USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Deniz  Çakmakkaya

YAZARLAR

1.10.2021 14:14:00

İş dünyasında psikolojik devrim

Yaşam amaçlarımızla örtüşen, eşitlikçi, gelişime açık, pozitif işleyişe imkân veren şirketlerde çalışıyorsak, işimizden duyduğumuz tatmin büyür ve işimizi hevesle yaparız.

Ara sıra aklıma geliyor bu dizeler ve soruyorum ben de kendime yeniden, "Bir insan ömrünü neye vermeli?" diye. Bu sorunun cevabı, pandemi deneyimimizle beraber yeniden şekillendi. Hiç değişmeyeceğine inandığımız bir dünyada yaşam şekillerimiz ve çalışma tarzlarımız hızla değişirken bizim için gerçekten önemli olan şeylerin neler olduğunu sorgulama fırsatımız oldu. Ömrümüzün büyük çoğunluğunu geçirdiğimiz iş yerleri, yerinden oynamaz sandığımız hiyerarşiler, kalıplaşmış şirket kültürleri işin sürekliliğini korumak için dönüşüm geçirmeye başladı. Birçok şirket tüm bu geleneksel modeller olmadan da işlerin yürüdüğünü gördü. Bu süreci mümkün kılan dijital teknolojiler, iş hayatının kurallarını yeniden tanımlamak için bir fırsat yaratıyor. Ancak devrim niteliğinde sayılan dijital dönüşüm, sürdürülebilir bir iş yaşamı için tek başına yeterli değil. İnsanların ruhsal durumlarını her zamankinden daha fazla önemsemek gerekiyor. Bu dönemde çalışanların iyilik halini, karşılıklı güveni, otonomiyi, açık iletişimi, dayanışma kültürünü şirket değerleri arasına katabilenler iş dünyasının geleceğine yön verebilecekler.

İŞ HAYATINDA TABULAR YIKILABİLİR

Covid-19 pandemisiyle yaşamaya alışmışız gibi görünsek de sağlık, ekonomi, sosyal yaşamla ilgili belirsizlikler ortadan kalkmış değil. Buna bağlı olarak artan ve süren depresyon, kaygı, yas, obsesyon belirtileri birçok kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Evden çalışma modelinde iş ve özel yaşam sınırlarının bulanıklaştığı, ofise dönüş çağrılarının kaygıları tetiklediği, izolasyonun sosyal fobiyi arttırdığı durumlarda verimli bir çalışma atmosferinden bahsetmek mümkün olmuyor. Ruhsal kırılganlığın arttığı böyle dönemlerde daha kaygılı, daha hassas, daha isteksiz, daha öfkeli, daha dalgın olmak son derece anlaşılabilir. İşe dair ilginin, motivasyonun, yaratıcılığın azalması kişilerin potansiyellerini de etkiler. Şirketlerin ve yöneticilerin bu psikolojik zorlukları konuşacak ortamlar yaratması, anlamaya çalışması, empati ve güven ilişkisi geliştirmesi, sorunları çözmek için duyarlılıkla yaklaşması çalışanların desteklendiklerini hissetmelerini sağlar.

Ruh sağlığı konuları iş ortamındaki en yaygın tabulardan biriyken pandemi, bu konuların konuşulması için önemli bir alan açabilir.

YAŞADIKLARIMIZDAN NE ÖĞRENDİK?

İş hayatına yeniden anlam verecek değerleri taze bir bakış açısıyla tasarlamak için çalışanların sözlerine kulak vermek yardımcı olabilir. Tepeden inme talepler yerine diyaloğa dayalı kararlar almak için adımlar atılabilir. Hiçbir şey olmamış gibi yapmak yerine şirket olarak tüm bu sürecin nasıl deneyimlendiğini ve bu süreçten neler öğrenildiğini konuşabilmek yeni bir bakış açısı kazanılmasını sağlayacaktır. Hem olumlu hem de olumsuz deneyimlerin eşit derecede önemli olduğunun altını çizmekte fayda var.

Ne gibi psikolojik zorluklar yaşanıyor, yaşam öncelikleri neler, sosyal ilişkileri nasıl güçlendirirsiniz, işten ya da evden çalışma modelleri gerçekte nasıl işliyor, ortak hedefleriniz hâlâ geçerli mi, iyilik halini geliştirmek için neye ihtiyaç var?

Her bireyin içgörülerine ve deneyimlerine samimi bir merakla yaklaşmak kolektif şirket ruhunu da besleyecektir. Yaşam amaçlarımızla örtüşen, eşitlikçi, gelişime açık, pozitif işleyişe imkân veren şirketlerde çalışıyorsak, işimizden duyduğumuz tatmin büyür ve işimizi hevesle yaparız.

İş ortamında rakamlar kadar duygulardan da rahatlıkla bahsedildiğinde gerçek ve ilerici bir devrimden söz edebileceğiz.