USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Enerji Haberleri

01 Haziran 2023 15:37

Türkiye, enerjide tam bağımsızlık yolunda

Enerji üretiminde yenilenebilir kaynakların oranını yüzde 10'un üzerine çıkartan Türkiye dengelerin yeniden oluştuğu dünya enerji piyasasında güçlü bir konum elde etmek için tüm kozlarını oynuyor.

Türkiye, enerjide tam bağımsızlık yolunda

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen ay Kalyon Karapınar Güneş Enerjisi Santrali'nin resmi açılışında yaptığı petrol keşfi açıklaması Türkiye ve dünya enerji gündemine bomba gibi düştü... Doğu Anadolu Bölgesi'nde Şırnak ili sınırları içinde bulunan Cudi Dağı'nda yapılan keşif günlük 100 bin varil üretim kapasitesine sahip. Halihazırda Türkiye'nin günlük üretiminin 80 bin varil olduğu düşünülürse yapılan keşfin ne derecede değerli olduğu bir kere daha anlaşılıyor... Bu haberle birlikte Türkiye son yıllarda enerji alanında yaptığı atılımlarla dikkat çeken ülkeler arasında yer alıyor. Önce Doğu Akdeniz'deki petrol sondajları, arkasından Karadeniz'de Sakarya sahasında 500 milyar metreküplük doğal gaz sahasının bulunması ve şimdi de Cudi Dağı'ndaki keşif neredeyse tek başına cari açığın sebebi olan enerji konusunda atılan çok önemli adımlar. Ve tabii ki Akkuyu Nükleer Güç Santrali... Nisan ayında ilk nükleer yakıtın getirilmesiyle birlikte 'Nükleer Tesis' statüsüne kavuşan Akkuyu, Türkiye'nin en büyük enerji yatırımı olma özelliğini taşıyor. Bütün bu gelişmeler hayati derecede önemli ancak Türkiye'nin uluslararası platformlarda dikkat çekmesinin tek sebebi yapılan bu keşifler ya da yatırımlar değil.

Tüm ülke son 10 yılda önemli bir enerji dönüşümü geçiriyor. Evet; rüzgardan hidroelektriğe, jeotermalden güneşe ve hatta hidrojen enerjisine kadar tüm yenilenebilir enerji alanlarında Türkiye'de müthiş gelişmeler yaşanıyor. Elbette bu değişim ve gelişim dünya trendlerinden bağımsız değil. Ne var ki Türkiye'nin farkı şu anda pek çok alanda öncülük yapması... Detayları elbette işleyeceğiz ancak önce gelin dünyada yaşanan yenilenebilir enerji rönesansına bir göz atalım...

KÜRESEL ISINMA

İklim değişikliği, sürdürülebilirlik, karbonsuz dünya... Özellikle pandemi dönemiyle birlikte hayatımızın her alanında kullanmaya başladık bu kavramları. Kavramların işaret ettiği nokta ise elbette küresel ısınma. Mevsim anormallikleri ya da sayıları her geçen gün artan doğal afetlerle iyice dikkat çeken küresel ısınma için ülkeler aldıkları aksiyonları da hızlandırmaya başladı. Küresel ısınma karşısında alınacak önlemleri düzenleyen ve 2015'te imzalanan Paris Anlaşması ile 2019'da Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı'nın devreye girmesi dünyadaki enerji trendlerinde yaşanan değişimin mihenk taşları... Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne dayanarak gerçekleştirilen Paris Anlaşması 2020'de sona eren Kyoto Protokolü sonrasında iklim değişikliği rejimini düzenlemeyi amaçlıyor. Hedef fosil yakıt tüketiminin azaltılarak küresel sıcaklık artışının 2 derecenin altında kalması hatta 1,5 derecede sınırlandırılması. Yeşil Mutabakat ise AB'nin 2030'a kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 55 azaltma, 2050'de ise karbon nötr olmayı hedefliyor. Türkiye 2021'de Paris Anlaşmasını onaylayan 192'nci ülke oldu ve 2053'te karbon nötr olma hedefini açıkladı.

