Osmanlı döneminde Venedik ile İstanbul arasında yapılan ticari ilişkilere dair bir dizi araştırmaya rastlaması, Guido Casaretto'yu Osmanlı sultanının Venedik doçesinden hediye olarak tek boynuzlu at talep ettiği olağandışı bir diyaloğun ayrıntılarıyla buluşturur. Bu karşılaşmanın ardından tek boynuzlu at imgesinin yarattığı zengin çağrışımların izini süren Casaretto, 19. yüzyılda İtalya'dan Türkiye'ye getirilmiş bronz döküm kalıplarının bir kopyasını YUNT'un sergi mekanına taşıyor. YUNT'un çevresinden topladığı atık malzemeleri at heykellerinin üretiminde kullanmak üzere biriktiren sanatçı, sergi süresine yayılan döküm sürecini izleyicilerin katılımına açarak, bir aradalığın olanaklarını araştıran toplumsal bir zemin oluşturuyor.
SERGİ, KİŞİSEL VE KOLEKTİF ANLATILARI YENİDEN DÜŞÜNMEYE ALAN AÇIYOR
Sanat tarihçisi Agata Polizzi, YUNT'taki sergiye dair kaleme aldığı metinde, Casaretto'nun Doğu ile Batı arasındaki göçlerin bıraktığı izlere duyduğu ilgiyi sanatçının kökleriyle ilişkilendiriyor; sergiyi ise sanatçının belleğinden süzülen bir 'duygusal arkeoloji' olarak tanımlıyor. Böylece Casaretto'nun kendi geçmişine yaptığı yolculuk, Akdeniz halklarının ortak hafızasıyla kesişirken; sergi, kişisel ve kolektif anlatıları yeniden düşünmeye alan açıyor.
BİNİCİSİZ, İMPARATORSUZ VE ANTİ-KAHRAMAN BİR AT HEYKELİ
Antik dönemlerden günümüze uzanan atlı heykel geleneği, Casaretto'nun tekrar, kopyalama ve çoğaltmaya yönelik jestleriyle sergide yeniden yorumlanıyor. Sanat tarihçisi ve eleştirmen Prof. Dr. Esra Aliçavuşoğlu'nun sergi metninde ifade ettiği gibi sanatçı "Binicisiz, imparatorsuz ve anti-kahraman bir at heykeliyle, yalnızca bilgiyi sahiplenmeyi değil, mekanın belleğini, izi sürülen formu ve kültürel aktarımları da odağına almaktadır. Böylece idealize edilmiş olanın ve zafer ikonografisinin bu baskın temsili, üzerine yüklenen anlamlardan sıyrılarak mekanın tarihsel belleğinin sınırlarında yavaşça silikleşir."