Küresel enerji piyasası, iklim krizinin derinleşen etkileri, jeopolitik gerilimler ve enerji geçişinin karmaşık dinamikleriyle eşi benzeri görülmemiş bir 'düzensiz geçiş' dönemi içerisinde. Bu karmaşık tabloda, Türkiye hem enerji güvenliğini sağlamak hem de 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için çok boyutlu bir strateji izliyor. Nitekim geçen ay Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar'ın açıkladığı sondaj gemisi alımları, bu çok boyutlu stratejinin önemli göstergelerinden biri oldu. Bakan Bayraktar, Türkiye'nin enerji filosunu güçlendirdiğine vurgu yaparak; "Dünyanın en modern ilk dört enerji filosu arasındaki yerimizi alıyoruz" dedi. Kuşkusuz 'enerjide tam bağımsız ülke' hedefi kolay değil ve izlenen çok boyutlu strateji sadece petrol ve doğal gaz araması ile sınırlı değil. Yenilenebilir enerjideki atağımız hız kesmeden devam ediyor. Türkiye'nin Mayıs 2025 ayı verilerine göre toplam kurulu gücü 119 bin 265 MW. Yenilenebilir enerji 72 bin 492 MW'lık kapasitesiyle toplam gücün yüzde 60,8'ine ulaştı. Güneş ve rüzgar kurulu gücü ise toplamın yüzde 30.2'sine ulaşmış durumda. Çoklu stratejiye göz atmadan önce küresel enerji piyasalarında neler olup bittiğine kısaca bir göz atalım...
ÇATIŞAN ÖNCELİKLER VE KARMAŞIK BİR GEÇİŞ
2024 yılı, küresel enerji sektöründe stratejik bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçti. Artan jeopolitik gerilimler, özellikle Rusya'nın Ukrayna'yı işgali gibi olaylar, enerji güvenliği ve erişilebilirliğini iklim eylemi ihtiyacıyla rekabet eden merkezi endişeler haline getirdi. Bu durum, bazı bölgelerin fosil yakıt tüketimini artırmasına yol açarken, diğerlerinin karbonsuzlaşma yollarını hızlandırdığı 'bifurkasyon (çatallaşma)' olarak adlandırılan bir ayrışmaya neden oluyor. Enerji Enstitüsü CEO'su Dr. Nick Wayth, bu durumu "Enerji güvenliği ve uygun fiyatlılık, iklim eylemi ihtiyacıyla rekabet eden merkezi endişeler olarak kalmaya devam ediyor" sözleriyle vurguluyor. Küresel enerji talebi 2024'te yüzde 2 artarak 592 EJ (ekzajoule) ile yeni bir zirveye ulaştı. Bu 'enerji eklemesi' döneminde, hem doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtların hem de yenilenebilir enerjilerin eş zamanlı olarak rekor seviyelere ulaştığı bir 'ikilik' gözleniyor. Özellikle Asya ve Avrupa'da doğal gaz tüketiminde kayda değer bir toparlanma yaşanırken, kömür talebi de 2024'te küresel rekor seviyeye (165 EJ) yükseldi. Petrol, 2024'te toplam küresel talebin yüzde 34'ünü karşılayarak en büyük enerji kaynağı olmaya devam etti. Enerji sistemini karbonsuzlaştırmak için elektrifikasyona duyulan ihtiyaç açıkça ortada ve elektrik talebindeki yüzde 4'lük rekor büyüme bu eğilimin cesaret verici bir işareti. Enerji Enstitüsü'nün hazırladığı Statistical Review of World Energy raporuna göre, küresel enerji sistemi "hızla elektrikleniyor, ancak hâlâ fosil yakıtları genişletiyor; yenilenebilir enerjiyi hızla ölçeklendiriyor, ancak iklim hedeflerinin gerisinde kalıyor."
ÇOKLU STRATEJİLER YENİDEN BELİRLENİYOR
Kuşkusuz küresel enerji oyununda Çin, enerji manzarasını şekillendirmede orantısız bir rol oynamaya devam ediyor. 2024'te yeni yenilenebilir enerji artışının yüzde 57'si Çin'den geldi. Çin, küresel rüzgar ve güneş enerjisi kurulu kapasitesinin yüzde 47'sine ev sahipliği yapıyor. Bu durum, Enerji Enstitüsü'nün raporunda belirttiği gibi, şirketlerin kısa vadeli kârlılığı önceliklendirme, temel işlere odaklanma ve stratejik ittifaklar kurma yönünde stratejilerini yeniden belirlediği bir döneme denk geliyor. Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) Dünya Enerji Görünümü 2024 raporuna göre, jeopolitik riskler yüksek kalmaya devam etse de piyasa dengeleri rahatlıyor ve bu durum petrol ve LNG arzında bir fazlalık yaratıyor. Bu durum, fiyatlar üzerinde aşağı yönlü baskı ve tedarikçiler arasında artan bir rekabet dönemi anlamına geliyor.