Bu iki önemli gelişmenin enerji piyasalarındaki etkisi büyük oldu. Özellikle Yeşil Mutabakat ile birlikte yatırımlar hızla yenilenebilir enerjiye akmaya başladı. Sınırda Karbon düzenlemesiyle birlikte AB ile ticaret yapan tüm ülkeler enerji portföylerini yeniden düzenlemeye başladı. Türkiye'de bu ülkelerin başında geliyor. İhracatımızın yüzde 75'ini AB ülkeleri ile yaptığımız göz önüne alınırsa bu dönüşümün kaçınılmaz olduğu da bir gerçek. Ancak rakamlar bu işin ne kadar zorlu olacağını da işaret ediyor. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı'na göre hedeflere ulaşabilmek için 2050'ye kadar yenilenebilir enerji yatırımlarının toplam 131 trilyon dolara çıkması gerekiyor. BloombergNEF ise 2050'ye kadar küresel net sıfıra giden yol için bir modelleme çalışması yaptı. Yeni bir politika eyleminin olmadığını varsayan Ekonomik Geçiş ve 2050'ye kadar küresel ısınmanın 1,77 derecede sınırlandığını varsayan Net Sıfır olmak üzere iki senaryo çalışması yapılan rapordaki rakamlar oldukça çarpıcı. İlk senaryoya göre yıllık yatırımın 4 trilyon dolara çıkması gerekirken Net Sıfır senaryosunda yıllık yatırımın 7 trilyon dolara ulaşması gerekiyor. BloombergNEF 2050'ye kadar yapılması gereken yatırım miktarının 200 trilyon dolar olması gerektiğini vurguluyor.

(Artvin Yusufeli Barajı ve HES)

RÜZGAR VE GÜNEŞİN PAYI %20'NİN ÜZERİNDE

Türkiye'de hem Paris Anlaşması hem de Yeşil Mutabakat nedeniyle enerji sektöründe yaşanan değişim iyice hızlanmış durumda. Son olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ocak ayında açıkladığı 'Türkiye Ulusal Enerji Planı' özellikle yenilenebilir enerjideki değişimin hızını ortaya koyması açısından çok önemli. Ulusal Enerji Planı'na geçmeden önce elektrik üretiminde son rakamlara bir göz atalım. EPİAŞ'ın açıkladığı rakamlara göre Türkiye toplam kurulu gücü, 2023 Nisan ayı sonunda 104.524 MW seviyesine ulaştı. Nisan ayında toplam net 172,9 MW kurulu güç devreye alınırken, bu kurulu gücün 110,7 MW'si güneş enerjisi santrallerinden sağlandı. Nisan ayında devrede olan santrallerin yüzde 54,6'sını yenilenebilir kaynaklardan elektrik üreten santraller oluşturdu. Böylece yenilenebilir kaynakların oranı artmaya ve yüzde 54 seviyesinin üzerinde kalmaya devam etti. Hidroelektrik santraller, Türkiye toplam elektrik kurulu gücünün yüzde 30,2'sini oluştururken, rüzgâr ve güneş enerjisi santrallerinin toplam kurulu güçteki payı yüzde 20,5 seviyesinde gerçekleşti. Küçük bir parantez açarak birkaç bilgi verelim... Sadece bu yıl işletmeye alınan elektrik üretim tesislerinin yüzde 94'ünün yenilenebilir enerji kaynaklarından oluştu. Şu anda Türkiye'de lisanslı ve lisanssız olarak 11 bin 142 elektrik üreticisi bulunuyor. Yenilenebilir enerjinin toplam kurulu güç içindeki payı yüzde 54. 102 bin MW'lik kurulu gücün 55 bin MW'sini yenilenebilir enerji kaynakları tesisleri oluşturuyor. 2014'te toplam kurulu güç içinde 0.1 pay alan güneş enerjisi 2015'ten itibaren ihale ve teşvik mekanizmalarının etkisiyle yükselmeye başlamış ve 2021'de toplam kurulu gücün yüzde 7.8'ine ulaşmış durumda. 2022'nin dokuz aylık döneminde ise bin 146.1 MW kapasite artışı gösteren GES'lerin Türkiye'nin toplam kurulu gücü içindeki oranı yüzde 9.1'e yükselmiş bulunuyor.

KURULU GÜÇ PORTFÖYÜ

Türkiye'nin sahip olduğu kurulu güç portföyü iki açıdan dikkat çekiyor. İlki portföyün mümkün olduğunca dengeli olması. İkincisi ise yenilenebilir enerji santrallerinin payının yüksekliği. Türkiye yenilenebilir enerjide Avrupa'da 5'inci dünyada ise 12'nci sırada yer alıyor. Üstelik henüz bu alanda gidilecek çok yol var. Bu konudaki en güzel örneklerden biri nisan ayındaki depolamalı RES ve GES yatırımı başvuruları olarak gösterilebilir. EPDK, 19 Kasım 2022 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan ikincil mevzuat değişikliklerinin ardından depolamalı elektrik üretimi kapsamında başvuruları almaya başladı. Bu kapsamda EPDK'ya 221 bin MW kurulu güç için başvuru yapıldı. Bu rakam halihazırda bulunan kurulu gücün 2,5 katı. Başvuruların 113 bin 630 MW'si RES, 139 bin MW'si ise GES yatırımlarından oluşuyor. EPDK nisan ayında 1.400 MW'lik santral için ön lisans verdi ki bu yaklaşık 3 milyar dolarlık bir yatırıma işaret ediyor. EPDK Başkanı Mustafa Yılmaz rakamların her geçen gün artacağını verilen lisansların sahaya yansımasının ise üç ila altı ay içinde görülebileceğini söylüyor.

