Finans sektörü, küresel çapta yaşanan dijital dönüşümün en hızlı ve kapsamlı bir şekilde etkilendiği alanların başında geliyor. Microsoft'un kurucusu Bill Gates'in 1994'teki "Bankacılık gereklidir, bankalar değil" sözü, günümüzde finansal ürün ve hizmetlere erişimde fiziksel banka şubelerinin neredeyse istisnai bir durum haline gelmesini öngördü. Özellikle COVID-19 salgını, finansal hizmetlere temassız ve uzaktan erişimin hayati bir ihtiyaç olduğunu kanıtlayarak dijitalleşme sürecini daha da hızlandırdı. Türkiye, bankacılık ve finans sektöründe dijital dönüşüme erken adapte olan ülkelerden biri. Hatta finans dünyasındaki bu değişimi sürükleyen ülkelerin başında geldiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Keza bankacılık sektörünün yıllardır teknolojide küresel liderlik sıfatını taşıdığını görüyoruz. Salgınla birlikte regülasyonların yeni ortama ayak uydurmasıyla birlikte finans sektöründe yapay zekanın hüküm sürdüğü, mobil kanalların maksimum verimle kullanıldığı yeni bir dönemin yaşandığı da bir gerçek.
ATM'DEN AÇIK BANKACILIĞA
Türk bankacılık sektöründe dijitalleşmenin kökleri, 1982'de ilk ATM'nin kurulmasına dayanıyor. Bunu 1992'de EFT sistemi, 1997'de internet bankacılığı ve 2007'de mobil bankacılık uygulamaları takip etti. Bu dönüşüm; bankalara maliyet avantajı, gelir artışı, hızlı işlem yapma, işlem takibi ve hizmet çeşitliliği gibi birçok fayda sağladı. Türkiye Bankalar Birliği'nin açıkladığı son verilere göre Haziran 2025 itibarıyla toplam aktif dijital bankacılık müşteri sayısı 120 milyon 999 bin kişiye ulaştı. Sadece mobil bankacılık kullanan kişi sayısı ise 113 milyon 355 bin oldu. Uzaktan müşteri edinimi, yani dijital onboarding, finansal kurumların müşteri edinme süreçlerini fiziksel temasa gerek kalmadan dijital platformlarda tamamlamasını sağladı. Mayıs 2021'de başlayan bu sistem, 2024 yılı itibarıyla şubeden müşteri edinimini geride bıraktı. Ve son olarak açık bankacılık... Birden fazla banka veya finansal kurumdaki müşteri verilerinin tek bir ekran üzerinden görüntülenmesini ve işlem yapılmasını sağlayan bir yapı olan açık bankacılığın temelini, iki uygulamanın birbiriyle güvenli bir şekilde iletişim kurmasını sağlayan Uygulama Programlama Arayüzü (API) oluşturuyor. Türkiye'de açık bankacılık faaliyetlerine yasal dayanak, 2013 tarihli 6493 sayılı Kanun'da 12 Kasım 2019'da yapılan değişikliklerle getirildi. Bu değişikliklerle 'ödeme başlatma hizmeti' (PISP) ve 'hesap bilgisi hizmeti' (AISP) tanımlandı. Bankaların Bilgi Sistemleri ve Elektronik Bankacılık Hizmetleri Hakkında Yönetmelik (1 Temmuz 2020'de yürürlüğe giren) açık bankacılık servislerini tanımladı ve uzaktan kimlik tespitini kolaylaştırdı.