SESSİZ AMA KARARLI BİR ENERJİ DEVRİMİ
Türkiye, yüksek enerji ithalat bağımlılığıyla (petrolde yüzde 90, doğal gazda yüzde 98 dışa bağımlı) karşı karşıya olan bir ülke olarak, bunu bir ulusal güvenlik sorunu olarak görüyor. Bu nedenle son on yılda Türkiye'nin enerji stratejisi 'tam bağımsızlık' üzerine kurulmuş durumda. Bu durumu aşmak için çok katmanlı bir çözüm stratejisi izleniyor. Bu stratejinin en önemli bacaklarından biri olan yenilenebilir enerji konusunda yapılan çalışmalar tüm hızıyla Türkiye'nin kurulu güç portföyünü değiştirmeye devam ediyor. London EnergyClub Başkanı Mehmet Öğütçü, Türkiye'nin son 10 yılda 'sessiz ama kararlı bir enerji devrimi' gerçekleştirdiğini belirtiyor. 2024 sonu itibarıyla Türkiye'nin toplam kurulu gücü 110 GW'a ulaşırken, bunun 20 GW'ı güneşten, 13 GW'ı rüzgardan sağlanıyor. Bu rakamlarla Türkiye, doğal gazı güneş ve rüzgarın toplam üretimiyle ilk kez geride bırakmayı başardı.
GELECEK HEDEFLERİ
Geleceğe dönük hedefler oldukça iddialı: 2035'e kadar 60 GW güneş ve 30 GW rüzgar kapasitesine ulaşılması planlanıyor. Solar3GW Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Bahadır Turhan, 2025'in ilk yarısında 2,5 GW'ın üzerindeki GES kurulumunun, bu yılı 5 GW'ın üzerinde yeni bir rekorla tamamlamaya aday olduğumuzu gösterdiğini ifade ediyor. Enerji dönüşümünün başarısı sadece arz tarafında değil, tüketim tarafında da karbonsuzlaşmanın gerçekleşmesine bağlı. TarımGES ve YüzerGES gibi yenilikçi uygulamalarla çok yönlü fayda sağlanması hedefleniyor. Bu iddialı hedeflere ulaşmak için 80 milyar dolarlık yenilenebilir enerji yatırımı, 28 milyar dolarlık şebeke yatırımı ve 10 GW batarya kapasitesi öngörülüyor.
NÜKLEER ENERJİ DEVREYE GİRİYOR
Yenilenebilir enerjinin yanı sıra nükleer enerji de çoklu stratejinin önemli bir bacağını oluşturuyor. Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin yakında devreye girmesiyle ciddi bir kapasite artışı sağlanacak. Santral, 'Yap-İşlet ve Bize Elektrik Sat' modeliyle Rus devlet şirketi ROSATOM tarafından işletiliyor. Mehmet Öğütçü, ikinci ve üçüncü santraller için Çin ve Güney Kore ile görüşmelerin devam ettiğini ve Küçük Modüler Reaktörler (SMR) teknolojisinin sürece entegrasyonunun önemli olduğunu vurguluyor.
Türkiye'nin nükleer enerjideki hedefi 2050 yılına kadar 20 bin MW'lik kapasiteye ulaşmak. Bu doğrultuda, yapımı devam eden Akkuyu NGS'nin yanı sıra Sinop ve Trakya'da kurulması planlanan NGS'ler için de çalışmalar sürüyor. İlaveten küçük modüler reaktörlerin enerji portföyüne eklenmesi için çalışma yapılıyor.
