USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
M. Haldun Dursunoğlu

YAZARLAR

1.12.2020 03:45:00

Gelecek geldi

Her ne ajandayla yapılırsa yapılsın; ister vatanperver olun ister bireysel güdülerle, bilgi dünyasının içinde bulunmak, önce bugüne sonra da yarına hükmetmek ve yatırımların karşılığını umulandan fazla ve önce almak adına dev bir adım.

İnsanlık tarihinin her dönem kendinden menkul çağları veya döngüleri olagelmiş. Kimi zaman toprak kıymete binmiş, feodal sistemlerde iş gücünün de istihdamın da ve kalabalığın hükmü de böylece onların elindeymiş; kimi zaman gelmiş satın almanın meta gücüne dayandığı döngüler olmuş ve ibre nakde yani likiditeye dönmüş. Her dönemin de ortak bir kırılgan, içrek ve değişmeyen sözcüğü var: Güç… Keşiflerden fetihlere, savaşlardan barışlara dek hemen her alanda karşımıza dikilen bu heyula kelime, ölümsüz bir canavar gibi sadece kostüm değiştirip dikilmiş insanoğlunun karşısına. Ona boyun eğenler ve eğmeyenler diye ikiye ayrılmış âdemoğlu. Etmeyenler de bu üstünlük didişmesinin sonunda galebe çalınca diğer bölgeye geçmiş, hiç beis görmeden. 

GÜCÜN, YENİ GİYSİSİ

İkinci Dünya Savaşı sonrası, bireyselleşme ve kapital çağının başlangıcında bizi yeni bir terim karşıladı. Bilgi gücü diye isimlendireceğimiz bu pusat, aslında bu dönem için paradan da topraktan da daha kıymetli bir gelecek vaat ediyordu tüm dünyaya. Bilgi, kuru kuruya ezber yahut pasif bir eylemden çok, bir hammadde anlamına geliyordu artık. Ticaretin, ekonominin, sanatın veya da siyasetin asıl ihtiyacı olan da tam olarak buydu. Çünkü artık tüm dünya genelinde imparatorluklar dağılmış, kolonyal devletler dahi bilginin paylaşım ve dolaşım hızı önünde müdahil olamamışlar. Elbette bilginin paylaşımı ve iletişimi yeni bir kavram olmasa da yeni giysisi buydu gücün. Bilgi, hammaddeye hızlıca dönüştü ve dünün kömürü, demiri, kâğıdı oldu. Bilgi ile iletişim kelimelerinin yan yana gelmelerinden ‘bilişim’ sözcüğü oluştuğu iddiası bir kenara, bilmenin karşılıklı işteş halinden bilişim kelimesine ulaşmak çok daha manidar. Ekonominin alıcısı ve satıcısının, iki tarafın da birbirini bilmelerine diyebiliriz bilişim. Bu çağa da bilişim çağı diyorlar. Bugünün en güçlü ve çokuluslu şirketlerinin bilişim sektöründe olmaları da boşuna değil elbette. Çünkü teknolojinin nereye vasıl olacağı bilinmezliğini ve cazipliğini sürdürürken buna bir had çizilemez doğrusu. “Dedelerimiz keşke şurada bir arazi alsaydı” diyen bugünün çocukları, bilginin kıymetini gün geçtikçe bilişim, dijital ve teknoloji sektöründe yer edinmeyle eşdeğer görmeye başladı. 

BUGÜNÜN HAMMADDESİ: BİLGİ

Bunun bir ‘çünkü’sü var. Dijital ve bilişim çağında sınırlar tamamen ortadan kalkabiliyor ve kısaca bilişim, büyük ekonomili güçlü ülkeleri ile deyim yerindeyse zayıf ve görece fakir ülkeleri eşit şartlara taşıyabiliyor. Dünün hammadde gücünü elinde tutan zengin ülkeler ve şirketler ile bugünün hammaddesi ‘bilgi’ gücünü elinde bulunduranlar aynı olmak zorunda değil. Zira para, sermaye ve yatırım ne din tanır ne ulus ne de coğrafya. İktisadi büyüme ve fikirlerinin yükselme gücü oranında her firma çok kısa bir süre içinde sektör devi haline gelebilir. Velev ki gelmeli de. Yatırımlar her zaman yarın için yapılagelmiştir. Fakat teknoloji, dijital veya bilişim sektörü yatırımların karşılığını yarını beklemeden öder. Buradaki en tesirli motivasyon para olabilir, kimisi için de yarını şekillendirme kabiliyeti. Her ne ajandayla yapılırsa yapılsın; ister vatanperver olun ister bireysel güdülerle, bilgi dünyasının içinde bulunmak, önce bugüne sonra da yarına hükmetmek ve yatırımların karşılığını umulandan fazla ve önce almak adına dev bir adım. Uzun vadelerle değil, bugünle muhatap olmak için bilişim sektörü uçsuz bucaksız verimli arazi.