Turizm

20 Haziran 2025 13:37

"Türkiye'nin mutfak gücü, turizmin katma değer anahtarı olabilir"

Le Cordon Bleu Türkiye Direktörü Defne Ertan Tüysüzoğlu, "Turist sayısını değil, harcamayı artırmanın yolu gastronomi turizminden geçiyor. Türkiye'nin mutfak mirası bu fırsat için yeterince güçlü" diyor.

Le Cordon Bleu Türkiye Direktörü Defne Ertan Tüysüzoğlu, Türkiye'de gastronomi turizminin geldiği noktayı değerlendirirken Türkiye turizmi açısından sunduğu fırsatları Platin'e şöyle anlattı.

Dünya Turizm Örgütü'nün 2024 verileri, uluslararası turist hareketliliğinin pandemi öncesi seviyelere ulaştığını ortaya koyuyor. Türkiye, 62 milyonun üzerinde turist ağırlayarak en yoğun ziyaretçi çeken ülkelerden biri olmayı sürdürüyor.

GELİR İÇİN SAYIYA DEĞİL, STRATEJİYE İHTİYAÇ VAR

Buna karşın, turistlerin günlük harcama düzeyinde tablo farklılaşıyor. 2025 itibarıyla İspanya'da bir turistin kişi başı günlük harcaması 164 dolara ulaşırken, Türkiye'de bu rakam TÜİK'in 30 Nisan'da yayımladığı 1. çeyrek verilerine göre 99 dolarda kalıyor. Aynı rapor, turizm gelirlerinin yüzde 24,7'sinin yeme-içme harcamalarından oluştuğunu gösteriyor. Bu verileri zayıflık değil, yüksek potansiyel içeren stratejik bir fırsat olarak görüyorum. Eurostat'ın 2022 verilerine göre gastronomik etkinliklere katılan turistler, klasik ziyaretçilere göre yüzde 20-30 daha fazla harcama yapıyor. Yani aslında turizm gelirini artırmak için daha fazla ziyaretçiye ihtiyaç yok; doğru stratejilerle mevcut ziyaretçi başına geliri yükseltmek mümkün.

TÜRKİYE'NİN MUTFAK MİRASI HAZIR BEKLİYOR

Türkiye, zengin mutfak çeşitliliği, tarihsel mirası ve Avrupa ile Asya arasında köprü kuran eşsiz coğrafi konumuyla gastronomi turizminde öne çıkabilecek lider destinasyonlar arasında yer alıyor. Bu potansiyeli hayata geçirebilmek için dikkatli planlamalar yapılmalı, tanıtım süreçleri etkili kurgulanmalı ve temel bazı hatalardan uzak durulmalı.

GASTRONOMİNİN POLİTİKA SAHNESİNE GİRİŞİ

Gastronomi turizmi, 1-3 Kasım 2017 tarihleri arasında düzenlenen 3. Turizm Şûrası'nda devletin turizm politikalarına ilk kez doğrudan dahil edildi. Otel, tur operatörü ve ulaşım gibi geleneksel üçlü yapı içine yeni bir komisyon eklenerek gastronomiye resmî bir alan açıldı. Bu gelişme, hem daha fazla bütçe ayrılacağına hem de gastronominin stratejik olarak destekleneceğine işaret etti. Aynı zamanda Gaziantep'in 2015'te, Hatay'ın 2017'de ve Afyonkarahisar'ın 2019'da UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı'na gastronomi temasıyla kabul edilmesi, yerel yönetimlerin bu alana ilgisini artırdı.

2022 yılında ise Türkiye, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın öncülüğünde Michelin Rehberi'ne dahil edildi. Fransızların bir başka prestijli değerlendirme sistemi olan Gault&Millau da bu süreci yakından takip etti ve Türkiye'yi değerlendirme ağına ekledi.

HİKAYE SATMAZ, ÖZGÜNLÜK SATIYOR

Bu gelişmeler, elbette çok değerli başlangıçları temsil ediyor. Ancak gastronomi turizmini sürdürülebilir şekilde geliştirmek için yalnızca bu adımlar yeterli olmuyor. Bütüncül bir yaklaşım, temel altyapıdan kültürel doğruluğa kadar pek çok noktayı kapsamalı. Her şeyden önce, gastronomi destinasyonu olarak belirlenen bölgelerin temel ihtiyaçlara yanıt verebilecek altyapılara sahip olması gerekiyor. Oysa pek çok potansiyel taşıyan bölge, ulaşım, konaklama veya hijyen açısından hâlâ yetersiz kalıyor. Kırsal bölgelerde özellikle temizlik ve altyapı yatırımlarına öncelik verilmesi büyük önem taşıyor. Diğer taraftan, özgünlük konusu gastronomi turizminin temel direklerinden biri olarak öne çıkıyor. Son yıllarda 'hikaye satar' yaklaşımıyla, ürünün ya da tarifin gerçek kimliğine özen gösterilmeden, tarihî bağlamdan uzak uydurma anlatılar üretiliyor. Sonuç olarak her köşe başında 'tarihi' adı altında açılan lokantalar, börekçiler ya da lokumcular dikkat çekiyor. Bu durum hem turistin güvenini sarsıyor hem de kültürel mirasa zarar veriyor. Bir işletmenin 'tarihi' olması gerekmiyor. Kaliteli hizmet sunarak da pazarda kalıcı yer edinmek mümkün. Gerçeğe ve özgünlüğe sadık kalan işletmeler, uzun vadede çok daha fazla değer yaratıyor.

