Bu ay Platin Portre serimizde İpekyol Yönetim Kurulu Üyesi ve KOZA Genç Moda Tasarımcılar Yarışması Jüri Başkanı Nejdet Ayaydın'ı ağırlıyoruz. Bizi evinde misafir ederek sorularımızı yanıtlayan Nejdet Bey, özellikle genç okurlarımız için oldukça ufuk açıcı açıklamalarda bulundu, hayatındaki anlam arayışına dair samimi paylaşımlar yaptı. Ayaydın; ailesine, yaşamına, hayattaki temel gayesine, hobilerine ve iş vizyonuna dair sorularımızı büyük bir titizlikle cevapladı. Buyurun hep birlikte okuyalım...
"ÜRETMEK SADECE BİR EKONOMİK FAALİYET DEĞİL, BİR DİRENÇ BİÇİMİDİR"
*Nasılsınız Nejdet Bey? Şu ara hayata, gündeme ve yaşama dair neler düşünüyorsunuz, kafanızı neler meşgul ediyor?
Dünya ve bölgemiz zor bir dönemden geçiyor. Bir yandan salgın sonrası hemen hemen tüm dünya ülkelerinin ortak sorunu haline gelen enflasyonla mücadele, bir yandan ekonomik belirsizlikler, bir yandan savaşlar... Bu zorlukların tam ortasında üretmeye, ilham vermeye ve inşa etmeye devam ediyoruz. Çünkü üretmek sadece bir ekonomik faaliyet değil bir direnç biçimidir. İpekyol'da, Koza Yarışması'nda ve dahil olduğum tüm projelerde bu perspektifle çalışıyorum. Gündemimde, Türkiye'nin genç yaratıcı gücünü daha görünür ve daha etkili kılacak platformlar yaratmak var. Moda, tasarım ve kültür üzerinden hem ekonomik hem toplumsal değer üretmenin yollarını arıyorum. Hep söylediğim gibi, kriz zamanları geri çekilme değil, derinleşme zamanlarıdır. Biz de bu dönemde sadece üretmiyor, aynı zamanda anlamaya ve geleceği yeniden tasarlamaya çalışıyoruz.
"İSTANBUL'UN ESKİ SEMTLERİNDE YÜRÜYÜŞ YAPMAYI ÇOK SEVERİM"
*İş dışında neler yapmaktan keyif alırsınız? Hobileriniz, tutkularınız ve alışkanlıklarınız nedir?
Benim için iş hayatı ile özel hayat arasında keskin bir çizgi yok. Çünkü üretmek ve anlam arayışı sadece masa başında değil, hayata nasıl baktığınızda da gizlidir. Bir sokak kapısı, bir taşın dokusu ya da eski bir kitabın kenarına düşülmüş bir not... Bunlar da bana ilham verir.
İstanbul'un eski semtlerinde yürüyüş yapmayı çok severim. Şehrin hafızası olan o sokaklar, bana bir derinlik sunar. Ayrıca iyi tasarlanmış her şeyi dikkatle incelerim. Bir fincanın formu, bir kitabın kapağı... Gözlem yapmak, benim için bir alışkanlıktan öte, bir yaşam biçimi. Fırsat buldukça konserlere giderim. Ve tabii kitaplar... İnsanın hayata karşı duruşunu en çok neyi okuduğu, neyi dinlediği ve neye baktığıyla kurduğuna inanıyorum.
"EN BÜYÜK YATIRIMIM HEP AİLEME OLDU"
*Ailenizle ilişkiniz ve diyaloğunuz nasıl?
Aile benim için aidiyetin ve anlamın merkezidir. Ne kadar büyük projelerin içinde olursam olayım, en büyük yatırımım hep aileme oldu. Onlarla aynı sofrada buluşmak, uzun yürüyüşlerde hayat üzerine konuşmak, bazen sadece sessizce birlikte olmak... Modern yaşamın hızında bu anların kıymetini daha da derinden hissediyorum. Aileyle geçirilen zaman, aslında insanın kendine ayırdığı en gerçek zaman.
