USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Burak  Karabacak

YAZARLAR

1.08.2021 13:57:00

Bir ‘dikkat' kaç para eder?

Televizyon ve radyo kanallarının sayısı, bugün Andy Warhol'un tahmin edemeyeceği kadar çok. Sosyal medya, 40 yıl önceki kalabalıktan çok başka bir kalabalığın elinde şekilleniyor. Warhol, "Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak” dediğinde, bu cümlede geçen iki terimin anlamı 40 yıl öncesiyle aynı değil; ‘15 dakika' ve ‘ünlü olmak'… İşinizin bir yerinde ürettiğiniz bir mesajın, birine ulaşmasıyla ilgili bir temenni varsa; ‘dikkat ekonomisi'nin bir oyuncususunuz demektir

Andy Warhol; "Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak" dediğinde yanılıyordu. Çünkü onun yaşadığı dünyada birkaç büyük yayın kuruluşu, birkaç büyük kamera (gerçekten büyük ve pahalı) ve az sayıda elit uzman vardı. Ünlü olmanın tanımını aynı ekrana dikkat kesilmiş kalabalıklara bakarak yapıyor ve herkesin kısa bir süre için de olsa az sayıdaki bu kameraların önünden geçeceğini tahayyül ediyordu. Peki, son 40 yılda ne oldu? Kameralar küçüldü, ucuzladı ve milyonlarca üretildi. Artık her gün binlerce kişi tarafından binlerce kişiye doğrultuluyor. Televizyon ve radyo kanallarının sayısı bugün Andy Warhol'un tahmin dahi edemeyeceği kadar çok. En nihayetinde sosyal medya 40 yıl önceki kalabalıktan çok başka bir kalabalığın elinde şekilleniyor. Bugün bu cümlede geçen iki terimin anlamı, 40 yıl öncesiyle aynı değil; '15 dakika' ve 'ünlü olmak'.

O DÖNEMDE; ÇOK OLAN DİKKAT, AZ OLAN İSE İÇERİKTİ

Onun yaşadığı dünyada kamera, insanların topluca dikkat kesildikleri bir andaki gözü temsil ediyordu. Yönünü nereye çevirirse oradaki kişi veya obje toplumsal hafızaya kazınmaya, kamusallaşmaya müsait oluyordu. Bu da kameranın çevrildiği kişinin diğerlerinden ayrışmasını ve taşıdığı mesaja göre belirleyici kitlenin zihninde bir yere konumlanmasını sağlıyordu. Sonrasında bu belirleyici kitle; gündelik sohbetlerinde, bu mesajları başkasına aktarıyor ve tıpkı salgın, ekonomi, savaş gibi üzerinde konuşulacak ortak (toplumsal) konular listesine ekliyordu. İşte Andy Warhol, 'ünlü' dediğinde muhtemelen zihninde canlanan şey, toplumun büyük kesiminin zihninde aynı yere konumlanmış ve diğer insanlardan keskin çizgilerle ayrılan bir imgeydi. Çünkü o gün çok olan dikkat, az olan ise içerikti. Bugün, durum bunun tam tersi. Binlerce kamerayla üretilmiş, binlerce insan görseliyle bilgi bombardımanına tutulmadığımız bir gün bile yok. Ve bu her geçen gün içeriğin daha değersiz, birinin dikkatini çekebilmenin de daha değerli olmasını sağlıyor.

GÜNÜMÜZDE EN ÇARPICI MESAJI VERECEK İÇERİK BİLE 15 DAKİKALIK KURGUYA SAHİP

Yine onun yaşadığı dünyada, bir içeriği üretmek o kadar pahalı ve bunun karşısında insanların içeriğe açlığı (dikkat) o denli fazlaydı ki, bugün herkes için tahammül edilemez sıkıcılıkta olacak mesajlar dahi 120-150 dakikalık içeriklerle verilebiliyordu. Warhol ise böyle bir evrende alelade bir insana bile (imgesel de olsa) içeriğin %10'unu fazla görmüyordu. Bugün ise çarpıcı bir mesajı vermek için kurgulanmış bir içerik bile bütünü 15 dakikadan oluşacak şekilde kurgulanıyor. Çünkü 'dikkat' artık o kadar az ki; bazen gün içerisinde kendileri ve sevdikleri için bile rezervlerinde dikkat bulamayan insanlar, birine dikkatini verecekken istemsizce daha temkinli davranıyor.