(Bingöl Aşağı Kaleköy Hibrit GES)

TÜRKİYE'NİN STRATEJİSİ

Bir yanda Paris Anlaşması, diğer tarafta Yeşil Mutabakat ve elbette 2053 Hedefleri... Türkiye'yi -diğer ülkeler gibi- zorlu bir yolun beklediği açık. Ne var ki daha önce de belirttiğimiz gibi devlet iradesini de arkasına alan yatırımcılarla birlikte şimdiden epey yol kat edilmiş durumda. Hedefler elbette önemli ancak Türkiye'nin cari açığının ve uluslararası rekabetteki en önemli engelinin enerjide dışa bağımlılık olduğu da aşikar. Tüm bunlardan kurtulmak ve iklim stratejileriyle birlikte ucuz, temiz enerji üretebilmek için müthiş bir çaba harcanıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez'in açıkladığı Türkiye Ulusal Enerji Planı yenilenebilir enerjideki hamlelerimiz açısından oldukça önemli. 2053 hedefleri çerçevesinde hazırlanan plan hem ekonomik büyümeyi destekliyor hem de yeşil enerji dönüşümünü kapsıyor. Plan kapsamında 2035'e kadar enerji tüketiminde yüzde 39,5'lik artış öngörülüyor. 2020'de birincil enerji tüketimi içinde yüzde 16,7'lik paya sahip olan yenilenebilir enerji kaynakların ise 2035'te yüzde 23,7 bandına yükselecek. Yenilenebilir enerjideki detaylar ise şöyle; 2035'te güneş kurulu gücü 52.900, rüzgar kurulu gücü 29.600, hidroelektrik kurulu gücü 35.100, jeotermal ve biyokütle kurulu gücü 5.100 megavata çıkartılacak.

TEKNOLOJİ VE İNSAN KAYNAĞI TECRÜBESİ ARTIYOR

Bakan Fatih Dönmez'in de vurguladığı gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji portföyünde hızla daha fazla yer kapması Türkiye için hayati derecede önemli. Ancak nükleer enerji de baz yükü karşılaması açısından Türkiye için büyük önem taşıyor. Ayrıca daha sonra da değineceğimiz hidrojen enerjisinin kullanılması da aynı derecede fark yaratacak etkenlerden biri. Türkiye'nin tüm kaynaklara açık ve yenilenebilir enerji ağırlıklı üretim stratejisi oldukça gerçekçi. Bir yanda hızlanarak devam eden doğal gaz ve petrol aramaları diğer yanda yenilenebilir ve hidrojen yatırımları gelecek için Türkiye'nin elini oldukça güçlendiriyor. Üstelik özellikle termik santraller ve kömür kullanımı üzerine yapılan teknolojik araştırmalar da önümüzdeki dönemde fark yaratacak etkenlerden olabilir. Karbon hedefleri doğrultusunda şekillenen yeni dünyada GES, RES ve hidrojen potansiyelini hızla artıran, yeni keşiflerle elini güçlendiren, teknoloji ve insan kaynağı alanındaki tecrübesini artıran Türkiye enerji ticaret merkezi olma hedefine daha yakın duruyor.

ENERJİ MERKEZİ OLACAĞIZ

Evet, Türkiye eşsiz coğrafi konumu nedeniyle enerji merkezi olmak için kolları sıvamış durumda. Rusya-Ukrayna Savaşı'nın Türkiye açısından ortaya çıkardığı önemli konulardan biri de bu. AB'nin enerjide Rusya'ya olan bağımlılığını tamamıyla ortadan kaldırmasıyla birlikte Türkiye önemli bir konuma gelmiş durumda. Ancak bu iş sadece teknik çalışmalarla ya da alt yapı geliştirmeleriyle alakalı değil, işin içine elbette siyasi amaçlar, uluslararası politika da giriyor. Ancak neredeyse tüm enerji kaynaklarının ortasında bulunan Türkiye özellikle yenilenebilir enerjideki yatırımlarını da artırarak potansiyeline ulaştığında bölgenin en önemli oyuncularından biri olacak. Halihazırda boru hatlarıyla önemli bir rolü bulunan Türkiye'nin özellikle AB'nin sınırda karbon uygulamasını hayata geçirmesiyle birlikte en yakındaki komşusu olarak ticaret ve enerji alanında önemli partnerliğinin daha da değerli olacağı ortada. Bu alanda atılacak doğru adımlarla Türkiye'nin dünya enerji ticaretinde söz sahibi olmaması için (uluslararası politik çıkarlar hariç) önemli bir neden bulunmuyor.

