Deeptech; yapay zeka, otonom sistemler, gelişmiş robotik, ileri malzemeler ve biyoteknoloji gibi temel bilimsel araştırmalara dayanan yüksek risk-yüksek etkili inovasyonları kapsayan bir alan. Bu teknolojiler sadece mevcut çözümleri iyileştirmekle kalmıyor, ekonomik büyüme, stratejik rekabet avantajı ve sürdürülebilir kalkınma için yeni bir itici güç oluşturuyor. Örneğin, McKinsey & Company'nin analizine göre, Avrupa'daki deeptech girişim ekosistemi 2030'a kadar 1 trilyon dolar civarında değer yaratabilir ve 1 milyon yeni istihdam sağlayabilir. Bu veriler, deeptech'in yalnızca teknoloji geliştirme konusu değil; sanayi, savunma, enerji ve sağlık gibi tüm sektörlerde dönüşüm yaratan bir stratejik alan olduğunu ortaya koyuyor.
ÖNE ÇIKAN AÇILIMLAR
*Agentic AI sistemleri, otonom yazılım ajanlarının karar alma ve işlem yürütme kapasitesi
*Yapay zeka yönetimi & güvenliği, yapay zeka uygulamalarında güvenlik, etik ve yönetişim odakları
*Ticari kuantum uygulamaları, kuantum bilgisayarlar ve kuantum makine öğretimi çözümleri
*Uzayın ve mekansal bilişimin yükselişi
*Çok işlevli ve iş birlikçi robotlar
*Uyarlanabilir sürdürülebilir sistemler
*Gelişmiş yer gözlem teknolojileri
*Post-kuantum kriptografi
*Yeni kuantum makine öğrenimi uygulamaları
2025 European Deep Tech Report, Avrupa'nın bilimsel ve teknolojik potansiyelini, stratejik derin teknoloji alanlarına yatırım yaparak hem ekonomik hem jeopolitik avantaj sağlaması gerektiğini vurguluyor. Lukas Leitner (Lakestar), Nicolas Autret (Walden Catalyst), Lorenzo Chiavari (Dealroom) ve Steven Jacobs gibi derin teknoloji yatırımcılarının katkısıyla hazırlanan bu rapor, Avrupa deeptech ekosisteminin hem güçlü yönlerini hem de zayıf halkalarını net bir şekilde ortaya koyuyor. Raporda deeptech'in, iklim değişikliği, gıda güvencesi, siber güvenlik gibi küresel zorluklara çözüm getirebilecek 'mega-dalga' yeniliklerin temelinde olduğu vurgulanıyor.
KÜRESEL EKONOMİ YENİDEN ŞEKİLLENİYOR
Deeptech, klasik dijital inovasyonun ötesine geçerek bilimsel keşifleri ekonomik ve toplumsal dönüşüme taşıyan yeni bir teknoloji sınıfı olarak görülüyor. Yazılım temelli yeniliklerin hız avantajına karşın, deeptech yüksek sermaye gerektiren, uzun Ar-Ge süreçlerine dayanan ve potansiyel etkisi yıllar boyunca devam eden çözümler üretmesiyle ayrışıyor. Bu nedenle deeptech, hem kamu politikalarının hem de küresel yatırımcıların ajandasında geleceğin rekabet belirleyicisi olarak konumlanıyor.
Bugün deeptech'in önemi yalnızca teknolojik ilerleme ile sınırlı değil: İklim krizi, enerji güvenliği, tedarik zinciri kırılganlıkları, doğal kaynakların tükenmesi, biyolojik tehditler ve siber güvenlik gibi 'üst düzey sistem riskleri' ancak bilim destekli teknolojilerle çözülebiliyor. Bu nedenle ABD, Japonya, Almanya, Fransa ve Güney Kore başta olmak üzere birçok ülke deeptech'i ulusal strateji dokümanlarında '21. yüzyılın kritik altyapısı' olarak tanımlıyor.
PwC'nin teknoloji yatırımları raporuna göre, 2035'e gelindiğinde küresel deeptech piyasasının 8 trilyon dolarlık ekonomik etki yaratması ve ileri mühendislik tabanlı sektörlerde 3,5 milyon ek istihdam oluşturması bekleniyor. Bu etki, yapay zekadan biyoteknolojiye, kuantum hesaplamadan yeni enerji sistemlerine kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor.
