USD

-
-%

EUR

-
-%

GBP

-
-%

ALTIN GR

-
-%

BIST 100

-
-%
Abdulkadir Karagöz

YAZARLAR

2.04.2018 09:59:00

Kimlere danışmalıyız?

Hemen her alanda ihtiyaç duyulan bilgiye ve uzmanlığa sahipken, bu deneyimlerimizden bir başkasının gelip kazanç elde etmesini nasıl yorumlamalıyız?

[email protected]

İnsanlık tarihinin en önemli dönüşüm unsuru, hiç şüphesiz ‘bilgi’ olarak kabul edilmektedir. Bunu tarih boyunca bilgiyi elde eden, tecrübeyle işleyen ve büyük değişimlere yol açan toplumları incelediğimizde görürüz. Edindikleri bilgiler sayesinde çağının ötesinde yaşamış, düşünmüş ve yönlendirici olmuşlardır. Bu olgu hiç değişmemiş, günümüzde de etkisini sürdürmüştür. Pek çok filozof ve ilim adamının başvuru kaynağı olan Kutadgu Bilig’de, ‘değeri yok olmayan bir servet’ olarak tanımlanan ‘bilgi’ye ulaşmak ve korumak; günümüzde bireyler, şirketler ve devletler açısından oldukça önem arz eder. İçinde yaşadığımız döneme baktığımızda bilgi, ekonomide de en temel kaynak olarak karşımıza çıkar. Türkiye’de son yıllarda bilim, sanayi, teknoloji başta olmak üzere pek çok alanda değişim yaşanıyor. Bunun en önemli etkenlerinden biri, mevcut bilgiyi doğru şekilde kullanmak ve bunu yatırım araçlarına dönüştürebilmektir. Bir diğer etken ise doğru planlanmış bir yönetim stratejisidir. Çünkü bilgi tek başına bir anlam ifade etmeyebilir; onu doğru şekilde yönetmek gerekir.

BİLGİ BİRİKİMİNİ DOĞRU KULLANMAK ANCAK ‘KNOW-HOW’ İLE SAĞLANABİLİR
Bilgi ve yönetimin en büyük destekleyicisi de şüphesiz danışmanlık hizmetidir. Bilgi birikimini doğru kullanmak ancak ‘know-how’ ile sağlanabilir. Bugün ülkemizde 5 milyar TL’lik bir bütçeyi elinde bulunduran danışmanlık sektörü, yüzde 50’si küresel ölçekte danışmanlık hizmeti veren şirketler tarafından yönetilmektedir. Bu şirketler, operasyonel anlamda faaliyet yürütmek yerine, marka imajı ve küresel çapta eğitim organizasyonları planlayarak çalışmalarını sürdürmektedir. Ülkemizdeki mevcut ‘know-how’ hizmeti sağlayanlar, uzmanları kendi markaları etrafında toplayarak sundukları bu hizmetin karşılığında yıllık 2.5 milyar TL değerinde gelir elde ediyorlar. Bu gelirlerin üçte biri ise doğrudan kamuya sunulan hizmetlerden oluşmaktadır. Kamu ve milli kaynaklarımızla fonlanan bu global şirketler aynı zamanda tüm stratejik bilgilerimize erişebilmekte ve küresel partnerleri ile paylaşabilmektedir. En stratejik ve mahrem bilgilerimizi küresel dolaşıma açık hale getirmek doğrusu bugüne kadar Türkiye’yi ekonomide dünyanın lider ülkesi haline getirmedi. 

NEDEN DANIŞMANLIK SEKTÖRÜNDE KENDİ KÜRESEL MARKAMIZI OLUŞTURMUYORUZ?
Bu küresel danışmanlık şirketleri, küresel derecelendirme kuruluşları, küresel swift sistemi bizi ileriye götürmekten ve adil bir yaklaşım sergilemekten çok acaba bize karşı kullanılan bir sopa, bir tehdit unsuru mu? Bir iki ülke tarafından yönlendirilen bu sistemlere alternatif modeller üretilemez mi? Her yıl bu küresel oluşumlara milyarlarca lira kaynak harcamamıza rağmen gelişmiş ülkeleri geriden takip eden, son kullanma tarihi geçmiş ‘know-how’lar ile oyalanan bir durumda kaldık. Ancak son yıllarda savunma ve ilaç sanayii başta olmak üzere kendi öz değerlerimizi önceleyerek başlattığımız atılım hamleleri bizi global aktör ve bilgi merkezi haline getirmeye başladı. Milli sermayemiz, milli insan kaynağımız ve öz değerlerimiz ile bu atılımı gerçekleştirebildik. Hemen her alanda ihtiyaç duyulan bilgiye ve uzmanlığa sahipken, bu deneyimlerimizden bir başkasının gelip kazanç elde etmesini nasıl yorumlamalıyız? Ve bunu anlamaya çalışırken şu soruların da cevaplarını aramalıyız. Neden kendi bilgi birikimimizi paylaştığımız için öz kaynaklarımızı bir başkasına aktarıyoruz? Neden danışmanlık sektöründe kendi küresel markamızı oluşturmuyoruz? Bilginin merkezi Türkiye imajına hizmet edecek, Türkiye markasını çok daha kuvvetlendirecek bu adım atılır mı dersiniz? Belki yarın, belki yarından da yakın…

DİĞER YAZILARI