Bu noktada dikkatli olmak gerekiyor. Global krizin ilk döneminde 2007 ve 2008 yıllarında ABD ve İngiltere ciddi sorunlar yaşamıştı. 2009'da ABD ve İngiltere toparlanma sürecine girmişken de Avrupa sorun yaşamaya başladı. Hatırlanırsa, Almanya ve Türkiye de bu rüzgara yakalanıp 2009 yılı başında eksi 4.7 büyüme ile sallandı. Ancak İngiltere, Avrupa genelinden farklı bir gelişme gösterdi ve hatta ABD’den de önce faiz artışı yapacağını deklare etti. Ama Avrupa soruna iyice girince, İngiltere ilk faiz artıran büyük ekonomi olmaktan vazgeçti ve o da faiz artırmadı ve ABD’nin artırmasını beklemeye başladı.
Avrupa, 2014 yılında ve 2015 yılının başında oldukça sorunluydu. Türkiye ise bu dönemde, Avrupa sorunlu iken bile, yüzde 3 civarında bir ortalama büyüme yakaladı. Krizden etkilenmeye rağmen ve ihracatının yüzde 60 kadarı Avrupa ülkelerine iken yine de yüzde 3 büyüme yakalamak iyidir... Tabii bu durumda cari denge açığının daraldığını, temel nedeninin de azalan ihracat nedeni ile iyice azalan ithalat olduğunu da vurgulayalım. Ama yanlış nedenle cari denge azalışı ise pek arzu edilmemesi gereken bir olgu... Çünkü durgunluk iç ekonomiden geliyor ve beraberinde de artan işsizliği de getirir. Nitekim tarım dışı işsizlik 2014 sonu ve 2015 yıllarında arttı ve yüzde 12.5 düzeyine geldi.
Ancak bu arada bizden daha büyük sorun yaşayan bazı gelişen ülkeler, 2015'te ortalığa döküldü. Çünkü Çin bir ekonomi yaklaşımı değişikliği yapmaktaydı ve de yatırım ve ihracat yerine, iç üretim ve iç tüketim artışı hedeflemeye dönmüştü. Bu durumda Çin’e emtia demir çelik, bakır, krom, nikel ve bezeri birçok emtiayı satan ülkeler çok zor duruma düştü ve paraları değer kaybederken, döviz kurları yerel paraları hırpaladı ve faizleri artırmaya mecbur kalırken de büyümeleri de iyice düştü. Petrol satanlar da azalan talep ortamında ayni sorunları yaşamaya başladılar. Sorunlular, gelişen ülkelerin yıllarca emtea satarak ileriyi düşünmeden tüm geliri tüketen ülkeleri... Türkiye, Rusya ve İran ile olası sorunlarına rağmen ve mecburen Suriye’deki savaşa taraf olma durumuna gelmişken de Meksika, Malezya, Venezuela, Zambiya, Angola, Ghana ve daha birçok benzer yapıdaki ülkeler gibi değildi. Bu nedenle de ABD faizi artırdıktan sonra ve de Çin kenara çekilirken, daha önceleri iç ve dış siyasi gelişmeler sonucu hırpalanan paramız, bu sefer emtia satan ülkelerin paraları gibi fazla etkilenmedi. Bu durumda ve ABD’nin 2015 sonu faiz artışı sonrasında da piyasada çok dalgalanma olmaması, bizim Merkez Bankası'nı kendi faizini olduğu gibi tutmak ve yılbaşı sonrasını beklemek durumuna getirdi. Zaten Türkiye’de ortalama fonlama faizi yüksekti ve Merkez Bankası'nın da bir kere daha faiz artışı yapması pek gerekmiyordu .
Unutmayalım ki Merkez Bankası faizi yükseltmeden de sıkılaştırma yapabilir. Yani verdiği kredinin kaynağının tipini değiştirerek faiz artışı ilanı yapmadan da likiditetyi azaltabilir ve faiz artmış veya azalmış gibi etki yaratabilir. Kaldı ki esas ortalama faizi hesaplarken de TCMB dışında BİST tarafından verilen gecelik kredilerin faizi, gecelik ve daha uzun vadeli repo ve ters repoların daha yüksek olan faizleri de hesaba katılırsa ortalama faiz yüzde 8.8 olarak değil, çok daha yüksek olarak hesaplanmalıdır. Bu nedenle aslında ortalama faizimiz, Merkez Bankası'nın tüm faizlerinin ortalamasından çok daha fazladır. Merkez Bankası, bu nedenle türbülansın artıp artmayacağını beklemek istedi ve zaten aslında yüksek olan ortalama faizi ellemedi. Yılbaşı sonrasında ABD, Avrupa ve Türkiye'de volatilite artmazsa, Merkez Bankası faiz artırmaktan vazgeçecek, koridoru sadeleştirme yaklaşımına dönecek. Sabreden derviş doğruyu görecektir ama birçok kişi ve kurum da konunun detaylarını bilmeden Merkez Bankası'nı eleştiriyor. Petrole gelirsek; fiyat daha bir iki yıl kadar geçmiştekinden düşük kalacak. Bu, Türkiye için önemli bir durum. Biz de bu dönemi uzun dönemli politika değişikliği hazırlığı için kullanarak değerlendirmeliyiz.