STRATEJİK DEEPTECH ALANLARI
Rapor, Avrupa için önümüzdeki dönemde kritik olacak yedi deeptech alanını öne çıkarıyor:
*Yeni nesil yapay zeka: GenAI, AI agentleri ve temel modeller
*Geleceğin hesaplama teknolojileri: Kuantum, fotonik, gelişmiş yarı iletkenler
*Uzay teknolojisi: Küçük uydular, uzayda servis ve altyapı
*Robotik: İleri düzey robotik sistemler ve özerk makineler
*Biyoloji ve kimya: Yapay zeka ile desteklenen ilaç keşfi, protein tasarımı, sentetik biyoloji
*Yeni enerji: Füzyon, gelişmiş bataryalar, hidrojen gibi temiz enerji çözümleri
*Savunma-Çift amaçlı teknolojiler: Askeri ve sivil kullanıma uygun yüksek teknoloji sistemler
Özellikle enerji teknolojileri, savunma sistemleri ve performansı yüksek yapay zeka çözümleri, stratejik öncelikler olarak görülüyor.
PROF. DR. AYTÜL ERÇİL: GELECEĞİN SANAYİSİNİ DERİN TEKNOLOJİ ŞEKİLLENDİRİYOR
Derin teknoloji, yalnızca bilimsel buluşların laboratuvardan çıkması değil; sağlık, enerji, tarım, üretim ve lojistikten eğitime kadar tüm sektörlerde ekonomik, teknolojik ve toplumsal dönüşümü başlatan yeni bir kırılma eşiği olarak görülüyor. Vispera Teknoloji Kurucu Ortağı Prof. Dr. Aytül Erçil, bugün geldiğimiz noktayı, 'yüksek teknik risk-yüksek etki' dengesi üzerinden değerlendiriyor ve deeptech'in sanayinin geleceğinde belirleyici bir omurga oluşturduğunu vurguluyor.
"SADECE BİR AR-GE ALANI DEĞİLUZUN VADELİ ETKİ ÜRETEN BİR GELİŞİM MODELİ"
Deeptech'i klasik inovasyondan ayıran temel unsurları anlatan Erçil, kavramsal çerçeveyi şöyle tanımlıyor: "Deeptech temel bilimsel atılımlara dayanıyor ve genellikle uzun vadeli Ar-Ge gerektiriyor. Laboratuvar deneyleri, prototip üretimi, testler, regülasyon süreçleri derken ticarileşme yıllar alabiliyor. Ancak başarılı olduğunda pazar giriş bariyerini inanılmaz derecede yükseltiyor; çünkü inovasyonun özü teknolojinin kalbinde yer alıyor." Klasik inovasyonla temel farkı ise net bir örnekle açıklıyor: "Klasik inovasyon çoğu zaman mevcut teknolojiyi farklı bir uygulamaya veya iş modeline taşır. Oysa deeptech, teknolojinin kendisini yeniden icat eder. DeepMind'ın beyin benzeri öğrenme algoritmaları ve AlphaFold ile çözdüğü protein yapısı problemi, bunun en güçlü örneklerinden biri."
GELECEĞİ ŞEKİLLENDİRECEK DEEPTECH ALANLARI
Erçil; enerji krizinden gıda güvenliğine kadar küresel problemleri çözme potansiyeli taşıyan alanları ise yapay zeka, kuantum hesaplama, nöromorfik çipler, yeni nesil enerji teknolojileri, gen düzenleme, sentetik biyoloji, ileri malzemeler, nanoteknoloji, uzay teknolojileri, iklim ve tarım teknolojileri olarak özetliyor. Türkiye'nin deeptech ekosistemini değerlendirirken; yapısal sorunlara dikkat çeken Erçil; "Türkiye'de güçlü bir akademik birikim var; yapay zekadan nanoteknolojiye, biyoteknolojiden malzeme bilimine uzanan geniş bir yelpaze... Ancak bu bilgi laboratuvardan çıktıktan sonra 'ölüm vadisi' dediğimiz aşamada kayboluyor. Bunun nedeni hem fon yapısı hem de yatırımcıların hızlı geri dönüş beklentisi. Eğer teknoloji transferinde uluslararası ölçekte başarılı bir model ortaya konulursa, 5-10 yıllık 'sabırlı sermaye' fonları kurulursa, savunmada biriken mühendislik bilgisi sivil alanlara akarsa ve beyin göçünü tersine çevirecek başarı hikayeleri oluşursa, Türkiye'de deeptech için gerçek bir domino etkisi başlar. Fonların 'etkinlik' değil 'etki' odaklı yeniden tasarlanması gerekiyor. Projenin kaç kişi çalıştığı değil, dünyada hangi bilimsel veya teknolojik problemi çözdüğü önemli" diyor. Deeptech'in sektörel etkisini değerlendiren Erçil, öncü alanları şöyle tanımlıyor: "Sağlık, enerji-iklim teknolojileri ve tarım-gıda sistemleri bu dönüşümün en erken hissedileceği üç sektör olacak. Tarım ve gıdada sentetik biyoloji, enerji tarafında yeni nesil bataryalar ve karbon yakalama teknolojileri, sağlıkta genomik, yapay organlar ve yapay zeka destekli sistemler öne çıkacak."
