Hikaye şöyle gelişiyor; İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 1901 mezunu Faik İskender Göksel, 1902’de Eczane-i Saadet adını verdiği eczanesini Kızıltoprak’ta açıyor. 1928’de ise Moda’ya taşınıyor. Harf devrimiyle de eczane, Moda Eczanesi adını alıyor. 1935'te Faik İskender Bey’in vefatıyla, bu kez işi oğlu devralıyor ve 2 yıl boyunca işlettikten sonra eczaneyi satışa çıkartıyor. Babam Halil Sezer de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 1925 mezunu. Eczane satışa çıkarıldıktan sonra babam, 1937'de eczaneyi satın alıyor. Benim de 5 yaşından itibaren çocukluğum, bu eczanede geçiyor. 18 yaşına geldiğimde fiilen idare etmeye başladım. 70 yıldır da buradayım.
Eczacılığı, sağlık sektöründeki son durak olarak tanımlayabiliriz. Eskiden ilaçlar, eczacılar tarafından hazırlanırdı ama sonraları fabrikalarda üretilmeye başlandı. Dolayısıyla mesleğimiz zamanla fabrikasyonlaştı. Yani mesleğimiz de değişime uğradı. Ancak bazı kavramlar değişmez. Eczacılık ve tıp, her zaman var olacak.
Eczacı, aynı zamanda dert doktorudur. Ve tabii ketumiyet önemlidir. Genç eczacılara tavsiyem, mesleklerini sevmeleri olacak. Paraya ehemmiyet vermesinler çünkü eczacılık para kazandıran bir meslek değil. Kanaat ederek ve mesleğini severek yaparlarsa başarılı olurlar. Eczacılığın zorlu tarafı, nöbetçi olduğumuz gecelerde yaşanır. Çünkü kimin geldiğini bilemez, tedirginlik yaşarsınız. Mesleğinizi severek yapıyorsanız, keyiflidir.