USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Murat  Yeşildere

YAZARLAR

31.08.2017 11:12:00

Çin’de vicdan ile cüzdan muhasebesi

Çin’in satın alma gücünün ürün ve hizmetler konusundaki yadsınamayacak etkisinin artık eğitim, akademi, hatta entelektüel alanda da yaygınlaştığının altını çizmemiz lazım. Çin de bu gücün sınırlarını test etmeye yönelik önlerine çıkan fırsatları kullanmaktan çekinmiyor

Murat Yeşildere / [email protected]

 

Dünyanın en büyük ekonomisi olma sıfatını sadece nüfusuna bağlamak istemeyen Çin, entelektüel birikimini daha da artırmak için yapılandırılmış adımlar atıyor. ABD üniversitelerinde eğitim alan Çinlilerin sayısı 328 bine ulaşırken yaklaşık 91 bin Çinli öğrenci de İngiliz üniversitelerinde, Avrupa Birliği’nden gelen öğrencilerin ödediğinin iki, hatta üç katı bedeller ödeyerek eğitim alıyorlar. Çin’in eski Başbakanı Wen Jiabo’nun kızı yönettiği vakıf üzerinden Cambridge Üniversitesi’ne 4.8 milyon dolarlık bir katkı sağlayarak, Çin dilinin gelişimi alanındaki araştırmalara destek vermiş. Mevcut Çin yönetimine yakın olduğu iddia edilen Hong Kong’lu iş adamı Ronnie Chan, 2014 yılında Harvard Üniversitesi’ne yaptığı 350 milyon dolarlık bağışla, bu alandaki rekoru kırmış. Az veren candan, çok veren maldan mı diyelim, yoksa zenginin malı züğürdün çenesini yorar mı diyelim? Malum bunların muhasebesini tutmak bugün bana düştü! Ancak herhalükarda, Çin’in satın alma gücünün ürün ve hizmetler konusundaki yadsınamayacak etkisinin artık eğitim, akademi, hatta entelektüel alanda da yaygınlaştığının altını çizmemiz lazım. Çin de bu gücün sınırlarını test etmeye yönelik önlerine çıkan fırsatları kullanmaktan çekinmiyor. 

 

Ağustos ayı içinde, uluslararası basında (Wall Street Journal gazetesi, 24 Ağustos 2017), Çin yönetiminin Cambridge University Press’e, yayıncısı olduğu Chinese Quarterly dergisinde yer alan 300’ün üzerinde makaleye internet üzerinden ulaşımın yasaklanması talebi ile gittiği ve yayıncının da bu talebi kabul ettiği haberi yer aldı. Medyaya sızdırılan habere göre, dergide yayınlanan Tibet ve 1989 Tianmennan katliamı ile ilgili 315 makaleye internet ulaşımı Cambridge University Press tarafından kesildi. Çin yönetiminin talebi ile bu makalelere ‘sansür uygulayan’ Cambridge University Press bu haberin basına sızmasından sonra ise büyük tepki aldı. Özellikle Çin üzerine uzmanlaşan uluslararası akademisyen ve yazarlar, yayıncıya karşı büyük bir kampanya başlatarak, boykot tehdidini dile getirdiler; derginin başka bir yayıncıya devredilmesi olasılığı ve katılımcıların yazılarını çekmeye yönelmesi sonucunda da Cambridge University Press aldıkları kararın ‘geçici’ olduğunu iddia ederek, makalelere internet iletişimine imkan kılmakla kalmadı, bu içeriğe abone olmayanların dahi ulaşabilmesine izin verdi. Kuşkusuz bu açıklamanın ve karar değişikliği ile ilgili haberlerin arasında Cambridge University Press’in son beş yıldır Çin’de her yıl çift basamaklı yüzdelerle büyüdüğü yer almadı. 


Yayıncının aldığı bu karara henüz Çin yönetiminden bir cevap gelmedi; ancak Xi Jinping rejiminin kontrolünde olan Global Times gazetesinde, imzasız çıkan bir yazıda, ‘Batı kurumlarının seçme özgürlüğüne sahip olduğu’ belirtilirken, ‘Eğer bu kurumlar Çin tarzını (Chinese Way) beğenmiyorlarsa, bizimle etkileşim içinde bulunmayı bırakabilirler’ dolaylı tehdidi de yer aldı. Yazının devamında ‘Eğer bu kurumlar Çin internet pazarının önemli olduğunu düşünüyorlarsa Çin kanunlarına saygı duymalı ve Çin tarzına uymalılar’ diye de eklendi. Hatta yazının bitiminde, gazete ‘Birkaç makalenin Çin internetinden kaybolması çok da önemli değil’ demekten de geri kalmadı. 


Sözün özü, kendini ifade etme özgürlüğünün sorgulandığı Çin ve benzer ülkelerde entelektüel sermayenin de yönetimler tarafından kontrol edilmeye çalışılmasına yönelik bu örnek ne ilk, ne de son olacak. Hatta sadece Çin’de değil, başka benzer coğrafyalarda da görmeye devam edeceğimiz bu örneklerde, sadece özel sektör kurumlarının değil, akademik kurumların da vicdan ile cüzdan muhakemesi yapmak durumunda kalacakları anlaşılıyor. Söylemeye gerek yok, sansürü teşvik eden ve fikir özgürlüğünü kısıtlayan ülkelerin, ekonomik dinamiklerinden ve sahip oldukları potansiyelden bağımsız olarak uzun vadede refaha ulaşabilmesi çok zor gözüküyor.

DİĞER YAZILARI