DOĞU SIRT: TÜRKİYE'NİN EKSİĞİ HIZ DEĞİL, DERİNLİK
Türkiye'nin teknoloji alanındaki ilerleyişi hız açısından güçlü görünse de, sürdürülebilir bir bilim-ekonomi köprüsünün eksikliği dönüşümün önündeki en büyük engel olarak öne çıkıyor. TRAI Academy Kıdemli Danışmanı Doğu Sırt, yaklaşan teknolojik kırılmanın yalnızca ürün veya algoritma bazlı değil, ekosistem temelli bir seferberlik gerektirdiğini vurguluyor. Türkiye'nin teknoloji tablosunu değerlendiren Sırt, temel sorunu şu sözlerle özetliyor: "Türkiye'nin teknoloji yolculuğunda eksik olan şey hız değil derinliktir. Kısa vadeli başarı hikayeleri üretmekte iyiyiz; fakat uzun vadeli bilimsel kırılımlar ekonomiye dönüştürülemiyor. Gerçek ölçeklenme, mühendisliğin bilime yaslandığı ve sermayenin sabırlı biçimde yenilikçiliği beslediği bir düzende mümkün olacak." Bu çerçevede, Sırt'ın işaret ettiği temel eksik ise 'bilimden ürüne' uzanan zincirin kopukluğu...
AMAÇ GÜDEN DİJİTAL VARLIKLAR DÖNÜŞÜMÜ
Sırt, Türkiye'nin teknoloji ekosistemini güçlendirmek için gerekli olan üç kritik destek mekanizmasını şöyle sıralıyor: "Birincisi, erken aşamada risk alabilen fakat uzun vadede kalmayı göze alan sabırlı sermaye modelleri. İkincisi laboratuvar bilgisinin girişime dönüşmesini sağlayacak üniversite temelli spin-off hızlandırıcıları. Üçüncüsü ise, yeni teknolojilerin güvenli biçimde denenebileceği regülasyon sandbox'ları ve kamu alım garantileri. Türkiye bu üç yapıyı aynı anda güçlendirebilirse, bilgi üretimi yalnızca akademik bir çıktı olmaktan çıkacak ve gerçek bir ekonomik değer zincirine dönüşecek." Geleceğin teknoloji vizyonuna ilişkin çarpıcı bir değerlendirmede bulunan Sırt, "Bu dönüşüm tek bir teknolojiden doğmayacak. Asıl değişim, yapay zeka ile otonominin kesiştiği yerde şekillenecek. Bugün insan bilgisini makinelere devrediyor, düşünme eylemini yazılıma dönüştürüyoruz. Yarın bu zeka hareket etmeyi, karar vermeyi ve öğrenmeyi öğrenecek. O zaman ortaya çıkacak olan şey yalnızca bir sistem değil, amaç güden dijital varlıklar olacak. Buna özerk zeka diyorum. Kendi hedefini kavrayacak, çevresiyle etkileşim kuracak ve iş birliği yapabilecek yeni bir yapay zeka formu. Bu yaklaşım; üretimden lojistiğe, sağlıktan enerjiye kadar tüm karar süreçlerini yeniden tanımlayacak. Gelecek, yalnızca satır satır yazılan kodların değil; insan iradesini ve sezgisini anlayan sistemlerin çağı olacak" diyor.