YERELDEN KÜRESELE: ROTALAR VE ÜRÜNLEŞTİRME

Yerellik, gastronomi turizminin en güçlü unsurlarından birini oluşturuyor. Türk mutfağı, bölgesel zenginliğiyle yalnızca lezzet sunmakla kalmıyor; aynı zamanda her bir lokma, yaşanmışlık ve kültür barındırıyor. Ancak bugün gastronomi turizmi hâlâ büyük ölçüde İstanbul ve Kapadokya gibi popüler destinasyonlara yoğunlaşıyor. Oysa Hatay, Kars, Karadeniz gibi daha az bilinen bölgeler, gastronomi yoluyla tanıtıldığında hem ekonomik fayda yaygınlaşıyor hem de turistik yoğunluğun yaratacağı yıpranma dengeleniyor. Bu noktada 'ürünleştirme' kavramı önem kazanıyor. Yerel mutfak değerleri, hem ürün hem de hikâye olarak yeni gastronomi rotalarına dönüştürülebiliyor. Bu rotalar, etkili pazarlama stratejileriyle tanıtıldığında hem turiste hem de bölge halkına katkı sağlıyor. Bugün Urla, Tekirdağ, Denizli bağ yolları bu anlamda başarılı örnekler oluşturuyor. Benzer şekilde Güneydoğu Baharat Rotası ya da Ege Zeytin Rotası gibi tematik rotalar hayata geçirilebilir. Ancak bu rotalar yalnızca yeme-içmeyle sınırlı kalmamalı. Doğal güzellikler, kültürel miras ve bölgeye özgü aktivitelerle zenginleştirildiğinde, çok katmanlı ve özgün deneyimler ortaya çıkıyor.

YENİ BİR GASTRONOMİ ÜRÜNÜ: ŞEFLER

Gastronomi dünyasında artık şefler de birer marka haline geliyor. Özellikle yerel ürünlerle yaratıcı menüler hazırlayan ve Türk mutfağını modern yorumlarla anlatan şefler, uluslararası alanda güçlü bir tanıtım aracı hâline dönüşüyor. Bu noktada TGA gibi kurumların, uluslararası ağlara sahip ajanslarla birlikte çalışarak Türk şeflerin yurt dışındaki etkinliklere katılımını kolaylaştırması büyük önem taşıyor. Elçi-şeflere uçak bileti desteği gibi teşvikler sağlanarak, Le Cordon Bleu gibi prestijli okullarda düzenlenen workshoplara katılımları desteklenebilir. Ayrıca dünya metropollerinde açılacak pop-up restoranlar aracılığıyla bu şeflerin tarifleri doğrudan hedef kitleyle buluşturulabilir. Bu etkinlikler Türkiye'deki gastronomi rotalarıyla bağlantılı hâle getirildiğinde, hem tanıtım hem de iç turizm açısından önemli bir sinerji yaratılmış olur.

EĞİTİMLE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALİTE

Fransız bir şef adayı, mesleğinde yükselmek için Fransız mutfağı eğitimi alması gerektiğini biliyor. Ancak Türkiye'deki genç bir aşçı adayının, Türk mutfağını öğrenmek için aynı bilince sahip olduğunu söylemek zor. Oysa gastronomi turizminin sürdürülebilir olabilmesi için sadece tarifleri değil, mutfak kültürünü, hijyen kurallarını, sürdürülebilirliği ve misafirperverlik anlayışını da içeren kapsamlı eğitimler gerekiyor. Ayrıca günümüzde dijital araçlar ve teknoloji kullanımı da genç şeflerin olmazsa olmazları arasında yer alıyor. Kamu-özel sektör iş birlikleriyle açılacak gastronomi okulları, uluslararası kalite standartlarında eğitim programları sunarak bu ihtiyaca yanıt verebilir. Gastronomi turizmi ; Türkiye'nin turizm gelirlerini artırmak, kırsal kalkınmayı desteklemek ve kültürel mirasını dünyaya anlatmak açısından eşsiz bir fırsat sunuyor. Ancak bu büyüme süreci ancak planlı, bilinçli ve nitelikli insan kaynağıyla mümkün hale geliyor. Türkiye, özgünlüğünden ödün vermeden, yerel toplulukları sürece dâhil ederek ve kaliteli eğitime yatırım yaparak gastronomi turizminde dünya çapında söz sahibi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

EN ÇOK OKUNANLAR