USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Dergi

22 Haziran 2020 01:40

Geleceğin şifresi: Kişiselleştirme’

Fütürist ve Senarist Birol Güven, medya sektörünün geleceği ile ilgili öngörülerini Platin'e açıkladı

Geleceğin şifresi: Kişiselleştirme’

Bugünlerde yaşadığımız her şey aslında sanayi toplumunun cenaze töreninden küçük birer sahne. Endüstri Devrimi, bu dünyaya yaptığı tüm fenalıklarla birlikte hayatımızdan çekip gidiyor. Koronavirüs, yoğun bakımda yaşatılmaya çalışılan bu refah toplumu paradigmasının fişini çekiyor. 

Endüstriyi ayakta tutmak için bize dayatılan bu mesai saatleri, bu eğitim sistemi, bu yaşam stili, küresel iklim krizine neden olan bu konfor, bu üretim fetişizmi ve bu tüketim şımarıklığı sona eriyor. Sanayi toplumunun yaptığı yanlışlarla sınıfta kalan uygarlık, aç-kapa yapıyor. Uzaydan bakıldığında neredeyse yan yana duruyor gibi gözüken iki şehirde yaşayan insan sayısı hiç mantıklı değil. İstanbul’da 18 milyon Çanakkale’de 540 bin insan yaşıyor. Endüstri, özellikle iş ve eğitim imkanları nedeniyle milyonlarca insanı aynı coğrafyalara sıkıştırmıştı. Ama, salgın günleri bize gösterdi ki birçok insan işini evinden yapabiliyormuş. Yine aynı salgın çocuklarımızın eğitim için ille de okula gitmesine gerek olmadığını da gözler önüne serdi. Online olabildiğimiz sürece yaşadığımız coğrafyanın bir öneminin olmadığını artık hepimiz öğrendik. O zaman bu büyük şehirlerde, bu büyük kalabalıklarda, bu büyük karmaşalarda yaşamamıza da gerek yok artık. 21’inci yüzyıla doğan çocuklar yaşamayacaklar zaten.

BU YÜZYIL, SİZİ SİZDEN DAHA İYİ TANIYAN ALGORİTMALARIN YÜZYILI

Sanayi toplumunda kitlesel üretim yapılıyordu. Bir üretim bandı kurulup; milyonlarca insan için aynı ürün milyonlarca adet üretiliyordu. Milyonlarca insan aynı arabayı kullanıyor, toplu konutlarda aynı evlerde oturuyor, aynı gömlekleri giyiyor, aynı ilaçları kullanıyorlardı. Dijital Uygarlık Çağı, sanayi toplumunun, ’aynı ürünü satabildiğin kadar çok kişiye sat’ anlayışını kökünden değiştiriyor. Kitlenin yerini, ‘kişi’ alıyor. Algoritmalar milyonlarca müşteriyi, bir bakkalın yıllarca alışveriş yaptığı müşterisini tanıdığı gibi tek tek tanıyacak. Kim hamile, kim vejetaryen, kimin evinde kaç kilo kıyma var, kim sütü yağlı içiyor, kim diyette, kimin neye alerjisi var, hepsini bilecek. Tam peyniriniz bittiğinde en sevdiğiniz peynir markasının reklamını görmek şaşırtmayacak sizi. Çünkü, bu yüzyıl sizi sizden daha iyi tanıyan algoritmaların yüzyılı. Her şey size özel olacak. Kullandığınız sabunu üreten marka sizi öyle bir tanıyacak ki, eğer o sabunun içinde size alerji yapan bir madde varsa aynı sabunu sizin için başka bir malzemeyle üretecek. Sesli asistanınız sadece sizin yaşadığınız bölgenin hava tahminini verecek. Konaklayacak bir otel aradığınızda algoritmanız sizin nasıl otellerde kaldığınızı, nasıl otellerde rahat ettiğinizi bildiği için en rahat edeceğiniz otelleri bulup önerecek size. Arabanıza bindiğiniz anda arabanız sizi tanıyacak, koltuğu, aynaları size göre ayarlayıp sürekli dinlediğiniz radyo kanalını açacak ya da cep telefonunuzdaki ‘play list’i çalmaya başlayacak. 

