USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%

Sanat

13 Temmuz 2018 16:50

"İşin Özünde Asıl Amacım; Mekanlarda Işık ve Obje Algısını Değerli Kılmak"

Çağla Cabaoğlu Gallery sanatçılarından Şenol Altun, ikinci kişisel sergisi olan 'Aydınlatan Heykeller Vol. II' ve 'Fotomorfoz' sergileri ile 42 Maslak Art!SPACE Gallery’de sanatseverlerle buluştu. 1 Ağustos’a kadar sürecek olan ve son yılların en dikkat çeken çağdaş sanat ve tasarım (art&desIgn) sergilerinden biri olarak görülen sergi; ‘ileri dönüşüm sanatı’na da özgün bir örnek olarak gösteriliyor ve büyük beğeni toplamaya devam ediyor. bu sergi vesilesiyle bir araya geldiğimiz Şenol Altun sor

"İşin Özünde Asıl Amacım; Mekanlarda Işık ve Obje Algısını Değerli Kılmak"

Meral Erdoğan / [email protected]

İlki 2014 yılında gerçekleşen serginiz 'Aydınlatan Heykeller'in hikayesi nasıl başladı? Sonrası için planlarınız var mı? Vol III'ü beklemeli miyiz?

Işığa olan bağımlılığımın bir sonucu olarak ortaya çıktı Aydınlatan Heykeller… 
Fotoğrafçılık mesleğim gereği ışık konusuna fazla hassasım. Bulunduğum mekanlarda, yapılan aydınlatma tercihlerini düzeltmeye ve doğru ambiyansı yaratmaya çalışırım hep. Ayrıca toplayıcılık huyum da vardır. Gittiğim her yerden bana ilginç gelen malzeme ve formları toplarım. Aklımın bir köşesinde bu malzemeleri ışıkla nasıl birleştirebilirim düşüncesi de hep vardı. 5 yıl kadar önce bu iki konu kendiliğinden bir araya geldi. Topladığım malzemeleri aydınlatma fonksiyonuyla birleştirerek farklı objeler yaratmaya başladım. İlk eserlerimi 2014 senesinde yine, ileri görüşlü arkadaşım Çağla Cabaoğlu’nun galerisinde sergilemiştim. Sonrasında durmaksızın çalıştım. Geldiğim nokta; sanat uzmanlarının art&design olarak tanımladıkları bu heykeller… 
Yaptığım bu işten müthiş keyif alıyorum. İşin özünde asıl amacım; mekanlarda ışık ve obje algısını değerli kılmak. Duracağımı hiç sanmıyorum. Üçüncü, belki beşinci sergi bile olabilir ileride… Ancak form ve fonksiyon olarak nasıl bir hale evrilirler şimdiden bilemiyorum. Hayatın bana katacaklarına bağlı biraz da. 

'Fotomorfoz' ve 'Aydınlatan Heykeller Vol. II' iki farklı disiplinde eserler barındırıyor. İki ayrı sergi değil de birlikte olmalarının özel bir sebebi var mı? Birlikte ve ayrı ayrı durduklarında bize ne söylüyorlar? 


Evet, fotoğraf ve tasarım disiplinlerinden eserleri altlı üstlü iki ayrı alanda peş peşe ama bir bütün olarak izleyebiliyorsunuz. Fikir Çağla’dan çıktı. Aydınlatan Heykeller için ikinci sergiyi programlarken, bazı fotoğraflarımı gördü ve onları da sergilememizi önerdi. 
Fotomorfoz; bilindik nesnelerin ışıkla etkileşimi sonucu, anlık gerçekliğini kaybedip sanki başka bir boyuttan bize görünmesi demek. Bu etkileşimle algımız değişir. Baktıkça farklı bir bakış açısı kazanırız.  
Fotoğraflardan oluşan 'Fotomorfoz' sergim de, 'Aydınlatan Heykeller Vol. II' de, ışıkla olan ilişkimi, ona olan hassasiyetimi yansıtıyor. Aslında bir açıdan, üst katta izlediğiniz fotoğrafların ardından aşağıdaki heykellerde kendi sanatsal yolculuğumda geldiğim noktayı görüyorsunuz. O fotoğraflar olmasaydı bu heykeller de olmazdı. 