SİGORTA SEKTÖRÜ DE DEĞİŞİYOR
Kuşkusuz yapay zeka geleneksel iş yapış şekillerini kökten değiştirmeye aday. Henüz ilk adımlarını atan yapay zeka finans sektöründe şimdiden köklü değişiklikler yapmaya başladı bile... Yapay zeka algoritmaları, bankaların siber güvenlik ve dolandırıcılık tespiti, müşteri hizmetleri, kredi kararları, pazar alışkanlıklarını izleme, veri toplama ve analizi, risk yönetimi, düzenlemelere uyum ve süreç otomasyonu gibi birçok alanda verimliliği ve etkinliği artırıyor. Bankacılık sektöründe baş döndüren bu teknoloji gelişmeleri sigortacılık sektöründe de yaşanıyor. Sigorta sektöründe yapay zekanın etkisi daha çok 'mutfakta' hissedilirken, kişiselleştirilmiş ürün ve erişim gibi konularda da artık yapay zeka baş role geçmiş durumda. Sektörde yapay zeka daha çok dijital çözümlerle riskleri öngören, hasar tespit süreçlerini dakikalara indiren, ekspertiz sürelerini kısaltan, otomatik maliyet hesabı ve raporlama süreçlerinde işi ele almış durumda. Elbette bütün bu süreçte finansal teknoloji şirketlerinin önemli bir rolü bulunuyor. Özellikle yapay zeka devreye girdiğinde hem küresel hem de yerel fintek'ler ve insuretech'lerin etkisinin oldukça arttığını görüyoruz. Türk finans sektörü tüm dünyada olduğu gibi artık mobil hizmetlerin birkaç adım ötesini uygulamaya koyma stratejileri üzerinde çalışıyor. Bunun için de yapay zeka ve algoritmaları süreçlere adapte ediyor. Bu sistemler öncelikli olarak mutfaktaki zaman alan ve ağır işleri hızlandırmak için kullanılıyor. Aynı zamanda kişiselleştirilmiş hizmet için de kullanılmaya başlanmış durumda. Pazarlamadan, fiili işlemlere kadar geniş bir yelpazede finans sektörünün her alanında yapay zeka devreye girmiş durumda. Ancak şu anda geleceği hayal eden ve bu yönde çalışan stratejistlerin gündeminde artık üretken yapay zekanın olduğunu da söylemek gerekiyor. Üretken yapay zeka, sadece sorunları çözmekle kalmayıp aynı zamanda yeni içerikler üretebilme yeteneğiyle finans fonksiyonlarını kökten değiştirecek bir güce sahip. Küresel çapta büyük yatırım çeken bu teknoloji, finans liderleri tarafından verimliliği artıracak, büyümeyi destekleyecek ve rekabet avantajı sağlayacak bir fırsat olarak görülüyor.
GELECEK ÜRETKEN YAPAY ZEKADA
Yapay zeka algoritmalarının evrimi; kapsamlı bir 'derin öğrenme' yolculuğunun ardından dil, sanat, müzik ve programlama gibi becerileri baz alarak insan iletişiminin temellerini tek pencereden hazır bir şekilde kullanıma sunan üretken yapay zeka modellerini beraberinde getirdi. 'Temel model' olarak da bilinen üretken yapay zeka, 'insan' odaklı süreçlere kıyasla daha hızlı ve düşük maliyetli bir şekilde, kurumlara göre ölçeklendirilebilir. 2022 yılına baktığımızda üretken yapay zeka teknolojisi, 1.37 milyar doların üzerinde risk sermayesi yatırımı çekti. Bu seviyenin, önceki beş yılda yapılan toplam yatırımdan daha fazla olduğunu belirtmekte fayda var. Microsoft, Alphabet ve Amazon gibi teknoloji devlerinin yanı sıra OpenAI, Synthesia ve Jasper AI gibi yeni üretken yapay zeka girişimleri, yeni inovasyonları finanse etmeye devam ettikçe ve sınırları zorladıkça, güçlü bir büyüme öngörmek mümkün.
KPMG'nin 'Üretken Yapay Zeka İle Finansın Yeni Normali' raporuna göre üretken yapay zekaya olan ihtiyacı en çok tetikleyen etkenlerin hepsi çok kritik ve büyük ölçüde yıkıcı özellikte; teknolojik dönüşüm, müşteri deneyimi ve beklentileri ve rekabet gücü olarak karşımıza çıkıyor. Üst düzey yöneticiler, üretken yapay zekayı hem stratejik hem de operasyonel alanlarda rekabet gücü sağlayacak bir teknoloji olarak algılıyor.
YENİLİK RİSKLERİ DE BERABERİNDE GETİRİYOR
Kuşkusuz yapay zeka ve üretken yapay zeka teknolojilerinin finans sektörüne entegrasyonu, bazı önemli zorlukları da beraberinde getiriyor. Bunlar arasında veri güvenliği ve gizliliği, kaliteli veri eksikliği, açıklanabilirlik (yapay zeka kararlarının şeffaflığı), teknolojik altyapı eksikliği ve yüksek maliyetler, yetenekli insan gücü eksikliği, etik konular (deepfake, istenmeyen çıktılar) ve fikri mülkiyet hakları yer alıyor. Ayrıca, mevzuat uyumu ve düzenleyici kurumların (BDDK gibi) pozisyonu da sektörün gelişiminde belirleyici rol oynuyor. Platin Dergisi okuyucuları için bu ay finans sektöründeki değişimi, şirketlerimizin bu değişimdeki öncü rolünü devam ettirmek için neler yapması gerektiğini araştırdık. Banka ve sigortacılık sektörleri için önemli yol haritaları oluşturarak hem halihazırdaki durumu değerlendirdik hem de geleceğe bir pencere açarak bizleri nelerin beklediğine bir göz attık.