*20'li yaşlardaki kendinize ne söylemek isterdiniz?
Zamanın geçici, kalbin kalıcı olduğunu bil... Başarının tanımı, yaş aldıkça değişecek. Bugün sana büyük gelen şeyler, yarın ufak bir detay gibi kalacak. O yüzden acele etme ama tembel de olma. Kalabalıkları dinle ama kendi sesini bastırma. Ve belki en önemlisi: Her şey mümkün.
"RASTLANTIYA GÜVENMEM, DETAYA ÇOK ÖNEM VERİRİM"
*Peki karakterinizde en öne çıkan özellik nedir?
Disiplin diyebilirim. Belki fazla da disiplinliyimdir. Ama yaratıcı bir iş yaparken, o özgürlüğün de bir çerçeveye ihtiyacı var. Disiplin, benim hayatımda sadece bir alışkanlık değil, neredeyse bir dünya görüşüdür. Kulağa klasik gelebilir ama ben disiplini; baskıcı değil, dönüştürücü bir güç olarak görüyorum. Çünkü yaratıcı alanlarda en çok ihtiyaç duyulan şey özgürlük kadar, o özgürlüğü yönetecek bir iç düzen duygusudur. Disiplin, sabırla birleştiğinde bir bakıma içsel mimarınız olur. Size hem hedef koymayı hem de o hedefe doğru her gün ısrarla yürümeyi öğretir. Benim için bu; bir kumaşı seçerken gösterdiğim titizlikten, bir markayı inşa ederken kurduğum sistematik yapıya kadar uzanır. Rastlantıya güvenmem, detaya çok önem veririm. Çünkü fark, büyük vizyondan çok, küçük ayrıntılardaki kararlılıkla doğar. Eğer uzun soluklu işler yapıyorsanız, eğer zamana karşı değil, zamanla birlikte yarışıyorsanız; disiplin sadece sizi değil, etrafınızdaki herkesi koruyan bir zırha dönüşüyor.
"EN ÇOK DA GENÇLERİN HAYALLERİNE İNANMAYI SÜRDÜRELİM"
*Elinizde herkese ulaşacak bir mesaj olsaydı bu ne olurdu?
Görünmeyeni görmeye çalışın. Çünkü hayat çoğu zaman vitrinde değildir. En değerli fikirler, en kırılgan anlarda, en sessiz yerlerde doğar. Duygularınızı bastırmak yerine anlamaya, başkalarını yargılamak yerine anlamlandırmaya çalışın. Ve en önemlisi cesur olun. Cesaret bulaşıcıdır. Bir ülkenin geleceği sadece sanayide ya da teknolojide değil, hayal gücünde saklıdır. Biz hayal kurmaya devam edelim. Ve gençlere en çok da onların hayallerine inanmayı sürdürelim.
*Sizce nasıl bir iş insanısınız, iş vizyon ve misyonunuzu nasıl tanımlarsınız?
İş dünyasını sadece kâr ve zarardan ibaret gören biri değilim. Bir markanın, bir şirketin; topluma, kültüre, hatta siyasete dokunan bir yanı olmalı. Vizyonum; İpekyol gibi markaları sadece giyimi değil, bir yaşam biçimini temsil eder hale getirmek. Misyonum ise Türkiye'yi moda ve tasarımda sadece takip eden değil, yön veren bir ülke haline getirmek. Bu ideal için çalışıyorum.
"KOZA, TÜRKİYE'NİN TASARIM VİZYONUNU DÖNÜŞTÜREN BİR YAPITAŞI OLDU"
*33. Koza Genç Moda Tasarımcıları Yarışması'nda jüri başkanısınız aynı zamanda. Gençlere ve yeni tasarımcılara daima destek olan bir yarışma bu. Koza Yarışması'nı ülkemize ve tasarımcılara katkısı bağlamında değerlendirir misiniz?
İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği'nin düzenlediği Türkiye'nin moda tasarım yarışması 'KOZA Genç Moda Tasarımcıları Yarışması', bu yıl 33'üncü kez modanın en yetenekli tasarımcılarını keşfedecek. Final sunumu ve gala gecesi 16 Ekim'de gerçekleşecek yarışmada ilk üç dereceyi alacak finalistler; yurt dışı eğitim ödülü hakkı, yurt içinde bir yıllık İngilizce dil eğitim hakkı kazanırken, yarışmanın birincisi 200 bin TL'lik, ikincisi 150 bin TL'lik, üçüncüsü ile 100 bin TL'lik para ödülünün sahibi olacak. Koza aslında bir tohum. Yarışmanın finalistlerinden bir kısmı bugün Türkiye'nin en tanınmış moda tasarımcıları olurken, 300'ün üzerinde KOZA finalisti de kendi markalarını kurdu. Bu yarışma, Türkiye'nin tasarım vizyonunu dönüştüren bir yapıtaşı oldu. Nice tasarımcı bu platformla görünürlük kazandı, üretmeye cesaret etti. Yarışmanın 32 yıllık geçmişi Türkiye'nin en geniş moda arşivini oluşturuyor. Yolu bu önemli yarışmadan geçen başarılı moda tasarımcıları arasında Bahar Korçan, Özgür Masur, Zeynep Tosun, Hakan Yıldırım ve Özlem Kaya yer alıyor. Biz de bu yarışmayla geleceğin başarılı olacak tasarımcılarına ilk günden destek vermeyi çok anlamlı buluyoruz. KOZA, aslında bir vitrin değil; bir okul. Bizler de jüri olarak sadece değerlendirmiyoruz, rehberlik ediyoruz. Gençlerin gözlerindeki ışığı görmek ve onlara inandığımızı göstermek, bu yarışmayı sadece bir organizasyon olmaktan çıkarıyor. Kurulduğu günden bu yana sektöre çok önemli isimler kazandıran bir yarışmanın gelişimini görmek bizi çok mutlu ediyor.
*Biraz da İpekyol'dan bahsedelim. Markanın yolculuğu nasıl gidiyor?
İpekyol bir moda markasından çok daha fazlası... Bir duruşa, bir hayata işaret ediyor. Bugün geldiğimiz noktada global vizyonla, yerli üretim gücünü birleştirdik. Dijitalleşme, sürdürülebilirlik ve inovasyon üçgeninde yol alıyoruz. Kadını güçlendiren bir markayız ve bu duruşumuzu daha da ileri taşımaya kararlıyız.
"BAZEN KAYBOLDUM, BAZEN HIZLANDIM, BAZEN GERİ DÖNDÜM"
*Son olarak tüm bu hayat, iş ve yaşam yolculuğunuza bakacak olduğunuzda bu serüveni nasıl tanımlıyor ve adlandırıyorsunuz?
Bir yolculuk... Ama haritası önceden çizilmiş bir yol değil. Kendi patikanı çize çize ilerlediğin bir yürüyüş. Bazen kayboldum, bazen hızlandım, bazen geri döndüm. Ama her adımda öğrendim. Bugün geriye dönüp baktığımda, bütün bu serüveni bir 'anlam arayışı' olarak tanımlıyorum. Ve iyi ki bu yolculuktayım diyorum.
"YAŞAMIN MERKEZİNDE SADECE TÜKETMEK DEĞİL, BİR İZ BIRAKMAK OLMALI"
Bu hayattaki en temel gayeniz nedir?
Anlam üretmek... Yaşamın merkezinde sadece tüketmek değil, bir iz bırakmak olmalı. Bu bir marka olur, bir fikir olur, bir dokunuş olur... Ama özünde, insanın kendisinden büyük bir şeye katkı sunma çabası... Benim için bu katkı, Türkiye'de tasarım kültürünü daha derin ve sürdürülebilir temellere oturtmak. Gençlere sadece ilham değil, imkan sunmak.