Bir söyleşinizde “Dört yıl boyunca ilginç malzemeler topladım” diyorsunuz. Bir buçuk yıllık  çalışmanızın ardından ise sergide 20 eser yer almıştı. Vol. II’de yer alan çalışmalarınız da dört yıllık bir aradan sonra tekrar bizlerle buluştu. Bu iki dönemde çalışma ve üretme süreçlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Birbirlerinden ayrılan yanları var mı?

İlk sergimde de yine ağırlıklı olarak endüstriyel atık malzemelerle çalışmıştım. Temelde hedef aynıydı tabii; toplamış olduğum atık malzemelere ışığı da katarak özgün bir form, bir kimlik kazandırmak… O zamanki eserlerime baktığınızda belki sadece “Ne ilginç lambalar” derdiniz. Son 4 yılda, topladığım malzeme de, hayal gücüm de zenginleşti. Yine kullanıma yönelik eserler olmakla birlikte daha önce yaptığım formların üzerine çıkmak istedim. Biraz daha karmaşık hale geldi tasarımlarım. Bugün heykellerimin her biri; gün ışığında bulunduğu mekana farklı bir hava katan bir tasarım objesi, hava karardığında ise bir ‘ışık kaynağı’ ve her biri tek.

Kullandığınız 'endüstriyel atık' malzemelere nasıl ulaştığınızdan bahseder misiniz? Bu konuda destek alıyor musunuz?

Bu konuyu açmanıza sevindim, bence önemli bir konu bu. Malzemelerin çoğunu sanayi sitelerinden, hurdacılardan topluyorum. Hayatta başka başka kullanım amaçları için üretilmiş, kullanılmış, sonra ömürlerini tamamlamış, bir daha da bu şekilde kullanılmayacak endüstriyel malzemeleri tercih ediyorum. Ağırlıklı olarak otomotiv sanayiinden parçalar oluyor bunlar. Bugüne kadar hep kendi cebimden karşıladım maliyetleri. Örneğin bir otomotiv firmasının desteği ile iş çok başka yerlere gidebilir. Bana göre bu çalışmaların en önemli boyutlarından biri;  değersiz atfedilenin değerli olana dönüşümü, gözden çıkarılmış bir malzemenin yeni bir boyutta yeni bir formda yeniden hayat buluşu… Aslında biz buna 'ileri dönüşüm' diyoruz. Bu; dünyada da 'upcycling' tanımı ile her geçen gün büyüyen bir akım. Bu tarz eserler üreten dünyaca ünlü tasarımcılar var. Ancak şimdiye dek yaptığımız araştırmalara göre, benim heykellerim gibi bir formda iki görev birden üstlenen tasarımlar ortaya koyana rastlamadık. 
Şimdilerde büyük otomotiv holdinglerinden biri ile görüşme halindeyiz. Çalışmalarıma destek olma konusunda ilgililer. Bakalım, güzel gelişmeler olabilir yakında. 

Çağla Cabaoğlu Gallery ile ilişkiniz ne zaman ve nasıl başladı?

İlk sergimden kısa bir süre önce bir dost vesilesiyle tanışmıştık Çağla ile. Eserlerimi gördü ve her zamanki ileri görüşlülüğü, geniş vizyonu ile benim de ufkumu açtı. Hayat böyledir. Bir yola girersin ve karşına doğru insanlar çıkar. Onunla birlikte yürüyeceğimiz uzun bir yol var önümüzde. 

Yine bir söyleşinizde, “New York Museum’da bir tasarımım olsun istiyorum” diyorsunuz. Bununla ilgili bir gelişme var mı?

Heykellerimin yurt dışında çeşitli sanat fuarlarında sergilenmesi gündemde. Ancak New York Museum’da bulunması konusu hâlâ en büyük hayallerimden biri olarak baş sırada yer almaya devam ediyor. Hayal etmekten vazgeçmemek lazım.

EN ÇOK OKUNANLAR