ENERJİ FİLOSU HIZLA BÜYÜYOR
Çoklu strateji dahilinde Türkiye, son yıllarda enerji bağımsızlığı hedefi doğrultusunda enerji filosuna önemli yatırımlar yaptı. Bakan Bayraktar geçen ay, "Filomuz büyüyor, Mavi Vatan'daki gücümüz artıyor" diyerek, 7'nci nesil iki yeni derin deniz sondaj gemisinin filoya katıldığını duyurdu. Güney Kore'de 2024 yılında inşası tamamlanan bu ikiz gemiler, 228 metre uzunluğunda ve 42 metre genişliğinde, 12 bin metreye kadar derin denizde sondaj yapabilme yeteneğine sahip. Ağır bakımları tamamlanan gemilerin 2029 yılına kadar kesintisiz operasyon yürütme kabiliyeti bulunuyor. Bakan Bayraktar'ın açıklamasına göre, bu gemilerden ilki yaklaşık iki ay içinde Türkiye'de olacak ve akreditasyon süreçlerinin ardından 2026 Ocak ayında, diğeri ise şubat ayında göreve hazır olacak. Bu yeni takviyelerle, Türkiye'nin enerji filosu, dünyanın en modern ilk 4 enerji filosu arasındaki yerini aldı. Mevcut enerji filosunda Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamid Han derin deniz sondaj gemileri Karadeniz'deki Sakarya Gaz Sahası'nda aktif olarak kullanılıyor. Ayrıca Oruç Reis ve Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemileri, 11 destek gemisi, bir inşaat gemisi ve bir yüzer üretim platformu da filoda yer alıyor. Enerji filosunun büyümesi oldukça önemli zira 2020'de Karadeniz'de keşfedilen doğal gaz bugün 3 milyon hanenin doğal gaz ihtiyacını karşılıyor. 2028'de Türkiye'nin konutlarda kullanılan gazın tamamının Sakarya Gaz Sahası'ndan karşılanması hedefleniyor. Yapılan petrol-doğal gaz arama ve sondaj çalışmaları önümüzdeki dönemde sıklaşacak. Ve hatta Somali örneğindeki gibi başka ülkelerle ortak arama çalışmalarıyla Türkiye ekonomisine fayda sağlayacak.
ENERJİ VERİMLİLİĞİ BAŞROLDE
Yenilenebilir, fosil yakıtlar ve nükleer enerji stratejileri tüm hızıyla devam ediyor ama çoklu stratejinin en az bu ayaklar kadar önemli bir konusu daha var: Enerji verimliliği... Enerji verimliliği ise işletmeler için maliyetleri düşürmenin ve geleceğe hazırlanmanın en hızlı, en ekonomik ve en az riskli yolu olarak öne çıkıyor. Enerji Verimliliği ve Yönetimi Derneği (EYODER) Yönetim Kurulu Başkanı Onur Ünlü, Uluslararası Enerji Ajansı'na göre 2030'a kadar gerekli karbon azaltımının üçte birinden fazlasının enerji verimliliği ile sağlanabileceğini belirtiyor. Türk sanayisinde yüzde 30'a varan tasarruf potansiyeli bulunuyor. Türkiye'nin 2030'a kadar enerji yoğunluğunu yüzde 15 azaltma hedefi bulunurken, elektrifikasyon da ulaşım ve sanayi sektörlerinde fosil bağımlılığını azaltmanın anahtarı olarak görülüyor.
KORİDORDAN MERKEZE
Türkiye; TANAP, TürkAkım, Mavi Akım ve TAP gibi hatlarla altı farklı ülkeye enerji geçişi sağlayarak bir enerji kavşağı ve potansiyel bir merkez (hub) haline geldi. Mehmet Öğütçü'ye göre hedef; sadece enerjinin geçtiği değil, aynı zamanda toplandığı, fiyatlandırıldığı, işlendiği ve dağıtıldığı bir 'enerji merkezi' olmak. Karadeniz'deki doğal gaz rezervi ve Gabar'daki petrol üretimi önemli kazanımlar olsa da ülkenin yüksek dışa bağımlılığı hâlâ devam ediyor. Öğütçü, enerji diplomasisinin klasik dış politikadan farklı, daha sessiz, uzun vadeli ve teknik bir müzakere gerektirdiğini belirtiyor. Türkiye, Doğu Akdeniz, Kafkasya, Orta Asya ve Körfez'de güvenilir bir enerji ortağı olabilir ve enerjinin krizleri tetikleyen değil, bölgeleri birleştiren bir unsur olmasını sağlamak için 'enerji barışı' kavramını savunmalı ve hub özelliğini iyice derinleştirmeli.
