USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Finans Haberleri

25 Eylül 2025 10:36

Türkiye'de sürdürülebilir finans: Kritik eşiğe doğru

Ülke riskleri kabul edilebilir seviyeye inmeden ve kurumlara güven yeniden tesis edilmeden hisse senedi piyasalarının Türkiye'deki şirketler için sürdürülebilir finansman kaynağı olmasını bekleyemeyiz. Bu durum uluslararası kalkınma bankaları ve yerel bankaların rolünü daha da kritik kılıyor.

Türkiye'de sürdürülebilir finans: Kritik eşiğe doğru

ILLAC Ltd. Yönetici Ortağı Prof. Dr. Melsa Ararat, Türkiye'nin sürdürülebilir finans alanındaki çalışmalarını ve gelecek beklentilerini Platin okuyucuları için değerlendirdi:

2000'lerin başından bu yana çevreye, doğaya ve topluma zarar veren ekonomik faaliyetlerin finansmanı giderek zorlaşırken, çevresel ve sosyal fayda yaratan faaliyetlerin finansmanının görece kolaylaştığını görüyoruz. Bunun sebebi elbette finansal sermayenin 'gezegen ve insan sevgisi' değil. Sermaye akışlarını yönlendiren aktörler, şirketlerin toplum ve doğa ile olan bağımlılık ilişkisindeki bozulmanın dolaylı olarak finansal risk yarattığını herkesten iyi biliyorlar. Bunlardan bazıları, örneğin iklim değişikliği ve gelir dağılımı eşitsizliği gibi riskler sistemik, yani tekil yatırımcıların engelleyemeyeceği, çeşitlendirme stratejileri ile korunamayacak ESG riskleri... Şirketlerin çevresel, ve sosyal sistemik riskleri (ES) tanımlama, yönetme (G) ve bu riskleri fırsata çevirme kapasiteleri, yatırım ve kredi kararlarını doğrudan etkiliyor. Yatırımcıların bu riskleri yönetmek amacıyla geliştirdiği stratejiler ve normlar şirket davranışlarını etkilediği gibi düzenleyicileri ve yasa yapıcıları da harekete geçiriyor.

ESG RİSKLERİNİN FİNANS DÜNYASINDAKİ ETKİSİ

Yatırımcılar, ESG riskleri fiyatlanmış bir finansal kârlılığı amaçlayarak yatırımlarını yönlendirseler de, küresel sorunların muazzamlığı, doğası gereği küresel olan finans sektörüne etik bir sorumluluk da yüklüyor. Nitekim 2005 yılında BM Genel sekreterinin bir araya getirdiği kurumsal yatırımcılar tarafından belirlenen 'Sorumlu Yatırım İlkeleri'ni imzalayan kurumsal yatırımcıların sayısı 2024 yılında beş bini aştı ve yönettikleri varlıkların toplamı da 122 trilyon doları buldu. Bu rakam kurumsal yatırımcılar tarafından yönetilen toplam varlıkların yüzde 90'ından fazlasına denk geliyor. Yani kurumsal yatırımcıların neredeyse tamamının sürdürülebilirlik ölçütlerini şu ya da bu oranda dikkate aldıklarını söylemek mümkün. Bunun yanında, Paris Anlaşması gibi uluslararası anlaşmalar, AB'nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi sınır ötesi düzenlemeler, IFRS kapsamına alınan Sürdürülebilirlik Muhasebe Standartları gibi küresel normlar ulusal düzenlemelere rehberlik ederek şirketleri sürdürülebilirlik risklerini ölçmeye ve açıklamaya, finansal kurumları ise bu riskleri dikkate alan ürün ve politikalar geliştirmeye zorluyor.