BUGÜN; YAYINLAR FAZLA, DİKKAT AZ VE EKONOMİNİN DOĞASI GEREĞİ AZ OLAN ŞEY DAHA DEĞERLİ

Kısaca dün yayın az, dikkat fazlaydı ve ekonomi yayıncı ekonomisiydi. Bugün ise yayın fazla, dikkat az ve ekonominin doğası gereği az olan şey daha değerli. Bu sebeple tüm yayıncılar artık dikkat ekonomisinde faaliyet gösteriyor. Burada kastedilen dikkat, odaklanmak anlamında kullanılmıyor. Daha çok kişinin gün içerisinde düzenli aldığı uyaranların yarattığı alışkanlığı kıran ve kişinin bedeninin 'kulak kabartmak' olarak tepki verdiği durum kastediliyor. İlk bakışta "O halde garip garip sesler çıkarıp en çok dikkati biz çekelim ve kazanalım" fikri akla yatkın gelse de, bu pek mümkün değil. Bunun iki sebebi var: Birincisi; insanlar bir kez kandırıldıkları uyarana çok hızlı duyarsızlaşıyorlar. İkincisi; buna izin vermeyen makineler tarafından korunuyoruz. Örneğin, dünyada hergün yaşanan mail trafiğinin %92'si spam mail. Bu istenmeyen postaların birçoğu ya kredi kartı bilgilerinizi çalmak için ya da pornografik bir içeriği yaymak için gönderiliyor. Google, Yahoo, Outlook gibi mail servis sağlayıcıları her geçen gün daha çok insan gibi düşünmeye başlayan zekalarıyla, bu trafiğin büyük bir kısmından bizi koruyor. Böylece garip garip sesler çıkaran tüm yayıncılar, gelen kutunuza ve arama motorundaki arama sonuçları listesine erişememiş oluyor. Bu korumacılık bazen öyle seviyelere çıkıyor ki; iyi niyetli bir yayıncı insanlar için çok faydalı olacak bir içeriği makinanın yanlış anlayacağı şekilde oluşturursa o da bu koruma duvarından nasibini alıyor. Saniyede 50 binden fazla arama için sonuç sayfası yaratan ve her aramada öğrenmeye devam eden Google, bu makinalardan sadece biri. Bir makinanın işleyiş biçimini kavramak bir insanın zihninin işleyişini kavramaktan görece daha kolay. Burada sorunun büyüğü, makinaların koruma duvarlarını aşmak değil. Teknik iyileştirmelerle ve güncel kalarak bu başarılabilir.

Asıl sorun, makinanın koruma duvarını aştıktan sonra başlıyor. Çünkü karşınıza hayatta kalmanın yollarını çok daha hızlı öğrenen ve binlerce kez bu garip sesler tarafından taciz edilmiş, kandırılmış, canı yanmış insan zihni çıkıyor. Bu zihin öyle bir bloklama yeteneğine sahip ki; çoğu zaman sahibi olan kişi dahi bunun farkında olmuyor. Her yayıncı kurumun, bu iki problemle baş etmek için muhakkak çeşitli politikaları vardır.

GOOGLE'I DİNLEYİN, ANLAMAYA VE İŞ BİRLİĞİ YAPMAYA ÇALIŞIN

Özellikle konunun sarsıcılığı karşısında henüz ne yapacağını bilemeyen yayıncılar için duruşu ve ne yaptığı farketmeksizin en zararsız çözüm önerisi şu olacaktır: Google'ı dinleyin, anlamaya ve iş birliği yapmaya çalışın. Çünkü Google, yukarıda bahsedilen işi o kadar uzun zamandır yapıyor ki; sahip olduğu içgörü, çoğu kurum ve kişinin hayal edemeyeceği seviyede. Bu sebeple her yayıncı kuruluş, Google'ı dinlemek ve anlamakla görevli birini istihdam edebilir veya bir departman kurabilir. Hatta daha az maliyetli bir başlangıç için hazırda içeride bulunan bir personel, Google'ı dinlemekle görevlendirilebilir. Google zaten anlaşılmak isteyen ve yayıncılarla arasındaki iletişim kanallarına yatırım yapan bir şirket. https://www.thinkwithgoogle.com/ https://creatoracademy.youtube.com/page/course/get-discovered gibi sayısız kurs, eğitim ve topluluğu var. Şirket içerisindeki konuya merakı olan birinin, mesaisinin sadece onda birini dahi Google'ı dinlemeye ayırarak şirketi için büyük katma değerler yarattığı çokça gözlemlenmiştir.

DİKKAT EKONOMİSİ OYUNCULARININ DİKKATİNE

En nihayetinde TV, radyo, sosyal medya, dergi veya gazete hangi alanda çalışıyor olursanız olun, işinizin bir yerinde ürettiğiniz bir mesajın, birine ulaşmasıyla ilgili bir temenni varsa; 'dikkat ekonomisi'nin bir oyuncususunuz demektir. Ve bu oyunun kurallarının demokratik bir zeminde, yüksek katılımcılıkla belirlendiği de söylenemez. Muhtemelen Andy Warhol bugün yaşasaydı; Andy Warhol olması, o gün yayıncı ve yapımcılarla kurduğu ilişkiyi Google ve Facebook ile kurmasına bağlı olurdu. Belki sonunda da şöyle derdi: "Birgün herkes 15 dakikalığına kendini bir makinaya anlatmak zorunda kalacak."