HİDROJEN YOL HARİTASI

Hidrojen, karbon emisyonlarını azaltmak isteyen şirketlere özellikle imalat, nakliye ve havacılık sektörlerinde işleri kökten değiştirerek yeşil enerji elde etme konusunda bir kurtarıcı çözüm olarak göze çarpıyor. Özellikle yenilenebilir kaynaklardan elde edilen yeşil hidrojen atmosfere sadece su buharı bırakarak hem üretimde hem de tüketimde emisyonları sıfıra indiriyor. 2050'ye kadar net sıfır hedefi kapsamında fosil yakıt kullanımı azalırken hidrojenin payını 10 kat artırması bekleniyor. Küresel hidrojen üretim pazarı 160 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahipken bu sektörün 2027'de 263.5 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı da hidrojen teknolojisindeki bu avantajların farkında. Bu nedenle Hidrojen Enerjisi Yol Haritası'nı açıklayarak Türkiye'nin önemli bir eksikliğini giderdi. Buradaki amaç hidrojen teknolojilerinin yerli olarak geliştirilmesi için ulusal güdümlü bir araştırma ve teknoloji geliştirme destek programı oluşturulması öncesinde stratejik eylem planının belirlenmesiydi. Hidrojenin Türkiye için bir diğer önemiyse doğal gaza karıştırılarak kullanılabilmesi. Evsel kullanımda yüzde 20 oranında hidrojen karıştırılarak doğal gaz kullanımı testleri yapıldı ve başarıyla sonuçlandı. Bu proje hayata geçtiğinde doğal gaz ithalatını da önemli ölçüde azaltacak etkenlerden biri. Üstelik sanayi tesislerinde de kullanımı planlanıyor.

NÜKLEER ENERJİ YATIRIMLARI DEVAM EDECEK

Rusya-Ukrayna Savaşı'nın önemli çıkarımlarından birisi enerji arz güvenliğinin ne kadar hayati öneme sahip olduğunun görülmesiydi. AB'nin doğal gazda Rusya'ya bağımlı olması, ambargolarla birlikte kış aylarında doğal gaz fiyatlarının roket gibi fırlamasına neden oldu. Arz güvenliği bozulmadı ancak AB hiç hesapta olmayan önemli bir enerji faturasını ödedi, ödüyor. Bu nedenle Türkiye'nin arz güvenliğini sağlamak ve artan talebi karşılamak için yaptığı nükleer santral yatırımı büyük önem taşıyor. İlk etabı biten Akkuyu NGS tamamlandığında Türkiye'nin elektrik üretiminin yüzde 10'unu karşılayacak. Nükleer enerjinin 'yeşil' olup olmadığı konusunda dünyada önemli bir tartışma yaşanıyor. Hatta AB nükleer enerjiyi (enerji krizi yaşanırken) 'yeşil' sınıfına aldı. Ancak başta Almanya olmak üzere bazı AB ülkeleri nükleer santrallerini kapatarak tamamıyla yenilenebilir enerjiye dönmeye çalışıyor. Ancak Fransa ve Finlandiya gibi ülkeler de tam tersi nükleer yatırımlarına son hızla devam ediliyor. Bu tartışma uzun süre devam edecek ne var ki gerçek olan nükleer enerji kullanımının özellikle gelişen ülkelerde hızla artması. Türkiye Akkuyu ile birlikte arz güvenliğini sağlamak ve artan talebi karşılamak adına önemli bir adım attı. Önümüzdeki dönemde yeni santraller de açılması planlanıyor. Bakan Fatih Dönmez Ulusal Enerji Planı'nı açıklarken bu konuda önemli bir karara da değindi: Mikro nükleer santraller... Nükleer enerjide trend devasa türbinler yerine daha küçüklere yönelmek. Teknolojisi de gelişen bu santraller gelecekte enerji dengelerinde önemli yer tutacak. Ulusal Enerji Planı'nda bu niyetin yer alması oldukça önemli. Üstelik bir taraftan da özel şirketlerin mikro nükleer santraller konusunda araştırmalar ve yatırımlar yaptığı biliniyor. Kısaca enerji sektörünün güncel kalmaya özen gösterdiğini söyleyebiliriz. Önümüzdeki dönemde Türk şirketlerinin ortaklığıyla mikro nükleer santrallerin devreye girmesi bekleniyor.

EN ÇOK OKUNANLAR