HER ŞEY KİŞİSELLEŞECEK

Milyonlarca hasta için aynı ilacın üretilmesinin yerini kişiye özel ilaç alacak. Şeker hastalığı olan bir kişiyle; hem şeker, hem kalp hem de böbrek sorunu olan kişinin ilaçları aynı olamayacak. Nasıl her insanın parmak izi farklıysa kullandığı ilaçlar da farklı olacak. Ona özel olarak geliştirilecek. Kişinin bedensel fonksiyonlarına göre şekillendirilmiş, yan etkilerden arındırılmış ilaçlarla en verimli sonuçlar alınacak. Zaten yan etki denen şey, birbirinden farklı insanların aynı standart ilaçları kullanmasından ortaya çıkıyordu. Hastanın hikayesine, fonksiyonlarına ve bağışıklık sistemine göre ilaç üretilince, o sorun da ortadan kalkacak.  

Endüstriye eleman yetiştirmek için kurulan geleneksel eğitim sistemleri, tıpkı araba üretimi gibi aynı şeyi, aynı yöntemle tüm öğrencilere öğretmeye çalışıyordu. Artık ‘yapay zeka öğretim sistemleri’, öğrencileri tek tek o kadar iyi tanıyacak ki, onlara özel öğretim teknikleriyle her birine farklı bir yaklaşımla gerçekleştirecek bu yeni eğitim modelini.  Her şey kişiselleşecek. İşte içinde bulunduğumuz Dijital Uygarlık Çağı’nın şifresi bu olacak: ‘Kişiselleştirme’. Bu yeni sihirli sözcük yeni çağın, yeni üretim biçimi olacak. Hayatın tüm alanına, tüm sektörlere yayılacak. 

DÜNYA TARİHİNİN EN BÜYÜK DEĞİŞİMİNİ YAŞIYORUZ

Bu algoritmalar, sinema televizyon sektöründeki arzı da kişiselleştirecek. Sizi öyle iyi tanıyacaklar ki, eğer siz filmlerde şiddet sahnelerinden hoşlanmıyorsanız sizin izlediğiniz filmde o sahneleri çıkartıp öyle izletecekler size. Eğer siz klasik müzik seviyorsanız aynı sahne size klasik müzikle, mesela bana rap müzikle gelecek. Eğer siz süresi uzun film seyretmekten hoşlanmıyorsanız, aynı filmi size kısaltarak sunacak.  Filmi dev bir ekranda izliyorsanız, bütün detayları görebilecekseniz. Ama, eğer bir cep telefonundan izliyorsanız film o ekrana göre tekrar formatlanacak ve zaten göremeyeceğiniz detaylar filmden çıkarılacak. Sağlığınız hakkında veri üretmek için vücudunuza yerleştirilen biyo algoritmalar sizin heyecanlanmamanız gerektiğine karar verirse bazı sahneleri size hiç sormadan filmden çıkartabilecek. Algoritmanız sizin için yararlı olduğuna karar verdiği önlemleri size sormadan alabilecek. Sonuç olarak; tüm üretenlerin,  markaların, kurumların, bu ‘kişiselleştirilmiş’ yeni dünyaya adapte olmaktan başka şansı yok. Bunu başarmak zorundayız. Daha önce başarmıştık yine başarırız. Biz buharlı trenlere, elektriğe, otomobile, bilgisayara, cep telefonuna, e-maile, sosyal medyaya nasıl adapte olduysak buna da adapte olacağız. Evet, ‘Dijital Uygarlık’, sanayi toplumunun tüm değerlerini yıkıyor. Belki de dünya tarihinin en büyük değişimini yaşıyoruz şu an. Hayatlarımız kelimenin tam anlamıyla altüst oluyor. Ama, bize bu büyük veri ormanında rehberlik edecek kadim bir kültürümüz var. Şimdi Şems-i Tebrizi’nin, Piri Mevlana’ya söylediği o muhteşem sözleri hatırlama zamanı: “Hayatın altüst olacak diye endişe etme, nereden biliyorsun altının üstünden daha güzel olmadığını.”

EN ÇOK OKUNANLAR