USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Dergi

21 Mart 2019 17:00

Pozitif dönüşüm

Kadınların, karar mekanizmalarına daha çok katılması, ekonomik süreçlerde daha çok yer alması ve çalışma hayatının bir parçası olması gerekliliği su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. İş yaşamında toplumsal cinsiyet eşitliği ve eşit işe eşit ücret kavramları dünya genelinde yayılıyor. Ülkeler, şirketler ve kurumlar, iş dünyasında kadın varlığını artırmak için uğraşıyor

Pozitif dönüşüm

İrem Sertbaş / [email protected]

İnsanoğlu, 21. yüzyılda hem toplumsal hayatta hem de iş hayatında eşitlik kavramını tartışmayı devam ediyor. Dünya Ekonomik Formu’nun 2018 yılında açıkladığı, ‘Sosyal Cinsiyet Uçurumu Ölçümü’ verilerine göre Türkiye, 149 ülkenin yer aldığı raporda, toplumsal cinsiyet eşitliğinde 130’uncu ve kadınların iş gücüne katılımında ise 131’inci sırada yer alıyor. 

PwC’nin yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye’deki kadınların yüzde 31’i, kurumlarında benzer pozisyon, profesyonel tecrübe ve yetkinlikteki kadın ve erkek çalışanlar arasında ücret eşitsizliği olduğunu düşünüyor. Kadınların yüzde 40’ı ise iş başvurusu veya iş görüşmesi sürecinde ayrımcılığa uğradığı görüşünde... Birleşmiş Milletler ve Dünya Ekonomi Forumu gibi uluslararası kuruluşların yaptığı toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarında Kuzey Avrupa ülkeleri ipi göğüslüyor.  YÖK, geçtiğimiz ay üniversitelerde kadın çalışmalarına yönelik müfredatını toplumsal cinsiyet eşitliği yerine adalet temelli kadın çalışmaları olarak yeniden şekillendirdi.

İster toplumsal cinsiyet eşitliği isterseniz adalet temelli kadın çalışmaları deyin, şirketler iş dünyasında kadın varlığını artırmak için uğraşıyor. Peki, pratikte durum nasıl?

“İş hayatında toplumsal cinsiyet eşitliğine giden yol işe alımlarda başlıyor"
 

Ülkemizde cinsiyet eşitliğinde istenilen noktaya gelinmesinde özel sektörün önemli bir sorumluluğu olduğunun altını çizen TSKB Genel Müdür Yardımcısı Çiğdem İçel, sözlerine şöyle devam ediyor: “İş hayatında toplumsal cinsiyet eşitliğine giden yol işe alımlarda başlıyor. Görev tanımları, iş ilanları ve tüm sürecin toplumsal cinsiyet eşitliği gözetilerek yeniden tasarlanması gerekiyor. Kadınların iş hayatında sürekliliğinin sağlanması için çalışma ortamı yeniden gözden geçirilmeli. Ücret ve terfide eşitlik, yönetimde söz sahipliği gibi konularda toplumsal cinsiyet eşitliği kriterlerine göre hareket edilirken annelik sonrası iş hayatına dönüşü cazip hale getirecek uygulamalar da teşvik edilmeli.”

ŞİRKETLERE YÜZDE 15 PERFORMANS ARTIŞI GETİRİYOR

McKinsey araştırma şirketinin verilerine göre kadın istihdamının önemini fark etmiş ve şirket politikası olarak cinsiyet eşitliğine yönelen kurumlar, diğerlerine göre yüzde 15 daha iyi performans gösteriyor ve bu şirketlerin kârlılık oranlarında artış yaşanıyor. Eşitlik, yalnızca kadınlara değil şirketlere de kazandırıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğine önem veren firmaların öncelikle insan kaynağına kadın ya da erkek olarak cinsiyet temelli değil, yetkinlik ve yetenek bazlı baktıkları için daha geniş bir çerçevede en iyi yeteneğe ulaşma ve cezbetme fırsatına sahip olduklarını vurgulayan PWN İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Aylin Satun Olsun, şöyle diyor: “Kurumlarda fark yaratan rekabet unsuru artık insan kaynağı… Kapsayıcı bir iş ortamı; en iyi yetenekleri tutma, inovatif fikirleri hayata geçirme ve rekabette öne geçme avantajına sahip oluyor.”

İskandinav ülkeleri ve bazı şirketler her 2 erkek çalışan karşılığında 1 kadın çalışan istihdam ederek, iş yerlerindeki cinsiyet uçurumunun önüne geçmeyi hedefleyen politikalar takip ediyor. Sırasıyla; İzlanda, İsveç ve Norveç, iş hayatında cinsiyet eşitliğini sağlayan ilk 3 ülke olarak öne çıkıyor. Çokuluslu şirketlerin dünya genelinde kadın çalışma oranı, yüzde 24 ile yüzde 29 arasında değişiyor. Dünyada şirketlerin yüzde 8’i, Türkiye’de ise sadece yüzde 2’si kadın CEO’lar tarafından yönetiliyor. Son dönemin yeni trendi olarak şirketler, çalışma hayatında eşitliği sağlayabilmek için çeşitlilik ve kapsayıcılık projeleri yürütüyorlar. 

KÜLTÜREL ÖN YARGILARI SİLMELİYİZ

Araştırmalar, yönetim seviyesinde cinsiyet çeşitliliği yakalayan firmaların kârlılık ve verimlilik anlamında fark yarattığını açıkça gösteriyor. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan kadınların hem ekonomik hem de toplumsal alanda sesini duyurması ve varlığını güçlendirmesi, kalkınma açısından dikkat çekici bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Kadının çalışma hayatında var olması ve görünmez ‘cam tavanlar’ın kariyer hayatındaki ilerleyişi durdurmasının önüne geçilmesi, yalnızca kadınların meselesi değil. Norveç’te 2005 yılından beri halka açık şirketlerde yüzde 40 kadın çalışan kotası uygulanıyor. Ayrıca yine Norveç’te ‘çocuk ve eşitlikten sorumlu’ bir bakanlık mevcut…

1972'de İsveç Liberal Partisi, parlamentoda en az yüzde 40 oranında kadın temsili olmasına karar verdi. Kadın, ekonomik hayatından vazgeçilmez bir parçası haline gelmeden bir ülkenin kalkınmasını beklemek imkansız gibi gözüküyor. Türkiye’de 60 milyonluk çalışabilir durumda olan nüfusun 30 milyonunu oluşturan çalışabilir durumdaki kadınların 20 milyonu iş gücüne katılmıyor. Bu noktada, kültürel ön yargıların silinmesi gerektiğine dikkat çeken PWN İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Aylin Satun Olsun, şu yorumda bulunuyor: “Toplumsal cinsiyet olarak tanımladığımız, toplumun kadın ve erkek için belirlediği roller, iş yaşamında belirli sınırlamaları da beraberinde getiriyor. Öncelikle toplumsal cinsiyet ön yargısını aşmak için bilinçlendirme ve farkındalığın yaratılmasını çok önemsiyorum. Yasaların ailevi konularda kadın ve erkeği, iş hukuku boyutunda eşit olarak değerlendirmesi de önemli bir değişim yaratacaktır.” Dünya genelinde yapılacak yasal düzenlemeler ve toplum nezdinde yaratılacak farkındalıkla toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önüne geçmek mümkün…

EN ÇOK OKUNANLAR