FİNANSMAN VE TEKNOLOJİNİN ROLÜ
SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Alkım Bağ Güllü, iklim krizinin ve enerji dönüşümünün küresel düzeyde iş yapma biçimlerini köklü şekilde yeniden şekillendirdiğini ve bunun Türk şirketleri için "rekabet gücü, finansmana erişim, yeni pazar olanakları ve sürdürülebilir büyüme açısından kritik bir dönüm noktası" anlamına geldiğini ifade ediyor. Avrupa Birliği'nin 2025'te devreye girecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), karbon yoğun üretim yapan Türk ihracatçıları için ciddi bir maliyet baskısı yaratacak. Bu bağlamda, ulusal emisyon ticaret sistemi kurulması ve karbon fiyatlamasının yerleştirilmesi büyük önem taşıyor. Yeşil tahviller ve sürdürülebilirlik bağlantılı krediler gibi yeşil finans araçlarının yaygınlaştırılması gerekiyor. Enerji dönüşümü sadece fiziki altyapı kurmakla değil, akıllı sistemler inşa etmekle mümkün. IoT destekli sayaçlar, talep tarafı yönetimi, blok zincir tabanlı enerji ticareti, sanal enerji santralleri ve yapay zeka destekli arz tahminleri gibi dijital çözümler kritik rol oynuyor.
KÜRESEL OYUNCU OLMAK
Sonuç olarak Türkiye'nin enerji stratejisi, küresel enerji piyasasındaki karmaşık ve düzensiz geçiş döneminde kendi enerji bağımsızlığı hedeflerine ulaşmak için attığı kararlı adımları yansıtıyor. Mehmet Öğütçü'nün deyimiyle, enerji artık yalnızca bir üretim veya tüketim meselesi değil; adeta "jeopolitik satranç tahtasının en stratejik taşı haline geldi." Türkiye'nin 21. yüzyıl gücü, enerjiye nasıl baktığı ve bu dönüşümü stratejik bir avantaja dönüştürebilme yeteneğiyle şekillenecek. Tıpkı bir geminin fırtınalı denizde rotasını belirlemesi gibi, Türkiye de enerji yolculuğunda kendi kaynaklarına güvenerek, yenilikçi teknolojilere yatırım yaparak ve akılcı diplomasiyle ilerleyerek hem enerji güvenliğini sağlayan hem de küresel enerji sahnesinde daha güçlü bir oyuncu olma potansiyelini taşıyor.
SOLAR3GW YÖNETİM KURULU BAŞKANI YUSUF BAHADIR TURHAN: ŞEBEKE YATIRIMLARI DA ARTMALI
*Özellikle 2053 Net Karbon sıfır hedefinin açıklanması ve bu doğrultuda 2024'de açıklanan Ulusal Enerji Planı'nda konan hedefler ile son iki senede 3-4 GW arası rekor kurulumlara imza atılırken, 2025 senesinin ilk yarısında 2,5 GW üzerindeki GES kurulumu, bu seneyi 5 GW üzerinde yeni bir rekorla tamamlamaya aday olduğumuzu gösteriyor.
*Ancak tüm bu hedeflere ulaşıp, ucuz ve temiz enerjiye daha hızlı kavuşabilmek için her yıl daha da büyük GES kurulu gücünü elektik üretim karmamıza katmamız gerekiyor. Burada elektrik üretim tarafında olduğu kadar, elektriği kullanıldığı yere taşıyacak şebeke altyapı yatırımlarına da azami bütçeyi ayırmak gerekiyor. Bu durumun önemi nisan ayındaki İber Yarımadası büyük kesintisi ile kendini daha da öne çıkardı.
*Şebeke altyapısını yeni yüksek gerilim DC nakil hatları, batarya depolama sistemleri ve yeni trafo merkezleri ile güçlendirirken, elektrik taşımasını asgariye indirecek öztüketim uygulamalarına da gereken hassasiyeti göstermeliyiz. Burada özellikle tüketim ve üretimin aynı noktada yani aynı sayaçta olduğu uygulamalara, yani çatı-cephe sistemlerine izinleri sadece teknik izinlerle sınırlandırmak, son derece basit yapılar olan bu sistemleri imar ve yapı ruhsatı süreçlerinden arındırmak bu noktadaki en önemli strateji olabilir. Konu hakkında bilgisi az olan belediyeler, özellikle bunu bir gelir kapısı şeklinde de yorumladığında, bu yatırımı yapmak isteyenleri çıkmaza sürükleyecek taleplerle gelebiliyorlar (mesela çatıya kurulacak 30 kW mikro bir sistem için, 30 yıllık binadan yeniden zemin etüdü ve sondaj istenmesi gibi).
