Kökleri 18’inci yüzyıldaki kadın hakları hareketine kadar gitse de, bazılarının ‘ikinci dalga’ olarak tanımladığı feminizmin modern temellerinde Betty Friedan’ın kadın hakları tarihinde yer eden önemli kitabı ‘The Feminine Mystique’ yer alıyor. Kitabın yayımlandığı dönemde yani 1960’lı yıllarda ABD’de çalışmayan annelerin oranı yüzde 50 seviyesine ulaşmıştı. Yine ABD rakamları ile 2000’li yıllarda, çalışmayan annelerin oranı yüzde 20’lere kadar düştü, yanı istatistiklerde büyük gelişme kaydedildi. Cinsiyet eşitliği konusunda artan farkındalık, ekonomik koşulların çetinleşmesi ile tek maaşlı ailelerin hayatta kalmasının güçleşmesi, artan boşanma oranları ile yanlız yaşayan annelerin sayısının artması, çalışmayan annelerin oranının azalmasına etki eden unsurlar arasında yer alıyor. Diğer taraftan Pew Araştırma Merkezi’nin tahminlerine göre özellikle artan göçmen nüfus da çalışmayan annelerin sayısının azalmasına etki ediyor. Ancak değişim sadece rakamlarda değil. Dünya her geçen gün ‘daha hızlı dönüyor’ ve artık feminizm için de, bir ‘üçüncü dalga’nın tanımlanması ihtiyacının olup olmadığı tartışılıyor.
‘HEFORSHE’ MOTTOSU
Elle Dergisi de, feminizm markasının yeniden ziyaret edilip lansmanının yapılması amacı ile çıkacak Aralık sayısını bu konuya ayırmış. Yeni lansmanla ilişkilendirilen projenin yüzü olarak ise Emma Watson seçilmiş. İngiliz aktrist Emma Watson sanatı kadar, belki daha da fazla Birleşmiş Milletler’de son yaptığı konuşma ile gönüllere taht kurdu. Cinsiyet eşitliğinden ziyade fırsat eşitliği konusunun altını çizen Watson, dile getirdiği ‘HeForShe’ mottosu ile bu konuya erkeklerin de destek vermesi gerektiğinin altını çizdi ve çağrı yaptı. İngiliz konfeksiyon markası Whistles da Elle Dergisi’nin kampanyasını destekleyerek, özel tişörtler tasarlamış. Whistles perakende ağının ülke bazındaki 40 mağazasında, 45 sterlin fiyatla satışa sunulan tişörtler büyük ilgi ve talep gördü. Dergi ve Whistles kampanyanın gördüğü ilgiyi artırmak için Ed Milliband ve Nick Clegg gibi politikacılar başta olmak üzere birçok tanınmış simaya ‘This is what a feminist looks like’ (İşte bu bir feministin görüntüsü) yazan tişörtleri giydirdiler ve fotoğraflarını uluslararası medya ile paylaştılar. Elle Dergisi projenin içerik anlamındaki temellerini oluştururken, 1866 yılından bu yana kadın haklarını savunan The Fawcett Society ile işbirliği yapma kararı almış. Whistles tarafından satılan tişörtlerin tüm gelirleri de The Fawcett Society örgütüne aktarılıyor. Sadece İngiltere’de değil, uluslararası arenada büyük yankı uyandıran kampanya ve inisiyatifin, derginin Aralık sayısı piyasaya çıktıktan sonra daha da alevleneceği aşikar.
İRONİK BİR BOYUT
Konunun ironik bir boyutu ise İngiliz basınının takipçiliği ile ortaya çıkan ‘yaman bir çelişki’. İngiltere’de Whistles tarafından bu kampanya için tasarlanan ve ürettirilen tişörtlerin Mauritius Cumhuriyeti’nde üretildiği ortaya çıkıyor. Buraya kadar herşey normal ama başlatılan araştırmanın sonuçları maalesef Mauritius fabrikasında tişörtleri üreten kadınların saatte bir sterlin’in altında ücret alan ve çok zor koşullarda çalışan emekçi kadınlar olduğunu göstermiş. Aylık geliri 120 sterlinin altında olan kadın emekçilerin tanesi 45 sterlinden feminizm için satılan tişörtleri üretiyor olması ve yaklaşık 15 kadın çalışanın, ranzalarda kaldığı tek odadaki yaşam koşulları maalesef arzu edilenin altında. Feminizmin sembolü olarak ürettirilen tişörtlerin kadın, daha doğrusu insan haklarına aykırı şartlarda üretilmesi kamuoyunda büyük ve haklı yankı buldu. İngiltere ve gelişmiş ülkeler Feminizm 3.0’ı tartışırken sadece Mauritius değil, dünyanın büyük kısmında Feminizm 1.0’ın henüz zihinlere yüklenmemiş olması, yaman bir çelişkidir… Bir milyon dolarlık soruyu ise sona sakladım. Sizce Türkiye’de feminizmin hangi versiyonu kullanımda? Yanıtlarınızı Twitter’da @MuratYeşildere adresime kopyalayarak paylaşın…