TÜRKİYE'DE SÜRDÜRÜLEBİLİR FİNANS ÇABALARI

Ancak sürdürülebilir portföy yatırımlarının toplam içindeki payı artsa da yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerin bu pastadan aldığı pay düşük kalıyor ve hata Çin dışarda bırakılırsa giderek azalıyor. Türkiye bu resmin dışında değil. 2021'de Ticaret Bakanlığı'nın hazırladığı 'Yeşil Mutabakat Eylem Planı', 2022'de BDDK'nın yayımladığı 'Sürdürülebilir Bankacılık Stratejik Planı', Borsa İstanbul'un Sürdürülebilirlik Endeksi ile SPK'nın yeşil ve sosyal tahvil ilkeleri sürdürülebilir finansın önünü açma yönünde önemli adımlar oldu. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın 2021'de açıkladığı 'Sürdürülebilir Finansman Çerçeve Belgesi' uluslararası taahhütleri ortaya koyarken, 2024 başında yürürlüğe giren Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) ise ESG raporlamasını zorunlu kıldı ve TSRS'I uluslararası standartlar IFRS-S1 ve IFRS-S2 ile uyumlu kılarak şirket raporlarının uluslararası karşılaştırılabilirliğini sağladı. Bu çabalar hisse senedi piyasalarında etkili olmasa da AAIB'nin Türkiye'ye sağladığı 5 milyar dolarlık yeşil kalkınma finansmanının, EBRD'nin 'Yeşil Ekonomi Finansman Programı'nın, Avrupa Komisyonunun 2022 yılında oluşturduğu Türkiye Yatırım Platformu'nun, Dünya Bankası ve IFC destekli kredi hatlarının ve AB hibelerinin yolunu açtı.

KALKINMA BANKALARININ KRİTİK ROLÜ

Ne var ki kamu kaynaklı ve kalkınma amaçlı finansman, rekabetçi ürün ve etkin sermaye piyasalarının şirketleri dönüştürücü etkisinin yerini alamaz. Ülke riskleri kabul edilebilir seviyeye inmeden ve kurumlara güven yeniden tesis edilmeden hisse senedi piyasalarının Türkiye'deki şirketler için sürdürülebilir finansman kaynağı olmasını bekleyemeyiz. Bu durum uluslararası kalkınma bankaları ve yerel bankaların rolünü daha da kritik kılıyor. Türkiye bankacılık sektörü bu rolü oynayacak olgunluğa ve kapasiteye sahip. Özellikle uluslararası kalkınma bankalarının proje finansmanı ve sendikasyon kredilerinde öne sürdükleri çevresel ve sosyal standartlar ile yolsuzluk, insan hakları ve iş etiği gibi yönetim kalitesi ile ilgili beklentiler ve bunların izlenmesi şirketlerde kalıcı dönüşümlere yol açabiliyor. Bu standartlar tedarik zincirindeki şirketler üzerinde de 'yayılma etkisi' yapma potansiyeli taşıyor.

2025 SONRASI DÖNEMDE TÜRKİYE İÇİN KRİTİK EŞİK

Sürdürülebilir yatırım ve borçlanma ürünlerine olan talebin bir süre daha küçük boyutlarda kalması beklenir. Uzun vadede Türkiye'de finansmanın sürdürülebilir ekonomik faaliyetlere yönlenmesi yerel kurumsal yatırımcı tabanının genişlemesine ve kurumsal yatırımcıların sürdürülebilirlik risklerini dikkate almalarını zorlayacak etkin düzenlemelerin yapılmasına bağlı olacaktır. 2025 sonrası dönemde Türkiye; enerji dönüşümü, yasal çerçeveler ve sürdürülebilir finans kaynaklarının kesişiminde kritik bir eşiğe gelecek. 2026 yılında pilot uygulaması başlayacak Emisyon Ticaret Sistemi, TSRS'in kullanılmaya başlanması ve bu yıl TBMM'de kabul edilen İklim Kanunu finansman araçlarının çeşitlenmesinin yolunu açarak uluslararası fonların ilgisini çekebilir ve dönüştürücü bir döneme zemin hazırlayabilir. Yeşil sukuk, sosyal ve çevresel etki yatırım fonları ve yeşil tahvil gibi araçların uluslararası normlara uygun hale getirilmesi Türkiye'nin sermaye piyasalarını derinleştireci bir etki yaparak sürdürülebilir finans akımlarından aldığı payı artırabilir. Son tahlilde, makroekonomik ve politik istikrar sorunları ile jeopolitik belirsizlikler, yani 'ülke riskleri' Türkiye'nin önümüzdeki fırsat dalgasını ne kadar etkili ve kapsamlı olarak kullanacağını belirleyecek.

(ILLAC Ltd. Yönetici Ortağı Prof. Dr. Melsa Ararat)

EN ÇOK OKUNANLAR