Filantropinin doğasında bulunan insan sevgisi ve cömertliği açığa çıkarma ve sosyal adalet ile birleştirme, anneannem sayesinde kendi değerlerimden biri oldu. Elindekinin yarısını, isteyerek başkalarının yararına sunan, paylaşan ve bağışlayan bir kadındı anneannem. Onun öğretileri ile filantropi ekosisteminde yer alan ve bu yolculuğa devam eden biriyim. Çünkü içinde yaşadığımız dünyanın/toplumun sorunları oldukça karmaşık ve girift.
Bu sorunların çözümlerinde balık vermek ve balık tutmayı öğretmenin ötesinde, tüm balıkçılık sektöründeki sistemi değiştirmeyi hedefleyen çözümlere ihtiyacımız var. Tam da bu örnek, Türkiye’nin Kadın Balıkçıları sosyal girişimini yansıtıyor. Bu motivasyon ile balıkçılık sektöründen aldığımı, balıkçılık sektörüne geri veriyorum. Odaklandığım nokta ise kadın ve erkeğin eşit olarak yer aldığı, eşit haklara sahip olduğu bir balıkçılık sektörü. Kadınlar, denizdeki emekleri fark edilemediği için örgütlenemiyor, karar mekanizmalarında yer alamıyor ve bilgiye ulaşmada zorluk yaşıyor. Denizlerin sağlığı, verimi ve sürdürebilirliği aile balıkçılığının güçlenmesine ve dolayısıyla aile balıkçılığının temelini oluşturan kadınların güçlenmesine bağlı. Farklı dernekler çatısı altında çalışmalarına devam eden Türkiye’nin Kadın Balıkçıları girişimi, kurumsal bir yapıya dönüşerek, Kadın Balıkçılar Derneği adı altında çalışmalarına devam ediyor. Dernek, Türkiye’nin balıkçılık sektöründeki yerleşik toplumsal cinsiyet rol algısını değiştirmek için kadın balıkçılar ile birlikte eğitim ve savunuculuk yoluyla, kadınların iş gücünde görünürlüğünü artırmak, kadınların kendi topluluklarında ve kendi yaşamlarında değiştirici olmaya teşvik etmek için çalışıyor.