizi bütün benliğinizle oraya taşıyor. Ve kitabı kurguladığınız, yazdığınız o yıllar boyunca benliğiniz, aklınız, ruhunuz bir şekilde o dönemde, o yerde yaşıyor. O açıdan yoğun gündem ve hayat koşuşturması içinde kitap yazmak belki de biraz da bir kaçış yeri aramak gibi.

Edebiyat ve tarih ilişkisi üzerine

Tarihe olan merak ve bu merakı yazma işiyle bir araya getirmek... Belki biraz da yolculuk yapma isteği, başka bir döneme ve mekâna yapılan bir yolculuk. Edebiyatla tarih ilişkisinin muhakkak olması gerektiğini hiç düşünmüyorum. Bu, bir tercih… Edebiyat için bir zorunluluk, bir kısıtlama ya da zorunlu bir çerçeveyi dayatmayı doğru bulmuyorum aslında. 

Tarihi gerçeklere sadık kalarak yazmaya çalışmak bir tercih

Tarihi bir roman yazarken gerçeklere sadık kalma zorunluluğu olduğunu da düşünmüyorum. Yazarın kurgu bir romanda tarihi istediği gibi değiştirebileceğine, onunla oynayabileceğine ya da istediği kadar esnetebileceğine inanıyorum. Buna karşın yazdığım tarihi romanlarda o dönemde yaşanan gerçekliği korumayı tercih ediyorum. Kitapta bir konuyu kurgularken o dönemin tarihi gerçekleriyle bütünleştirmeyi ve bunun kurguya yön vermesini ve aynı şekilde o dönemde yaşamış kişilere de kitapta rol vermeyi seviyorum. Bu biraz benim mühendis yanımla da alakalı sanırım. Tarihi gerçeklere sadık kalarak yazmaya çalıştığınızda işin içine ciddi oranda matematik, hesaplama, kronoloji gibi konular da giriyor. Ama bu yine de bir tercih tabii ki.

Gerçek ile kurgunun dengesi

Kurguyu gerçeklerle süslüyorum. Gerçekleri hiçbir zaman kurgunun ana konusu yapmıyorum. Ama o dönemin bilenen insanlarından ya da olaylarından da kurgunun içindeki gidişatı belirlerken önemli oranda besleniyorum. Örneğin Yusuf’un Limanları’nda kitabın kahramanının yaşadığı dönemde İstanbul’a gelen ve tarihte sonradan önemli kişiler olan yabancılarla tesadüfi karşılaşmaları ve o yabancıların Londra’da kurdukları bir Türk kulübü olan Divan Kulübü kitapta konu olarak yer alıyor. 

18. yüzyılda yazılmış tutanakları incelemek için Londra’ya kadar gittim

Doğru yazmak adına Divan Kulübü’nün 18. yüzyılda yazılmış toplantı tutanaklarını incelemek için Londra’ya kadar gittim. Kitapta sadece birkaç sayfa yer aldı belki ama doğru olarak yazmak benim için yine de önemliydi. Ex Libris ya da Pertev Efendi’nin Olağanüstü Yolculuğu’nda ise kurgunun içerisinde dönemin Osmanlı’daki siyasi ve günlük olaylarının yanında gazete arşivlerinden çıkan haberler, Osmanlı’ya gelmiş yazarlar, din adamları zaman zaman kitap içerisinde bir anlığına da olsa ortaya çıkıp kurgu ve gerçeği birleştirip sonra yeniden geldikleri gibi bir anda kaybolabiliyorlar.

Ana karakterler ilk kurguda ortaya çıkıyor

Genellikle ana karakterler önceden, ilk kurgu aşamasında ortaya çıkıyor. Onların kim olacağı, nasıl bir çevrede yaşadıkları, nasıl insanlar oldukları, ruh hallerinin nasıl olduğu gibi… Bunlar baştan şekillenmiş oluyor. Kitabın kurgusu başlangıçta sadece genel çerçeve olarak belli olduğu, gidişatın ve kurgunun çok büyük çoğunluğu yazma sürecinde ortaya çıktığı için burada ortaya çıkan karakterler de ancak o zaman ortaya çıkıyor ve kendini belli ediyor. Yani kitabın akışı ana karakterin psikolojisinde ya da ruh halinde değişimler yaşattığı gibi, yeni karakterlerin de eklenmesi bu aşamalarda oluyor.

Okuyucunun kendisini kitabın yarattığı dünyada bulması en büyük keyfim

Yazdığım romanlarda bir mesaj kaygısı gütmüyorum. İçimden geldiği gibi yazıyorum. Kendimi ifade etmeye çalıştığımı da söyleyemem. Sadece yazarken çok büyük keyif alıyorum ve bu keyfi doyasıya yaşıyorum. Aslında kitaptaki son noktayı koyana kadar her şey kitapla benim aramda, o ana kadar okuyucunun neyi görmek istediğini pek düşünemiyorum. Ama tabi ki okuyucunun kitabı sevmesini ve yazarken benim hissettiklerimi hissetmesini istiyorum. Ya da kendinden bir şeyler bulmasını... Bir kez bir okuyucumdan “elimde kitap, konuların geçtiği yerleri İstanbul’da teker teker gezdim” diye bir mesaj almıştım. Bu, benim için çok önemli. Okuyucunun da kendini kitabın içinde, kitabın yarattığı dünyada bulması bir yazar olarak benim en büyük keyfim.

Bir dönem romanının hazırlığı var ve yine İstanbul’dan vazgeçemedim

Bir sonraki romanda kurgu aşaması sonra erdi. Yazma süreci şimdilik ağır aksak da olsa başladı. Umuyorum çok geçmeden kendini bulur ve hızlanır. Bu kez üzerinde çalıştığım da bir dönem romanı. Diğerlerine göre daha yakın bir dönem. 1960’lı yıllar. Ve tabi ki yine İstanbul… 

Can Orhun kimdir?

1967’de İzmir’de doğdu. Orta öğrenimini İzmir Bornova Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’ni bitirdi. Bir süre Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ege Üniversitesi “Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi” bölümündeki yüksek lisans eğitimi süresince çeşitli arkeolojik kazılara katıldı. Türkiye’de seyahat etmenin bugünkü kadar yaygın olmadığı doksanlı yıllarda Hindistan, Nepal, Mısır, Küba, Kamboçya gibi pek çok ülkeye uzun seyahatler yaptı. Son yirmi yıldır İstanbul’da bilişim alanında çalışmakta, birçok dergide uzmanlık alanıyla ilgili yazılar yazmakta ve yönetici olarak görev yapmaktadır. İlk kitabı olan Yusuf’un Limanları 2016’da, ikinci romanı Ex Libris ya da Pertev Efendi’nin Olağanüstü Yolculuğu 2017 yılında yayımlanmıştır.

 

EN ÇOK OKUNANLAR