*Yine bir diğer önemli strateji de şebeke ölçeğindeki GES'leri sadece klasik arazi üstüne yerleşir şekilde değil, bir yandan tarımı da destekleyecek TarımGES'ler ve suyumuzu da artan kuraklığın getirdiği aşırı buharlaşmadan koruyacak YüzerGES'ler ile tasarlamak; bu bize bu uygulamalar sayesinde çok yönlü fayda sağlama imkanı verecektir. Bu anlamda geçen ay ilan edilen ilk YüzerGES YEKA'sı olumlu bir gelişmedir. Aynısını ilk TarımGES YEKA'mız için de Bakanlık'tan beklemekteyiz. Çünkü şebeke ölçeğinde olacak bu tip uygulamaların gelişmeye YEKA modeli ile başlamasını, kamunun tüm kurumlarının konuya alışması açısından daha sağlıklı buluyoruz.
AKDENİZ ÜLKELERİ ENERJİ ŞİRKETLERİ BİRLİĞİ (OME) PETROL VE GAZ DİREKTÖRÜ SOHBET KARBUZ: TÜRKİYE 'YEŞİL HUB' OLABİLİR
*Son dönemdeki jeopolitik olaylar, özellikle İran-İsrail ve Gazze'den beri devam eden çatışmalar, enerji güvenliğini iklim krizinden daha önemli bir öncelik haline getiriyor.
* Dünya genelinde 'ne kadar yerli üretim yapılabiliyorsa o kadar iyidir' fikri hakim olmaya başlıyor. Bu durum, Almanya, Danimarka, Norveç ve İngiltere gibi daha önce sondaj yapmayacağını açıklayan ülkelerin dahi yerli üretimi artırma zorunluluğunu kabullenmesine yol açıyor. İran-İsrail krizi gibi bölgesel çatışmaların fiyatları zıplatması ve dünya ekonomisinin henüz toparlanamamış olması, enerji fiyatlarındaki aşırı volatiliteyi artırıyor ve enerji güvenliğini daha da kritik hale getiriyor.
*Jeopolitik olaylar, özellikle Trump'ın tarifelerle ilgili açıklamaları ve genel olarak enerji güvenliği kaygıları, küresel Güney ve Kuzey'i karşı karşıya getiriyor. BRICS ülkeleri, küresel Güney'i temsil eden tek grup olarak öne çıkıyor ve dünya ekonomisinde, nüfusunda, sanayisinde ve enerji üretim/tüketiminde paylarının giderek artıyor. Bu durum, AB özelinde küresel Kuzey'in belirlediği bazı tanımların kendilerine empoze edilmemesi talebiyle, özelde petrodolar ve doların hakimiyetine karşı çıkan bir duruş sergilemelerine yol açıyor.
*Türkiye, enerji politikasında Avrupa'dan farklı bir yol izleyerek kömürü dışlamaması, nükleere 'hayır' dememesi ve yerli gaz kaynaklarını arama çabalarıyla dikkat çekiyor. Türkiye, enerji güvenliğini sağlamak amacıyla ithalat bağımlılığını azaltmayı ve artan enerji ihtiyacını kendi kaynaklarından karşılamayı hedefliyor. Bu strateji, politik istikrar ve ekonominin düzelmesiyle birleştiğinde Türkiye'yi enerji konusunda önemli bir bölgesel ve küresel aktör haline getirme potansiyeline sahip.
*Avrupa Birliği inişe geçmiş bir grup. Türkiye'nin, AB'nin peşinden gitmek yerine kendi pazarını Afrika ve Asya gibi nüfus ve ekonomisi büyüyen bölgelere kaydırması ve kendi enerji kaynaklarını geliştirmesi gerekiyor.
*Türkiye yeşil hidrojene odaklanarak bir 'yeşil hub' olabilir. Ayrıca teknoloji geliştirerek kendi kömür kaynaklarından gaz ya da sıvı yakıt ve hatta hidrojen elde edebilir. Ekonomik olarak güçlü olmak için enerjide ithalata bağımlılığının azaltılması, üretim yelpazesinin artırılması ve yerli kaynakların yerli teknolojiyle bütünleştirilmesi Türkiye'nin küresel bir aktör haline gelmesinin olmazsa olmazı.